SÖYLEŞİ | Khatera Tughra: Kadınların nefes alışından bile tahrik olan bir zihniyete karşı yaşadık

Türkiye’de Tıp Fakültesi’nde okuyan, ‘Efsun’ adlı romanı üç dilde yayımlanan Afganistanlı yazar Khatera Tughra ile yaşamını, mücadelesini ve hikayesinden izler taşıyan kitabını konuştuk.

Sancak Yıldız

Gericilik ve ırkçılık, her zaman olduğu gibi, sermaye düzeninin gölgesinden; sömürüye, işgallere ve halk düşmanlığına hizmet etmeye devam ediyor.

Ülkenin sermaye iktidarı eliyle büyük bir yoksullaşma dalgasına itildiği koşullarda, asıl sorumlular yine bu düzen eliyle gizleniyor, yoksullaşmanın suçlusu olarak göçmenler hedef tahtasına oturtulup yine bu düzen aklanıyor.

Göçmen düşmanlığının ‘mancınıkla ülkelerine yollama!’ noktasına vardırdığı günlerde, patronlar bir yandan göçmenleri ucuz iş gücü olarak kullanıp servetlerine servet katarken, bir yandan da bu düzen göçmenleri güçlü bir "pazarlık kozu" olarak elinde tutmaya devam ediyor.

Bu tablo seçim dönemine kadar tansiyonu kimi zaman yükselerek, kimi zaman alçalarak devam edecek gibi görünürken, soL'daki göçmen hikayelerine bugün farklı bir öyküyle devam edeceğiz.

Kabil’den Ankara’ya umutlu inadın yolculuğu  

Khatera Tughrak.. 2003 yılında Afganistan’ın Faryab ilinde hayata gözlerini açıyor. Lise çağına geldiğinde okumak üzere Faryab’dan Kabil’e gelen Khatera, lisans eğitimi için ise Türkiye’ye, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne okul birincisi olarak gelmeyi başarıyor. Daha sözün başında, 17 yaşında geldiği Türkiye’de, ilk kez 2 yıl gibi uzunca bir süre bomba sesleri olmadan yaşamanın huzurunu her şeye rağmen koruduğunu aktarıyor olanca samimiyetle. Ülkesini ise ‘sıcak savaş ülkesi’ diye tarif ediyor Khatera.

Kısa girizgahın ardından sözün devamını Faryablı Khatera’ya bırakıyoruz.

'Mezuniyet kutlamamızı, kaybettiğimiz arkadaşlarımızın mezarları başında yaptık'

-Kabil’den Ankara’ya gelişinizin içinde birçok ağır yaşanmışlık saklı. Nasıl bir ülke vardı gelirken geriye dönüp baktığınızda?

‘’Şiddet ve stres bozukluğu yaşayan binlerce insan arasında büyüdüm, negatif yanları vardır mutlaka, ama en belirgin özelliği, saygı, sevgi, direnç ve inatla çalışmayı öğretti bana.

2019 yılında Ülke Birincisi (Yılın Öğrencisi) seçilerek mezun oldum, ancak kutlamayı bile bu uğurda kaybettiğimiz arkadaşlarımızın mezarları başında yaptık, öyle bir coğrafya.. ’’

Bu tablonun oluşmasında  en büyük suç kimde sizce peki?

‘’Her biri okulda, kursta, dershanede, veya yolda öldürülen birer gençti. Bizler ülke içindeki acı durumu yaşayan gençler olarak mücadele verirken ve milyonlarca insanımız acı içinde yanarken, ülke durumunu dışarıya karşı “güllük gülistanlık” çizen birkaç siyasetçinin kurbanıydık, diyebilirim.’’

Khatera’nın anlattıklarında en çok da direnmek öne çıkıyor, Kabil’de genç bir kadın olarak okumak için, üretmek için direnmek. Söz, onun eğitim hikayesine geldiğinde tüm sadeliğiyle anlatıyor:

'Biz sadece ders ve eğitim ile değil, kaybettiklerimizin acısı ile devam ediyorduk'

Eğitim hikayenizi dinlerken aslında birçok şeyi dinliyoruz. Koşulları, savaşı ve daha birçoğunu... Biraz bu hikayeyi anlatmak ister misiniz?

