Küba kültürü kendini her an aşar

"Meşale daima yaratıda oldu, o meşaleyi izlemeliyiz; bedel ödesek de pahalı ve para eden şeylerin manalı, insani ve adil olandan üstün görüldüğü bir dünyada modası geçmiş görünsek de bunu yapmalıyız."

Mauricio Escuela Orozco

Küba kültürü aynı zamanda yoksullara, dışlananlara, daha önce baleden anlamazken, bugün eleştirmen hatta dansçı olabilen insanlara duyulan o inanç eylemidir.

Yaratma eylemini gerçekleştiren bizler için Küba kültürü her zaman susuzluğumuzu giderdiğimiz bir vaha olacaktır. Kimilerinin çizdiği kasvetli manzaranın tersine, toprakları her yetenekli insanın kendini geliştirebilmesi için elverişlidir. Çünkü yasalar ve kurumlar kültürün artık seçkinlere değil, kamuya ait bir varlık olması gerektiği düşünülerek oluşturulmuştur. Bu durum, sanatın artık talepkâr olmadığı, bize meydan okumadığı, eleştirmeyi ve sorgulamayı bıraktığı anlamına mı geliyor? Hayır, Küba’nın sanat dünyası, anın çok ötesine geçen ve entelektüel derinlikleri sayesinde sınırları aşan önermeler bakımından hep üretken olmuştur. Kendisini kuranlara yetişmek gibi zorlu bir görevi olan ehil öncülere güvenmesi boşuna değildir. Bu anlamda 20 Ekim sadece bir anma günü değil, her yıl yaratıcıların ellerinden çıkan ve ulusun mirasını zenginleştiren eserlerde, yapıtlarda somutlaşan bir tarihtir.

Küba, eserlerini yeni doğmakta olan bir vatanla beraber üretme cesareti gösteren bu yaratıcılarla ilerlemektedir. Her 20 Ekim'de tarihi olayları hatırlamak bir alışkanlığa dönüşüyor; fakat aslında tarih gündeliktir, her an üretilir ve gösterişli olmak zorunda değildir. Lezama'nın şiirlerinden oluşan bir dinletiyle, okuma yazmayı yeni öğrenen bir ilkokul çocuğunun elinden çıkan bir resim aynı şey midir? Her ikisi de bir yaratım olayıdır ve içinde yöntemlerin, stillerin, amaçların tanımlandığı yetenek sürecinin panoramasını oluşturur. Küba, tepeden aşağı, en sıradan insandan en gelişkin entelektüele kadar nasıl sesleneceğini hep bildi. Toplumumuzun bu kapsayıcı doğası bizi büyük ustaların projelerini bile kendimize aitmiş gibi hissettiğimiz bir sevgi topluluğuna dönüştürüyor. Bu nedenle sanat kamusal bir varlık, ortak bir alandır; hayal ile gerçeklik, ütopya ile başardıklarımız arasındaki sıkı mücadeledir. 

Küba kültürünün karanlık tarafları da var, elbette var; bunlar bir dönem belli sanatçılarla yaşanan yanlış anlaşılmalardan kaynaklandı. Tarihte biriken gerçekler bugün çıkardığımız derslerin çerçevesini oluşturuyor. Sert ama esnek olmak gerek, yaratıcı olmak gerek, yeniliklere ve ezber bozan dillere daima açık olmak gerek. Öncülük tam da bu nedenle, mirasın katılaşıp dinamizmini kaybetmesine izin vermemek için gerekli. 1920’lerde kendilerine “Azınlık Grubu” adını veren aydın çevresini oluşturan isimlerden biri olan Alejandro García Caturla, bu yüzden “güve yeniği olmuş ruhları uyandırmak” gerektiğini söylemişti, bestelediği en ilginç parçalardan birine de bu adı verdi. Bu çatlak ses, yenilikten ve kural tanımazlıktan duyulan bu keyif Küba kültüründe bir şekilde hep var olacak, çünkü bizim özümüz tam da bu. At üzerinde bir yurtseverlik şiiri yazmak, Paradiso gibi bir roman yazmak, Caturla'nınki gibi besteler yapmak üretimlerimizin kilometre taşlarından bazılarını oluşturur; bizi insanlaştıran ve ayağa kaldıran kıvılcımlardır bunlar. Ama sadelikte de bir güzellik vardır; nehirleri aşıp bir ormanın kuytusunda onu bekleyen öğrencileriyle buluşan sanat öğretmeninde, Martí'nin şiirlerinden bestelenen şarkıları seslendiren bir çocuk korosunda, hepimizin savunmak istediği gökyüzünün maviliğiyle süslenmiş sabahlarda… Ulusal kültür asla acılara gark olan bir ruh değildir, tersine bize en iyi çehreleri gösteren mutlu ve doygun bir ruhtur.

