Kadın Dayanışma Komiteleri kurultayı başladı: Yarınları kazanacağız!

Kadın Dayanışma Komiteleri ilk kurultayını 'Direndik dayanışıyoruz! Yarınları kazanacağız!' sloganıyla bugün Ankara'da topladı.

Haber Merkezi

Kadın Dayanışma Komiteleri Birinci Kurultayı Ankara'da toplandı.

İki gün sürecek olan kurultaya birçok şehirden Kadın Dayanışma Komitesi delegeleri katılıyor.  

"Direndik dayanışıyoruz! Yarınları kazanacağız!" sloganıyla toplanan Kurultayda Kadın Dayanışma Komiteleri'nin bir yılı ve önümüzdeki süreçte nasıl bir yol izleyeceğine ilişkin değerlendirmeler yapılacak.

‘Kadın Dayanışma Komitesi’ndeki bütün emekçi kadınlar, her geçen gün kendini daha güçlü hissetti’

Kurultay'ın açılışında TKP Merkez Komitesi adına Ekin Sönmez bir konuşma gerçekleştirildi.

Kadın Dayanışma Komitelerinin yola çıkış öyküsünü anlatan Sönmez, "Partimiz bundan bir yıl önce, Çanakkale’de bir kadın dostumuzun yaşadığı taciz olayı sonrasında, Kadın Dayanışma Komitelerinin ilkinin kurulduğunu duyurdu. Bu adımın tam yeri ve tam zamanıydı. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin son yıllarda ne kadar tırmandığını, daha doğrusu kışkırtıldığını gözlüyorduk. Kendimizde buna müdahale etmek sorumluluğunu hissediyorduk. Bahsettiğim dostumuz uzun süre tek başına mücadele vermek zorunda kalmış birisi, ki bu da bir cesaret örneğidir. Ancak ardından mahallesinde aynı sorunlarla her gün karşı karşıya kalan diğer kadınlarla bir araya geldi. Onun maruz kaldığı kötülüğün hesabını birlikte sorduk. Hem o, hem Çanakkale Kadın Dayanışma Komitesi’ndeki diğer bütün emekçi kadınlar, her geçen gün kendini daha güçlü hissetti" dedi.

‘Türkiye’de ve dünyada, kadın mücadelesi vereceksek, önce laiklikten yana olacağız’

Afganistan'da son dönemde kadınların yaşadıkları tabloya dair değerlendirmelerle sözlerine devam eden Sönmez, "Afgan kadınların maruz kaldığı yobazlık, şeriat dayatması, bir can pazarı yaşanması… Burada bu acı dolu tabloyu ayrıntılandırmaya gerek yok, onun yerine doğrudan şunu konuşalım: Afgan kadınlarla dayanışmak istiyorsak ve bu sözde kalmayacaksa, gerçek bir etkisi olmasını istiyorsak, o zaman gerçekten taraf olmamız gerekiyor" derken, "En başta kendi ülkemizde elimizi taşın altına koyacağız. Elini taşın altına koymak demek, Taliban gericiliğinin iktidar tarafından muhatap kabul edilmesine de, Afganistan’ı mahvolmuş bir ülkeye çeviren ABD emperyalizmine ve onun işbirlikçilerine de geçit vermemek demektir. Kendi ülkemize dincilik kisvesi giydirilmesine de, yobazlarla ortak değerlerimiz olduğu saçmalıklarına da karşı çıkmak zorundayız. Türkiye’de ve dünyada, kadın mücadelesi vereceksek, önce laiklikten yana olacağız" ifadesini kullandı.

‘Bunların yaşanmasının nedeni sosyalizmin yokluğudur, biliyoruz’

Sönmez sözlerine şöyle devam etti:

Bunların yaşanmasının nedeni emperyalizmdir, dahası bunların yaşanmasının nedeni sosyalizmin yokluğudur, biliyoruz. Öyleyse kadın mücadelesi veriyorsak antiemperyalist olacağız, barıştan yana, sosyalizmden yana olacağız. Gericiliğin arka planındaki sol düşmanlığını, emek düşmanlığını unutmayacağız. 

'Kadın mücadelesi veriyorsak mutlaka ama mutlaka kamuculuktan yana olacağız'

Kreş hakkı mücadelesine dair de konuşan Sönmez, "Kreş hakkımızı, çocuklarımızın ve kendimizin en temel haklarından birini talep ederken, somut olarak sahada bunu dile getirirken, kapitalizmin aileye, aile içinde kadına biçtiği rolü de göreceğiz. Bu emeğin evin içinden çıkarılıp toplumsallaşmasının siyasi anlamını da bilmeliyiz. Çocuklarımızı sağlıklı, nitelikli okullara, sevdiklerimizi güvenilir hastanelere emanet etmek, başımıza yıkılır mı diye korkmadığımız konutlarda yaşamak istiyorsak, bunun nasıl mümkün olacağı üzerine de kafa yormak da bize düşüyor. Demek istediğim, kadın mücadelesi veriyorsak mutlaka ama mutlaka kamuculuktan yana olacağız" diye konuştu.

