Petrolde büyük vurgun!

Akaryakıt fiyatlarına artık neredeyse her gün zam gelirken, rafineri sahibi Koç ve SOCAR şirketleri ucuz petrolden büyük kâr elde ediyor.

Turgut Yıldız

Akaryakıtta her gün gelen zamlar, artık haber değeri taşımaktan uzaklaşıyor. Rusya-Ukrayna arasındaki çatışmayla birlikte artan petrol fiyatları, başarısız ekonomi yönetimi nedeniyle kontrol edilemeyen döviz kuru ve özelleştirme-piyasalaştırma hamlelerin getirdiği kâr baskısı enerji sektöründe büyük bir sıkışma yaratıyor. Petrol ve akaryakıt sektörü tamamen özeleştirilen ve dışa bağımlı durumda olan Türkiye’de akaryakıt fiyatları durmadan zamlanıyor.

AKP, zamlara gerekçe olarak döviz kurunun ve  Brent Petrol fiyatının dünya çapında artması gösterse de biraz daha derine baktığımızda, bu kriz ortamında büyük vurgun yapan şirketleri görüyoruz. 

Ukrayna’daki savaşın ekmeğini yiyenler

Ukrayna’da Şubat ayı sonunda patlak veren savaşla birlikte, petrol fiyatlarında hızlı bir yükseliş başlamıştı. O dönem varili yaklaşık 90 dolara satılan ham petrol, bugün 120 dolar civarından satılıyor. Burada Rusya’ya uygulanan yaptırımların ve başta Avrupa olmak üzere birçok ülkenin başka petrol kaynaklarına yönelmesi temel sebep olarak öne çıkıyor. 

Öte yandan bu durum, bazı kapitalist ülkeler ve tekeller içinse fırsat anlamına geldi. Petrol ve doğalgaz ihracatına bağımlı Rusya, Avrupa’ya satamadığı ürünlerini başka pazarlara yöneltme ihtiyacı duyuyordu. Bunun içinse fiyatlarını pazarın oldukça altına düşürdü. Savaşın ilk haftasından bu yana, Rus petrolü Brent petrole göre üçte bir oranında indirimle satılıyor.

Bu fırsatı değerlendiren ülkelerin başında da Çin, Hindistan ve Türkiye geliyor.  S&P Global’e göre, Türkiye’deki şirketler indirimli Rus petrolüne yöneldi ve Türkiye’deki petrol ithalatında Rusya’nın payı arttı. Mart ayında 7 milyon varilden fazla Rus petrolünün alındığı ifade ediliyor.

Benzer şekilde dün Nikkei’de yer alan bilgi de bunu doğruluyor. Türkiye’nin petrol ithalatında Rus petrolünün payı %54 oranında artış gösterdi.

Hindistan’ın ise son 4 ayda aldığı Rus petrolü toplam 52 milyon varil. Bu da Hindistan’ın 2021’de bütün bir yıl içerisinde Rusya’dan ithal ettiği petrole neredeyse eşit. Burada ticaretin simgesel olmadığını, çok büyük miktarların döndüğünün altını çizmek gerekiyor.

Petrol patronları yabancı değil

Türkiye’de ham petrol ithalatının yanı sıra petrol ürünleri de ithal ediliyor. EPDK’nın 2020 raporuna göre ham petrol ithalatı sadece iki şirket tarafından; 2006’da skandal bir özelleştirme ile Koç Holding'e satılan TÜPRAŞ ile Azeri SOCAR firmasına ait Star Rafineri tarafından gerçekleştiriliyor. TÜPRAŞ’ın payı %65, Star Rafineri’nin payı ise %35 seviyesinde. Dolayısıyla ham petrol ithalatı ve rafinericilik hizmetlerinde tekelleşmeden söz etmek mümkün.

Türkiye’de tamamen özelleştirilmiş ve piyasalaştırılmış olan petrol ve akaryakıt sektöründe 2005 yılından beri serbest fiyatlandırma sistemi uygulanıyor. Buna göre akaryakıt dağıtım şirketleri fiyat belirlemekte serbest. Rafineriler için ise EPDK’nın da kontrolü ile Akdeniz-İtalyan piyasasında yayınlanan CIF Akdeniz ürün fiyatlarına göre fiyat belirleniyor.