‘’Eğitim hayatımda inanılmaz iniş çıkışlar var. Okul birincisiyken birden kendimi bir “hiç” olarak hissettiğim sınavlar olurdu.

Matematik eseri yazmış biri olarak mesela kardeşimi kaybettiğim sene matematik sınavından 35 almıştım.

Kısaca biz sadece ders ve eğitim sisteminin zorlukları ile mücadele etmiyorduk, kaybettiklerimizin acısı, korku ve gelecek kaygısı ile devam ediyorduk.

Bombalı saldırıya maruz kalan okulda, sıra arkadaşını kaybedip ertesi gün sınav için yine aynı sınıfa girer ve patlamadan kalan kan kokusu eşliğinde kağıda kalem gezdirirdik, eğitim hayatım yaşıma yaş ve öğrendiklerime acı kattı diyebilirim.

Küçük yaşta başladım okula, sınıf arkadaşlarım onlardan küçük olduğum için rahatça bazı şeyleri anlatırlardı, onlardan biri, zorla evlendirilmek üzere bir daha okula gelemeyeceğini bana söylemişti. Beşinci sınıftaydık o günden sonra ondan haber alamadım, gelmedi bir daha ve beni binlerce neden ile o sınıfta bıraktı.

Ruh sağlığımızı inanılmaz derecede etkileyen etkenler ile beraber ders ve kaleme tutundum/tutunduk kısacası.’’

'Kadınların nefes alışından bile tahrik olan bir zihniyete karşı yaşadık'

Afganistan’da bir kadın olarak okumak ve burada tıp eğitimi alabiliyor olmak, her şey bir yana, nasıl bir süreç gerektiriyor?

‘’Süreçler ‘mükemmel’ ilerlese bile her an bir patlama ile yok olacağımız bir coğrafya olduğu için, yaşamayı şansa ve kazanmayı verilen emek, beceri ve inadıma bağlıyorum. 

Çok zor bir süreçti, okuldan mezun olduk, üniversite kazandık Afganistan’da, iki gün geçmedi silahlı saldırganlar Kabil Üniversitesine girdiler ve ne yazık ki karşılarına çıkan bütün öğrencileri birer av gibi kurşuna dizdiler.

O günlerde bütün haberleri kapatıp sadece ders çalıştım, ağlayarak soru çözdüğüm günler sayılı değildir, sadece savaş da değildi sorun, toplumun yaşadığı olaylar, kısıtlayıcı radikal düşünceler, ve kadına verilen değer ile kendilerinin zayıf karakterleri dolayısıyla “şeytanın dolduruşuna” geldiğini iddia edip kadınların özgürce nefes almasından bile tahrik olan bir zihniyete karşı durmak gerekirdi. İlk şanssızlığımızı coğrafyadan, ikincisini ise din adını kullanarak kadını yok sayan ve ortadan kaldırmaya çalışan bir zihniyete karşı yaşadık, Bunlar beni etkileyen ve üzen gelişmeler olarak süreçleri oldukça zorlaştırmıştır.’’

Bölgeden birçok insan göç ediyor, savaştan kaçıyor. Ne hissediyorsunuz bugün ülkenizden buraya doğru yoğunlaştığı düşünülen göçe bakınca?

‘’Savaşlar sadece bizim başımıza gelecek diye bir kural yok, ne yazık ki her yerde çıkabilir, bugün Ukrayna örneğinde olduğu gibi. Ancak bizim ülkeden Türkiye’ye bir göç olduğu iddiasına katılmıyorum, çünkü burası ile sınır kapımız yok ve mesafe çok uzak. Ama buna rağmen tabii ki hayatı tehlikede olan insan ve rant peşinde durumdan faydalanmak isteyen insan kaçakçıları her yerde vardır. Hayat tehlikesi olan insan, o insanın mecburiyetinden istifade eden insan ve yabancı düşmanlığı yapan insan tipleri ne yazık ki her yerde karşımıza çıkabilir.

Ancak bu konunun muhatabı ben değilim, fazla bir şey söylemem doğru olmaz.’’