'Kadın Dayanışma Komiteleri’nde mücadele verirken ilham alacağımız örnekler hiç de az değil'

Sönmez konuşmasını şöyle sürdürdü:

İşimiz zor. Ama Kadın Dayanışma Komiteleri’nde mücadele verirken ilham alacağımız örnekler hiç de az değil. Devrim içinde devrim yaratmanın öyküsünü yazmış, dün Batista diktatörlüğüne bugün ABD’nin saldırılarına karşı mücadele eden Kübalı kadınlar var. Faşizme, nazizme karşı direnmiş partizan kadınlar var. Ya da daha güncel olarak kendi ülkelerinde özellikle de katolik temelli gericiliğe karşı kürtaj hakkı için örgütlenen Latin Amerikalı, İrlandalı, Polonyalı kadınları izliyoruz, uzun soluklu ama kazanımla biten mücadeleler örgütlüyorlar. Ve elbette, sosyalizmin kadınların hayatında ne büyük değişiklikler yarattığını, kadınların da sosyalizmin kuruluşunu ne kadar ilerletebildiğini göstermiş olan Sovyet kadınlarını, onların öykülerini ilham kaynağı yapacağız kendimize.Emin olun, gelecekte başkalarına da bizim Kadın Dayanışma Komiteleri’miz ilham kaynağı olacak. Mücadelemizin tarihini inceleyecek olanlar, “kadın dayanışma komiteleri iyi ki kurulmuş, binlerce kadını mücadeleye katmış, o kadınlar olmasaydı, bugün sosyalist Türkiye’yi kuramazmışız” diyecekler. 

'Mitinge ülkenin dört bir yanından KDK’lar katılmalı ki, bir yıldır verilen uğraşının nasıl bir yankı yarattığını herkes hissetsin, duysun'

Ülkemizde de dünyada da gördüğümüz barbarlığa bir saniye daha tahammülümüz yok. Biz eşit, özgür, aydınlık, korku değil sevinç dolu bir dünyayı hemen bugünden istiyoruz. Ertelemeden, oyalanmadan ve azıyla yetinmeden, bu geleceği istiyoruz. İki hafta sonra, partimizin 101. yaşında yapacağımız mitingin çağrısı budur. Bu mitinge ülkenin dört bir yanından KDK’lar katılmalı ki, bir yıldır verilen uğraşının nasıl bir yankı yarattığını herkes hissetsin, duysun.

‘İnsanlık aynı zamanda bir varoluş sorunuyla da karşı karşıya’

Bu konuşmanın ardından ikinci konuşma ise TKP Emekçi Kadın Bürosu adına yapıldı.

Konuşmadan başlıklar şöyle:

Bugün insanlığın sadece eşitsizlikler ve adaletsizlikler ile başı dertte değil, insanlık aynı zamanda bir varoluş sorunuyla da karşı karşıya. Her biri birbirinden önemli, üzücü ve hatta ürkütücü olaylar yıllara yayılmış olarak değil, günlere sıkışmış bir şekilde gelişiyor. Her yeni güne uyanışımızda yeni bir sorun ile karşılaşıyoruz. Yangınlar, seller, salgın, şiddet, geçim sıkıntısı hepimizi derinden sarsıyor. Toplumda felaketlerden kurtulamayacağımıza dair kötümser düşünceler artıyor.

Gerçekten de bilimin ve teknolojinin ilerlemesiyle karşısına çıkan tüm sorunları aşma potansiyeline sahip olan insanlık, bunun aksine kaynaklarını, sağlığını, geleceğini yitiriyor. Neden? Bir avuç asalağın kar hırsı ve rekabeti yüzünden!

COVİD-19 pandemisi bazılarımız için çoktandır açık olan gerçekleri su yüzüne çıkardı. Kadın emeğinin katmerli olarak sömürüldüğünü, kadına yönelik şiddetin siyasetin konusu olduğunu, kamusal hizmetlerin ne kadar elzem olduğunu tüm dünya anladı.  

'Tüm bunları, bizler başka bir düzen arayışına girmeyelim diye yaptılar'

Kadınların on yıllardır emek emek kazandıkları, aylar içinde ellerinden kaydı gitti. Elbette kötü giden her şeyin sorumlusu pandemi değil. Ama böyle düşünmemiz için ellerinden geleni yaptılar. İşsizliğimizin, yoksulluğumuzun, artan ev işi ve bakım yükü nedeniyle bozulan bedensel ve zihinsel sağlığımızın suçlusunu pandemi ilan ettiler. 

Önce biraz dişimizi sıkmamızı istediler. Olmadı, esnek çalışırsak iş ve aile hayatımızın daha uyumlu hale geleceğini iddia ettiler. Olmadı, neoliberal dönem biterse kapitalizm feraha çıkar dediler. Tüm bunları, bizler başka bir düzen arayışına girmeyelim diye yaptılar.  