Vurgun da tam burada başlıyor: Avrupa’da Ukrayna savaşının etkisiyle petrol fiyatları artmış ve rafineri çıktı fiyatları da bu durum baz alınarak belirlenmeye başlanmıştı. Oysa Türkiye’deki gibi Rusya’ya yaptırım uygulamayan ve Rus petrolü işleyen rafineriler için, girdi maliyetleri bu kadar yüksek olmuyor. Dolayısıyla Koç Holding ve SOCAR ucuz Rus petrolünden yüksek fiyatlardan satabilecekleri akaryakıt elde ediyorlar.

Aradaki Fark SOCAR ve Koç’un cebine gibiyor

Ülkemizde bir tanesi SOCAR’a, dört tanesi ise Koç Holding’e ait olmak üzere beş rafineri bulunuyor. Bu rafineriler kapasitelerinin çok üzerinde çalıştırıldığı için, resmi verilerile net bir şey söylemek mümkün olmamakla birlikte; Türkiye'de günde yaklaşık 1 milyon varil ham petrol işleniyor. 

Bu rafinerilerde çalışan uzmanların verdikleri bilgiye göre, Tüpraş rafineleri değişen oranlarda, Socar rafinerisi ise ağırlıklı olarak Rus petrolü işlemektedir. Bugün itibariyle varil başına 20 dolar üzerindeki fark düşünüldüğünde, rafinerici şirketler açısından ortada büyük bir kâr kalemi olduğu açıktır. Ancak devlet eliyle kesin verilerin ve bütün tablonun ortaya çıkabileceğini belirtmekle beraber, Türkiye’de işlenen petrolün üçte birinde dahi Rus petrolü kullanılması durumunda, aylık 200 milyon dolara yakın ek karlar elde edilebileceği görülmektedir. Bu kazancın gidebileceği iki adres, ülkemizde rafineri sahibi holdingler olarak Koç Holding ve Socar’dır. 

'Rus petrolünün kalitesi düşük, ürünlerde azalma oluyor' iddiası doğru mu?

Ham petrolün kalitesini anlamak için bakılan başlıca veri API değeri. Bunun yanısıra kükürt oranı, TAN değeri, vb gibi bir dizi değere daha bakılıyor. Bu açıdan bakıldığında, 31'e yaklaşan API değeri ile Rus petrolü değerli bir petrol çeşidi. Rus petrolünün önceden daha az tercih edilmesinin nedeni ise başka, o da içerisindeki klor değerleri. Bu değerler doğrudan ürünü etkilememekle beraber, rafineriye orta ve uzun vadede zarar verme potansiyeli taşıyor. Rafineri şirketleri bu konuda bir yandan risk alırken, bir yandan da kazandıkları büyük parayla fabrikalarını yenileyebileceklerini düşünüyorlar. O nedenle daha önce pek tercih etmedikleri bu petrolü daha fazla kullanma eğilimindeler. 

Vurgun nedir? Nasıl önlenir?

Vurgunların yasadışı yollarla yapıldığı, o nedenle bu habere konu olan işlemin vurgun olmadığı iddia edilebilir. Bu açıdan bakıldığında, her şeyin “serbest piyasa koşulları” çerçevesinde kitabına uygun olduğu söylenebilir. Öte yandan akaryakıt zamları ulaşım ve tarım başta olmak üzere günlük yaşamın önemli alanlarını etkilerken, böyle bir kazanç ancak vurgun olarak nitelendirilebilir. 

Neredeyse tüm malların taşımacılık fiyatlarından etkilendiği düşünüldüğünde yaşadığımız pahalılıkta petrol patronlarının kârlarının büyük etkisi olduğu açık.

Kamucu bir perspektiften bakıldığında Türkiye’de akaryakıt ve petrol ürünlerinin tamamının yurtiçi rafineri üretimleri ile karşılanabileceği söylenebilir. TÜPRAŞ özelleştirilmese ve yatırıma devam edilse, PETKİM benzer şekilde kamucu politikalar ile etkin çalıştırılsa bu mümkün olabilirdi.

Örneğin 1994 ve 2001’de döviz kurundaki yükselişlerde TÜPRAŞ ve PETKİM’in kamunun elinde olması girdi maliyetlerinin kontrol altında tutulmasını ve bugünkü gibi fiyat patlamaları olmasını kısmen engellemişti. Ancak bugün, TÜPRAŞ ve PETKİM gibi kamu işletmeleri patronlara peşkeş çekildiğinden girdi maliyetlerini kontrol etmek bir tarafa petrol şirketlerinin kâr hırsları hayat pahalılığını artırıcı bir etkiye sahip oldu.

Vurguna dur demek ve kaynakların halkın yararına kullanılmasını sağlamak için ise tek yol var; halka ait olanları patronlardan geri almak, devletleştirmek.