Kadın milli takımımızla gurur duyduk ama: Sahiden biz voleybol ülkesi miyiz?

Biz maalesef ki spor ülkesi değiliz. Ama olabiliriz. Bu konuda oldukça geniş bir kaynağımız ve yetenekli insanımız mevcut.

Ekin Şen

Türkiye kadın voleybol milli takımı 2020 Tokyo Olimpiyatları’nda takım oyunları arasında ülke tarihindeki en yüksek başarıyı elde etti. Henüz ilk dört belirlenmemiş olsa da Türkiye aldığı ve verdiği set sayıları üzerinden hesaplanarak yarışmayı beşinci olarak tamamladı. Son Avrupa Şampiyonası’nda da Sırbistan’la final oynamış ve ikinci olarak tamamlamıştı. Hemen ardından olimpiyat biletini kazandı.

Belli ki bir rüzgarı arkamıza aldık, gidiyoruz.

Giderken yolda takımdaki kadınların başarılarının yanında pek çok başka yönleri de konuşuluyor. Yer yer güzellikleri, fiziksel özellikleri, bireysel başarıları, tarzları öne çıkarılıyor. Bu sırada kızlar her seferinde bu bir takım oyunu diyerek cevabı vermekte gecikmiyor. ‘Voleybol bizim hayatımız, biz işimize bakıyoruz ama en önemlisi de yetişmekte olan kız çocuklarını cesaretlendirmeye devam ediyoruz’ diyorlar. Kızlarımızın bu yükselişi 18 Ağustos 4 Eylül tarihlerinde oynanacak olan Avrupa Şampiyonası’nda da devam edecek diye umuyor ve sizlere de takip etmenizi öneriyorum.

Bir kez daha tebrik ettikten sonra başlıktaki soruya dönebiliriz.

‘Biz voleybol ülkesiyiz’

Bu slogan olimpiyat boyunca neredeyse her set arasında reklam olarak verildi. Bir süredir milli takımımızın sponsoru olan Vestel firmasının kullandığı bir slogan. Haliyle bu cümleyi duyanlar da bir kez olsun düşünmüşlerdir: Biz Sahiden voleybol ülkesi miyiz?

Hayır efendim! Biz voleybol ülkesi falan değiliz. Biz hatta futbol ülkesi de değiliz, okçuların ülkesi de değiliz. Biz maalesef ki spor ülkesi değiliz. Ama olabiliriz. Bu konuda oldukça geniş bir kaynağımız ve yetenekli insanımız mevcut. Eğer doğru yere kanalize edebilirsek, akılcı biçimde kaynak ayırırsak ve kamusal hizmet meselesi haline getirirsek.

Size kendim de bu sporun içinde yetişmiş bir insan olarak geçmişimden bir anekdot anlatmak istiyorum. İtirazımı temellendirebilmek adına meseleyi ilk olarak fırsat eşitliği açısından ele alacağım.

Yıllar önce henüz 5.- 6. sınıf civarlarında artık adım adım minik takımda oynama yaşımız gelmişti. Her birimiz Karşıyaka Spor Kulübü’nün altyapısından yetişmiş, burada doğmuş büyümüş, fanatik Karşıyakalı ailelerin çocuklarıydık. “Canımız, kanımız” ve evimiz Karşıyaka’ydı.

Futbolda Karşıyaka’nın derbi rekabeti Göztepe’yle olduğu gibi voleybolda da Arkas Spor Kulübü vardı. Hatta şimdi milli takımımızın pasörü Cansu oradan yetişmiştir. Neyse, minik takımda da bu derbiler derbi niteliği kazanmaya başlamasıyla eş zamanlı olarak bizim de antrenman tempomuz özellikle yaz dönemlerinde 3’e çıkardı. Sabah atletizm, öğlen halter/ağırlık, akşam top. Çoğumuz o çevrede yaşadığımızdan aralarda eve gitme ya da yakınlarda rahatça dinlenme fırsatı bulurduk. Hatırladığım kadarıyla takımda çok uzaklardan, babasıyla gelen bir arkadaşımız vardı. Onlar İzmir’in uzak bir köyünden, Menderes’ten gelirlerdi. Gel zaman git zaman o arkadaşımız aramızdan kayboldu. İşçi olan babası işten fırsat bulabildiği zamanlarda onca yolu kat edip kızını antrenmanlara getiriyordu. Aslında İzmir’in yaz sıcağında çekilecek çile değildi ve bu düzensiz antrenmanlarla arkadaşımızın varlık göstermesi imkansızdı. İmkanlar el vermedi ve o arkadaşımız aramızdan elendi.

Benim de annem ve babam çalışan insalar oldukları için beni oradan oraya taşımaya pek elverişli değildi ama arkadaşlarımın anneleri, babaları sağolsun. Çok kez günün son antrenmanının dönüşünde evlerimiz yakın olduğundan eve bırakır, sabahın köründeki antrenmana götürürlerdi. Bizimki bir tarafıyla büyük bir dayanışma örneğiydi.

O arkadaşımızı anlatma ihtiyacı duydum çünkü eğer voleybol ülkesi olacaksak hayattaki ekonomik koşulların, yaşadığımız yerlerin spora erişim imkanlarımız arasında bir fark yaratmıyor olması gerekmektedir. 8-10 yaşlarında spora başlayan miniklerin peşinden koşabilecek annesi ya da babası olmadığında spordan kopmamaları gerekir. Ya da küçücük yaşında hayatın bu türden zorluklarıyla yüzleşmemesi gerekir.