Peki girmedik mi? Girdik! Pandemiyle birlikte tüm dünyada kadınların talepleri anti-kapitalist bir karaktere bürünmeye başladı. Ne demiştik, her şey karşıtıyla vardır. Kadınların toplumsal statüsündeki hızlı gerileme ve giderek derinleşen eşitsizlikler, kadının kurtuluşu mücadelesinin daha da keskinleşmesi için olanaklar yarattı. 

Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleriyle politize olan kadınlar, adalet taleplerine ekonomik ve sosyal talepler eklemeye başladılar. Demokrasisiyle ünlü Avrupa ülkelerinde sadece kürtaj hakkı eylemleri değil, eşit işe eşit ücret talepleri yükseldi. İktidarlar, anayasal değişikliklere zorlandı. ABD’de siyahların ayaklanmasında, Hindistan’da işçi-köylü eylemlerinde, Amazon gibi dev ticaret şirketlerinde yapılan grevlerde, İtalya’da sağlık emekçilerinin, Yunanistan’da eğitim ve turizm emekçilerinin direnişlerinde, kadınlar toplumun dinamik ve hareketli kesimleri olarak öne çıktılar. 

‘Biz göklerde değil, yeryüzünde yerimizi istiyoruz’

Defalarca sokağa çıktık, bildirilerimizi dağıttık, davalara katıldık, dayanışma etkinlikleri gerçekleştirdik. Kadına yönelik şiddetle mücadelede asla gerisine düşmek istemediğimiz İstanbul Sözleşmesini yürürlükten kaldırmaya kalktılar. Kaldırdılar da. Ama bizler “Cumhurbaşkanlığı kararı mı?” “Alın size kadınların kararları” dedik. “Biz kararımızı verdik, bunları herkese anlatacağız” dedik, anlatıyoruz da.  

Pandemide bir gerçeğin daha farkına varıldı. En temel sektörlerde, eğitimde, sağlıkta, sosyal hizmetlerde, gıda sanayinde en çok kimler çalışıyordu? Kadınlar! Biz eğitiyor, biz bakıyor, biz besliyorduk. Büyük insanlık bunu pandemide idrak etti. Ama tabii patronların iktidarı yine boş durmadı. Bizi alkışlattılar; vicdanlarını da rahatlatmak için. Anneliği yine yücelttiler. Ve kutsal görevlerimiz için bize göklerden yer ayırdılar.

Ama biz göklerde değil, yeryüzünde yerimizi istiyoruz. Yeryüzünde eşitlik istiyoruz, özgürlük istiyoruz. Sıkıştırıldığımız köşelerden çıkmak, yaratıcı enerjimizi insanlığın gelişmesi için harcamak istiyoruz.

'Ortaya çıkan bulanıklık kapitalizmin ömrünü, patronların iktidarını uzatıyor da ondan!' 

Bize göre kadın sorunu erkek sorunundan ibaret değil. Ve işte pandemi ile daha açık hale gelen de bu: Giderek derinleşen cinsiyetler arası eşitsizliklerin, artan kadına yönelik şiddetin, kadının üzerindeki baskının, çifte sömürünün nedeni çok açık ki kapitalizm, sınıflı toplum.  Bizi ABD’nin başkan yardımcısının, Avrupa Konseyi başkanının, Yeni Zelanda başbakanının, düzen muhalefeti liderlerinin ya da bilmem hangi şirketlerin CEO’larının kadın olması hiç ilgilendirmiyor. Biz kapitalizmin neden kadın figürleri sahaya sürdüğünü çok iyi biliyoruz. Ya da kadın muhalefetinin kimlik siyaseti ile örülmesinden iktidarların aslında neden memnun olduklarını. Ortaya çıkan bulanıklık kapitalizmin ömrünü, patronların iktidarını uzatıyor da ondan! 

'Geliyoruz zincirleri kıra kıra'

'Önümüzde ise kazanacağımız bir yıl ve değiştireceğimiz bir dünya var!'

Çok değil bundan 100 yıl önce seçme seçilme hakkımız, okula gitme ve meslek edinme hakkımız, çalışabilme hakkımız için mücadele ediyorduk. Bunların hepsini kazandık. Bazı coğrafyalarda daha fazlasını kazandığımız da oldu. Elimizde nasıl yaparsak ilerleyeceğimize, ne yaparsak kaybedeceğimize dair muazzam bir bilgi var. Onlarca mücadelenin tarihsel deneyimi var. Feyz alacağımız direnişler, tarihsel figürler var!  

Önümüzde ise kazanacağımız bir yıl ve değiştireceğimiz bir dünya var! 

Kurultaya Küba ve Yunanistan'dan kadın örgütlerinin dayanışma mesajları da iletilirken, çeşitli başlıklarda konuşmalar ve değerlendirmerler sürüyor.

Kurultay bugünkü toplantının ardından yarın da devam edecek.