Kültür en ufak jestlerdedir; ama aynı zamanda büyük ve muazzam çaplı kitleleri kapsama uğraşında kendini gösterir. Bu nedenle her zaman devlet tarafından desteklenmeli, asla piyasaya kendini pazarlamak zorunda bırakılmamalıdır. Neyin değerli olduğunu satış rakamları değil, eserin kendisi, estetik ölçütler ve adil eleştiri belirler. Her şeyi kâr hesabına bırakmak, önceliği olanların zarar görmesine ve bizi en çok temsil eden, kural tanımazlıklarıyla bizi manevi ölümden kurtaran yaratıcıların sesinin kısılmasına neden olabilir. Kıtanın en iyi romanlarından birini yazan Carpentier bir asiydi; Soler Puig de öyle, Antonia Eiris de zamanında öyleydi; bir dönemin kapanıp yenisinin açılmasını sağlayan tüm o söylemler, ortak bir doku oluşturana kadar yavaş yavaş kaynaştılar. Bugün bunu konuşmak kolay gibi görünse de süreçler işlerken her şey zor, gerçekleştirilemez, geleceği yok gibi görünür. Küba kültürü aynı zamanda yoksullara, dışlananlara, daha önce baleden anlamazken, bugün eleştirmen hatta dansçı olabilen insanlara duyulan o inanç eylemidir. Bunu kaybetmek bizi daha az insan ve daha az Kübalı yapar. Kültürümüzü gözümüz gibi korumalıyız çünkü onun sayesinde daha uzağı görürüz, keşmekeşin ortasında kaybolmayız; biz biziz ve başka söylemlerin bizi boğmasına izin vermeyiz. 

Ve o kültür bir inanç eylemi olarak bizi besler, soframıza ekmek getirir; çünkü köylülerin hayatlarında, söylemlerinde ve yaşantısında da mevcuttur. Onelio Jorge Cardoso'nun eserlerinde ele aldığı gibi, Küba’nın varoluşu, ruhlara inanılan, ezgilerin söylendiği, mısraların okunduğu ve tohumların ekildiği kırsaldaki o sade anlarla bağlantılıdır. Hiçbir şey bize yabancı değildir, hiçbir şey dışarıda kalmaz, tersine içimizde yaşar, içimize işler ve besleyici bir yaşam kaynağı olur.

Biz farklılıklarla ve çatışmalarla, çarpışmalarla ve yurtseverlikle örgütlenmiş tek bir ulusuz. Bize Avrupalı şamdanlardan yayılan ışığın ötesinde bir ışık, bir aydınlanma, bir gelecek hak ettiğimizi söyleyen görkemli bağımsızlığımızı, kültürel dokumuza borçluyuz. 

Meşale daima yaratıda oldu, o meşaleyi izlemeliyiz; bedel ödesek de, pahalı ve para eden şeylerin manalı, insani ve adil olandan üstün görüldüğü bir dünyada modası geçmiş görünsek de bunu yapmalıyız.

Bu kültür 1940'ta katledilen Caturla’dır, ama aynı zamanda doğduğu Remedios kasabasında kasaba halkı ve Maria Antonieta Henríquez tarafından 1970’lerde açılan müzeyle yaşatılmasıdır; Machado rejimi tarafından hapse atılan Carpentier’in daha sonra Cervantes Ödülü'ne layık görülerek tüm dünyada tanınmasıdır. Bizi biz yapan yenilgilerimiz ve başarılarımız, karanlık ve aydınlık anlarımız, yaptıklarımız ve yapamadıklarımızdır.

Küba Kültür Günü hem bir anma hem bir efsanenin hayata geçmesidir; bizi sanatın fırça darbeleriyle tanımlayan ve hiçbir şeyin boşa olmadığının bir göstergesi olarak bize en iyi yorumcuları taşıyan bir hayaldir. O yol, o maneviyat bize tanıdıktır; onu yılda sadece bir günlüğüne değil gündelik yaşamda her an hissederiz.

Kültür bizi aşar, ama burada ve şimdi yaşar.

20 Ekim 2022
Cubahora

"Küba Gerçeği", 2023 Şubat ayında Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) girişimiyle başlatılan bir yayın. Küba'da siyaset, ekonomi, yaşam, kültür gibi konularda Kübalı yazarların ürettiği makalelerin çevirilerini yayımlayan Küba Gerçeği'nde çıkan makaleler, artık soL'da paylaşılacak.