Göçmenlerin hikayeleri farklı, ama maruz kaldıkları muamele ve sömürü aynı.
Ülkesinden Denizli'ye göç etmek zorunda kalmış 38 yaşındaki bir İranlı'nın anlattıkları, göçmen sorununun Türkiye'de hayli kısır bir çerçevede tartışıldığını gösteriyor.
Kocası İran'da siyasi suçlu olduğu için Türkiye'ye göçmek zorunda kalan ve ismini vermek istemeyen kadın, Denizli Kadın Dayanışma Komitesi'nin sorularını yanıtladı.
Ne zamandır Türkiye’desiniz?
2018’den beri burada yaşıyoruz.
Memleketinizden ayrıldıktan sonra ilk geldiğiniz ülke burası mı oldu?
Evet.
Bize biraz ailenizden bahseder misin?
Evliyim, iki çocuğum var. Ev hanımıyım şu an çalışmıyorum. Eşim İran’da siyasi suçlu olduğu için uzun süre hapse mahkûm edildi. ‘’Ben çıkamazsam siz gidin buradan ‘’ dedi ancak çocuklarım küçük olduğu için kaçak yolla gelemedim ve çok zor koşullarda yaşamak zorunda kaldım. Sonrasında eşim hapisten çıktıktan bir ay sonra Türkiye’ye Denizli’ye birlikte geldik. Türkiye’deki birçok insan bizim sadece aç ve işsiz göçmenler olduğumuzu düşünebilirler ancak İran hükümetinin siyasi ve sendika aktivistleri ile olan mücadelesi bizi buraya gelmeye zorladı.
Türkiye'ye gelmeden önce çalışıyor muydunuz?
Evlenmeden önce çalışıyordum ancak çocuklarım doğduktan sonra çalışamadım.
Buraya gelince çalışabildiniz mi?
Türkiye’ye ilk geldiğimde tekstil fabrikasında işe girdim. Ancak çok kötü koşullarda çalışmak zorunda kaldım. Günde 12 saat ve düşük ücret ile çalışmak durumundayım ayrıca zorunlu tutulan mesai ücretim hiç ödenmedi. Bunun en büyük sebebi benim gibi çok fazla göçmen işçinin olması ve hepsinin de çok düşük ücretleri kabul edeceğiydi. Fabrikaya polis geldiğinde bizi saklıyorlardı. Çünkü hiçbirimizin güvencesi yoktu. Dolayısıyla tüm işverenler aynı ve mülteciler sömürü için en ucuz araç olmuş durumda. Ayrıca iş yerinde çok fazla nefret söylemi ile karşıladım. Örneğin bana sürekli “neden kapanmıyorsun, nasıl Müslümansınız siz” diyorlardı. Tüm bu koşullar bir kadın olarak çalışamıyor olmamın bir sebebidir.
Türkiye’den maddi destek alıyor musunuz?
Hayır ne Birleşmiş Milletlerden ne de Türk hükümetinden herhangi bir yardım almıyoruz. Sadece çocuklarımız 18 yaş altı olduğu için sağlık sigortasından yararlanıyor. Maalesef hastalandığımızda ben ve eşim hastanelere çok yüksek ücretler ödemek zorundayız. Bize yapılan haksızlıklara karşı bizi destekleyen hiçbir kurum ve sistem yok. Ekonomik kriz sonrası imkanlarımız gittikçe azalıyor.
Krizin ne tür sonuçları ile karşılaştınız?
En başta gıda fiyatları bizi zorluyor. Bu kış doğalgaz faturası ve diğer faturalar bizi oldukça zorladı. Bir diğer konu ise ev kiralamak çünkü evi yabancılara vermediklerini söylüyorlar. Şu an kaldığımız evi bir şekilde bulduk ancak ev çok kötü durumdaydı, eşim rutubetli duvarları ve evin diğer tadilatlarını bir şekilde kendi imkanlarıyla onarmaya çalışıyor. Ancak tüm bunların yanında en büyük sorunumuz ise her ay kiramız artıyor özellikle son dönem mülteci meselesinin medyatik hale gelmesinden sonra ev sahibimiz her ay zam yapıyor. Sanırım mecbur olduğumuzun farkındalar. 800 TL olan kiramız birkaç ay içinde 1700 TL'ye çıktı. Bu durum bizim tüm hesaplarımızı bozuyor çünkü bir sonraki ay kiramızın kaç para olacağını kestiremiyoruz. Tabi bu tür muameleler sığınmacılar arasında yaygın ve genellikle burada ev satın alan veya ticaret yapan varlıklı insanlar için geçerli değildir.
Yaşadığınız bu problemler sonucunda hukuki yollara başvurmayı denediniz mi?
Tüm sorunlar karşısında hiçbir şey yapamadık çünkü evsiz kalmaktan ve en başta sınır dışı edilmekten korkuyoruz.
Biraz önce bahsettiğiniz nefret söylemlerini biraz açabilir misiniz?
İnsanlar mültecilerin varlıklarından pek memnun değiller ancak bunun siyasilerin söylemleri ile oluştuğunu biz de televizyonlardan takip ediyoruz. Son dönemde bu sorun daha da arttı. Bize sürekli “neden ülkenize dönmüyorsunuz” diye soruyorlar. Üç yıl önce aynı şehirde (Denizli) bir dükkân sahibi İranlıların, Suriyelilerin ve Afganların girmesine izin verilmediğini ve dükkâna girerseniz dövüleceğinizi belirten bir tabela astı. Dünyanın her yerinde bu tür aşırılıklar var ama bu konuları düşünmemiz gerekiyor. Okullarda da çocuklarımız sorunlarla karşılaşıyor ve sınıf arkadaşları tarafından daha az kabul görüyorlar.
Çocuklarımıza, ailelerinin onlara yabancılarla arkadaşlık yapmamalarını söylediği ve bu nedenle çocuklarımızın ruhsal ve psikolojik sorunlarla karşı karşıya kaldıkları, hatta bazılarının okulda alay konusu olduğu için okula gitmek bile istemediğini görüyoruz. Bu konuda maalesef okul yönetimi ve yetkililer hiçbir şey yapmıyor. Çok üzgünüm…
İran’da şeriatın dayattığı koşullarda yaşamayacağım için Türkiye’ye geldim. Fakat burada da ırkçı söylem ve eylemlere maruz kalıyorum. Biliyorum ki yaşadığım sorunlar sadece Türkiye’de değil tüm dünyada yaşanıyor. Özellikle göçmen sayısı artıkça bu sorunların türü ve boyutu da artıyor. Son olarak çok iyi bildiğim bir şey var; ırkçılık kapitalizmin bir sonucudur ve mücadele etmeliyiz, hep birlikte!