Eğer bir gün içinde yaşadığımız topraklar sporun ülkesi olarak anılacaksa o spora ilgi duyan gençlerin sporla kuracakları ilişkiyi ilgileri ve yetenekleri dışındaki hiçbir şey engellememelidir.

***

Voleybol ülkesi olmadığımıza dair bir diğer itiraz noktam ise kadın erkek eşitsizliği dolayısıyla olacak. Çünkü voleybol Türkiye’de ve Dünya’da çoğunlukla kadınların domine ettiği bir spor. Bizim ülkemizde de bu spor gelişirken kent merkezlerinde ve hatta nispeten o merkezlerdeki kadınların kamusal hayatta en görünür oldukları yerlerde filizlendiği görülüyor. Yine Karşıyaka’dan örnek olsun milli takıma yıllarca oyuncu yetiştirmiş şimdi de milli takımdaki bazı antrenörlerin yolu mutlaka buradan geçmiş, ligin büyük takımlarından Eczacıbaşı ve Fenerbahçe’nin yardımcı antrenörlerinden bazıları da Karşıyaka’dan oralara gittiler.

İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’nın Vakıfbank, Yeşilyurt, İller Bankası, TED Ankara, Nilüfer gibi takımları Türkiye’de voleybolun gelişmesi adına önemli katkılarda bulunmuşlardır.

Bu doğrultudan baktığımızda ülkemizde voleybol gelişirken büyük kentlerde ve özellikle kadınlar ile erkeklerin nispi olarak daha eşit koşullara sahip olduğu, kadınların daha özgür olduğu kentler ya da bölgelerde geliştiğini söyleyebiliriz.

O halde ülkemizin tamamında kadınların ülkemizin bütün topraklarında kendilerini özgür hissetmediği ve toplumsal alanda erkeklerle eşit haklarla donatılmadığı müddetçe voleybol ülkesi olmak da yalnızca bir slogan olarak kalmaya devam edecektir.

***

Üçüncü olarak da spora sermayenin girişinin geliştirirken kısırlaştırdığını ve tekelleşirken nasıl yok ettiğini anlatmak olacak.

Türkiye kadın voleybol takımı bugüne kadar biriktirdiği deneyim, yetiştirdiği oyuncular ve büyük sermaye gruplarının voleybola kaynak aktarmasıyla niceliksel açıdan yaşadığı birikimi niteliğe dönüştürmeye başlamış ve voleybol birinci ligi son 10-15 yılda şampiyonalar ligi kupalarının kazanıldığı, başarısı yüksek takımların olduğu, iyi nitelikli oyuncuların bu ligde oynadığı ve milli takımlar arasında da ciddiye alındığı gözlemlenmektedir.

Ancak bu süreçte tekelleşme süreci de yaşanmış ve yerel takımlar silinmeye başlamıştır. Örneğin İller Bankası, Emlak Bankası, Ereğli, Dicle Üniversitesi voleybol takımları yıllarca birinci ligde oynarken artık kendine yer bulamamaktadır. Bu lig artık Vakıfbank, Eczacıbaşı ve Fenerbahçe’nin domine ettiği ve geri kalan takımlarla uçurumun bir hayli açıldığı bu sebeple de derbi maçları dışında lig maçlarının keyif vermediği bir hal almaya başlamıştır.

Bugün voleybol camiasında yer alan ya da almış pek çok isim ülkede voleybolun yeşermesi adına yine de girişimlerde bulunmaktadır ancak bu girişimler Eczacıbaşı, Vakıfbank, Fenerbahçe gibi büyük takımların buralardan oyuncu seçerek kendi bünyesinde yetiştirmesi ile sınırlı kalmaktadır.

Büyük takımların yerel bölgelerde iyi oyuncuları seçerek İstanbul’da kendi altyapılarında yetiştirmeleriyle yerelde birbirlerini besleyerek daha fazla insanın gelişme şansı kaybediliyor. Daha hemen başında ileri çıkan oyuncunun alınmasıyla yerellerin kısırlaşmasına sebep olunuyor.

Bunun yanında ülkemizde profesyonel sporculuk ve okulun birlikte yürütülmesi oldukça zor.   Genellikle eğitimle mesafelenen sporcular kendilerini bu zorunlu tercihi yapmak zorunda buluyorlar. Bu sebeple yerelde kalan oyuncular genellikle lise dönemlerinde voleybolla ilişkisini keserken, büyük takımlara gitmiş oyuncular da eğitim öğretim hayatlarıyla ilişkilerini zayıflatıyorlar.

***

Böylesi bir tabloda başında aklımızda canlanan soruya olumsuz bir cevap verirken sporun ülkesi olmanın koşullarını birkaç başlık altında incelediğimizi düşünüyorum. Bu başlıklar elbette çoğaltılabilir, genişletilebilir.

Nihayetinde ülkemiz sporun ülkesi olacaksa ve özellikle kız çocukları ve kadınlar için ‘Biz voleybol ülkesiyiz’ diyeceksek neden voleybolun kent merkezlerinde filizlendiğini önemsemeliyiz. Bu gelişkinliğin, fırsat eşitliğinin herkes için sağlandığı ve yalnızca fiziksel açıdan öne çıkan ve de şartları elverişli olanların değil ilgisi ve yeteneği olan herkesin bu sporun bir yerinden tutup oynayabileceği bir ülkeyi kurmak mümkün olacaktır.