'Konu çok hassas, ama sustukça da gerçeği yansıtmayan dedikodular artıyor'

Göçmen karşıtlığı yükseliyor ve milliyetçi makyajla sizlere karşı tepki/saldırı, hedef göstermeler yapılıyor. Söylemek istedikleriniz var mı bu konuda?

‘’Son dönemlerde hassas bir konu olduğu için yorum yapmaktan çekindiğim ama sustukça hedef şaşırtıcı siyaseti ile bazı menfaatçi insanların oyununa gelen ve gerçeği yansıtmayan dedikodular da dolaşıyor ortalıkta. Özelikle sosyal medyada daha fazla beğeni kazanmak adına yapılan bazı yalan haberler, eğitim camiasında bile yaşamayı oldukça zorlaştırıyor ne yazık ki.

“Zorlanıyorsan ülkene git” cevabı muhtemel bir replik ama sanırım bu yabancı düşmanlığı yer yerde her millete karşı bazı dar çevrelerce kullanılabiliyor. Şahsen ben kendim bir Türk asıllı olduğum için özellikle bu ülkede yaşayan ancak Türk kelimesinden rahatsız olan zihniyetle bile karşılaştığım için o kesimin yabancı düşmanlığını çok ciddiye almıyorum.

Sonuç olarak sapla saman birbirine karıştırılınca can sıkıcı olabiliyor tabii.’’

**

Heybesindeki savaş, ölümler, acı ve bin türlü zorlukların arasında, inatla eğitime tutunmanın kavgasını veren Khatera, Türkiye’deyken, bu heybede birikenleri bir kitapta yan yana getiriyor. Evet, Khatera’nın ‘Efsun’ adında bir romanı var. Yazarı olduğu ilk kitabı birçok dilde ve ülkede de yayımlanan Khatera’nın ilk kitabının konusu ise, Kabil’de,’ah geride kalanlar’ okuyabilseler keşke burukluğundaki penceresinden kız çocuklarına uzanmaya kurulu.

Üstelik kitap, Khatera’nın yaşamına işlenmiş, kana bulanmış dostluklarına da vefa görevi görüyor; ona göre…

-Bir kitabınız var, Efsun. Bu kitabın hikayesinden bahseder misiniz biraz?

‘’Kitap Rusya ve Afganistan’da geçiyor. Efsun Rusya’da büyüyen bir göçmen kızı ve hayatları günden günden Rusya’da zorlaşınca Afganistan’a dönüyorlar.

Efsun’un hazin sonu ile kardeşleri ve çevresinin hayatını anlatan bir kitap bu. 

Dünya çapında kısa bir sürede beğenildi ve onure edici geri dönüşler alıyorum, özelikle neden Türkçe yazdığım ile ilgili Avrupa ve Amerika’dan birçok yorum aldım, cevabım Türkiye’de okuyan bir uluslarası öğrenci olarak her zaman Türkçe ve Türklerin güzel tarihine olan hayranlığım olacak.

Ben de Özbek Türküyüm aslında ve bana eğitim fırsatı sunan Türkiye devletinin karşısında kitabımın ilk baskısının Türkçe olması küçük bir teşekkür borcudur.’’ 

'Bu kitabı yazarak Efsun’a olan sözümü yere getirdim'

-Kitabın sizdeki duygusunu sorsam, kısa cevabınız ne olurdu?

‘’Kitap, Afganistan’da yaşanan perde arkası olaylardan bahsetiyor, zorluklar ve Efsun’un mücadelesi.

Efsun, bir roman olmanın yanında gerçek bir hayat hikayesi. Onu herhangi bir cümlede açıklayamam sanki, ama kitabı yazarken hem güldüm hem ağladım, derin duygular barındırıyordu.

Bazı sahneleri yazarken adeta o sokaklara tekrar gitmiş gibi hissettim, o günlerin acı ve tatlısını tekrar yaşadım, tattım.

Farklı bir duygu, okudukça arkadaşım Efsun’u tekrar hatırlatıyor ve  kalbimdeki boşluklardan birini tamamlıyor.

Efsun’a olan sözümü yere getirdim..’’