Kaan adı verilen "Turkish Fighter X" Milli Muharip Uçak prototipi dün Ankara Mürted Hava Meydanı'ndan kalkış yaparak ilk uçuşunu gerçekleştirdi.
Test pilotu Barbaros Demirtaş tarafından yapılan uçuşun ardından TUSAŞ (Türk Uzay Sanayi A.Ş.) Genel Müdürü Temel Kotil uçağın 13 dakika havada kalarak 8 bin feet yükseklikte 230 knot (425 km/saat) hıza ulaştığını açıkladı.
Uçuş sonrasında devlet erkanınca yayımlanan tebrik mesajlarından en dikkat çekeni Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşım oldu:
Hal böyle olunca sapla samanı ayırmak, gerçekle hayal olanı ayırt etmek ihtiyacı yine kendisini dayatıyor.
Kaan’ın uçmuş olması tüm çalışmaların sona erdiği ve artık muharip yepyeni bir savaş uçağına sahip olduğumuz anlamına mı geliyor?
Başarılı bir ilk uçuş son derece kapsamlı ve uzun vadeli bir projenin kaydedilmesi gereken bir noktası ancak sonu değil. Bugün hâlâ sorunları ortaya çıkan, ABD başta olmak üzere çeşitli hava kuvvetlerinde kullanılan 5. Nesil F-35 savaş uçağının sık sık kaza kırıma uğradığı sır değil. Bu projenin genel tasarımının 1997 yılında başladığı ve ilk gelişkin prototipin 2006 yılında uçtuğu ve sonrasında uzun testlerde, konfigürasyon güncellemelerinden geçip ancak 2018 yılında ordu envanterine girdiği hatırlanırsa projenin hangi aşamasında olduğumuz herhalde anlaşılır.
Kaan söylendiği gibi yerli ve milli mi?
Kaan, kamuya açık kaynaklardan da görüleceği gibi 2 adet General Electric F110-GE-129 turbofan motoruna sahip. Bu motorlar F-16 savaş uçaklarında kullanılan motorların aynısı. Genel tasarımı ise Lockheed Martin F-22 savaş uçağının benzeri. Bu açıdan bakıldığında tasarım ve üretim sürecinde İngiliz emperyalizminin önemli kurumları olan BAE Systems, Rolls Royce, Amerikan emperyalizminin simge isimlerinden General Electric gibi şirketleriyle ortak geliştirilen bir proje.
Özallı yıllarda temeli atılan montaj sanayisiyle havacılık sektörüne giriş yapan TAİ tarafından F-16 üretimiyle biriktirilen deneyim ve becerinin yine güncel emperyalist desteklerle F-16 benzeri bir yarı-özgün tasarımla üretilmesinden bahsediyoruz. Ancak elbette bu durum silah sanayi aktörlerinin alanlarında kazandığı deneyimleri ve sektörlerinde önemli oyuncular haline geldiklerini göz ardı ettiğimiz anlamına gelmemeli. Aselsan’ın radar, avyonik ve elektronik sistemler, Aspilsan’ın avyonik güç kaynakları, Roketsan ve Sarsılmaz’ın roket ve füze sistemleri, TEI’nin motor alanında yakaladığı gelişim hatrı sayılır seviyede. Buna rağmen örneğin motor, fırlatma koltuğu, pilot başlıkları gibi bileşenlerin ötesinde, hammadde, donanım, yazılım ve tezgâh alanlarında dışa bağımlılık bariz seviyede.
5. Nesil ne demek, Kaan gerçekten bu kapsamda mı?
Bu özellikler genel olarak stealth (radarda az görülme) özelliği, LIPR radar özelliği (pasif radarlar tarafından algılanmayı azaltan tipte radar), çok yüksek hızlara uygun gövde yapısı, ileri teknoloji avyonik sistemleri, üst düzey komuta kontrol, iletişim-muhabere ve diğer silahlarla beraber çalışabilecek network özelliği ve silah sistemlerinin gövde içinde olması olarak tanımlanıyor.
Milli muharip uçak TAI bünyesinde geliştirilen kompozit tasarım, Aselsan ürünü radarlar ve avyonik ile silah sistemlerinin gövde içinde olması gibi özellikleri sağlıyor. Ancak insansız hava araçları ve diğer benzeri silahlarla eş güdümlü ve koordine çalışan bir platform olup olmadığını henüz bilemiyoruz.
Eğer proje bu aşamada ise bu kadar gürültü patırtı niye?
Projenin halihazırdaki hali iki motorlu bir F-16 benzeri uçağın boş şekilde görece düşük hızda uçması anlamına geliyor. Bu açıdan bakıldığında projenin önünde daha uzun yıllar, sayısız testler, sonsuz güncellemeler var. Elbette bir prototipin ilk sınanması önemlidir ancak ülkemizde bu türlü şovların genellikle iç siyasete malzeme niteliği akıldan çıkarılmamalı herhalde. Bu anlamda Türkiye sermayesinin dış pazarlara açılma hamleleri için koçbaşı haline gelen THY’deki görevinin ardından TAİ’nin başına getirilen Temel Kotil’in bir yerlere mesaj vermeye çalıştığını söylemek zorlama olmayacaktır.
Türkiye F-35 programından çıkarıldı, sonra yeni F-16 satışına onay verildi. Böyle bir resimde Kaan nereye oturuyor?
Türkiye burjuvazisi AKP rejimi döneminde yakın çevresindeki coğrafyada hem sermaye ihracına başladı hem de Suriye-Libya gibi iç savaşlara müdahil olarak çeşitli aktörler eliyle pazar kapma payına dair hamlelerde bulundu. Bu süreçte Rusya’dan S-400 savunma sistemlerinin alınması NATO ile ilişkilerde gerilime neden olmuş, Türkiye F-35 projesinden çıkarılmıştı. Takip eden süreçte emperyalizme verilen teminatlar ve güvencelerin ardından biat ederek emperyalist merkezlerden F-16 satın alım anlaşmaları yapıldı. Böyle bir resim içinde F-16 savaş uçağının belirli bir oranda geliştirilmiş versiyonu olarak ortaya çıkan Kaan, tam da bu açmazın ürünü olarak görülüyor.
Teknolojik ürünleri belirli oranda güncel olarak üretebilen bir silah sanayisine sahip olan Türkiye burjuvazisi kritik alanlarda hâlâ istediği aşamada olamadığı için bu alanda emperyalist şirketlerle işbirliği yapıyor. Resmî olarak F-35 projesinden çıkarılsalar da projedeki şirketlerle işbirliği sürüyor ve Türk şirketler emperyalist merkezler için kendilerine teknolojik olarak bağlı üretim tesisleri olarak görülüyor. En güncel teknolojik ürün, yazılım, donanım ve üretim araçlarını kendi tekelinde tutan emperyalistler, Türk silah şirketlerinin kendi çapında “inovasyon” yapmasına da ses etmiyor.