GÖRÜŞ | Suriye'de Anayasa görüşmeleri: Sadece iki seçenek var

'Eğer birgün anayasa görüşmelerinde uzlaşıya varıldığı açıklanırsa bilmeliyiz ki muhalifler pes etmiş ya da Esad onların kendilerini garantiye aldıklarını düşünmelerini sağlayacak bir yol bulmuştur.'

Musa Özuğurlu

2012’den bu yana Suriye ile ilgili yapılan bütün uluslararası görüşmeler, zirveler, çalışmalar aslında Suriye savaşına müdahil tarafların paralel yürüyen süreçlerde Beşşar Esad ile ilgili pozisyonlarının mücadelesi. İki ana paralel süreçten bahsedilebilir: Suriye (üzerine) Barış görüşmeleri ve anayasa görüşmeleri. Her iki süreçte de bugüne kadar anlaşma sağlanabilmiş değil ve esas sorun Esad’ın durumu. Bu süreçler işletilirken kullanılan dil bile tartışma konusu ve tarafların Esad’a karşı yaklaşımlarına göre belirlenmiş.

Her iki süreci de özetledikten sonra günümüzde devam eden Anayasa Komitesi çalışmalarını anlatmaya çalışacağız.

Suriye'de 'iç savaş' mı vardı?

Suriye’de 2011 yılında isyan süreci başladıktan sonra Esad’ın devrilmesini isteyen, bunun için çaba sarfeden, bu beklenti içinde olan bazı devletler bir araya gelerek Suriye için “barış süreci” başlattı. Barış süreci, adı üstünde savaşan iki taraf arasında barışın sağlanması gerektiği düşüncesi üzerine kurulu ve bu adlandırma Esad karşıtı ülkeler tarafından kullanıldı. Amaç Suriye’de bir iç savaşın olduğu, bu savaşın taraflarının olduğu ve bu tarafların barış imzalamaları gerektiğini kabul ettirmekti. Böylece doğrudan amaca ulaşılmış ve Esad iktidarını paylaşmış olacaktı. Diğer yandan Suriye’de sadece yönetim / BAAS değil başka muhatapların, otoritenin varlığı kabul ettirilmiş olacaktı. Bu nedenle Suriye yönetimi ve destekçisi ülkeler kelime ve niyet oyunu olarak gördükleri bu gibi girişimleri hiçbir zaman için onaylamadı ve kabul etmedi.

İlk girişim Arap Birliği girişimiydi. O dönemde Suudi Arabistan ve Katar gibi Suriye yönetimine karşı aktif şekilde pozisyon alan devletlerin öncülüğünde başlatılan bu girişim “Suriye yönetiminin halka karşı uyguladığı şiddetin” sona erdirilmesi için çağrıda bulundu. Suriye yönetimi o dönemde ülkedeki durumun yerinde görülmesi için Arap Birliği Gözlemci Heyeti’nin ülkeye girişine izin verdi. Heyet Suriye’de yaptığı incelemelerden sonra hazırladığı raporda iddia edildiği kadar şiddet olaylarının olmadığı ve olanların abartıldığı şeklinde rapor hazırlayınca feshedildi ve böylece Arap Birliği’nin bu girişimi 2012 Ocak ayında sona erdi. 

“Suriye’ye barış getirme” amaçlı buna benzer çok sayıda girişim oldu. Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanlığı döneminde bir hayli aktif rol aldığı “Suriye’nin Dostları Grubu” da bu girişimlerden biriydi. O dönemde Hillary Clinton, Nicolas Sarkozy, Katar Emiri Hamad gibi isimler bu grubun liderliğini yapıyordu. Ancak bu süreç de kısa bir süre sonra dağıldı.

Çok sayıda girişimden öne çıkan ve herhangi bir somut sonuç olmaksızın sona eren ya da hala devam eden süreçler şöyle sıralanabilir:

  • Kofi Annan Barış planı (Mart 2012)
  • Birinci Cenevre toplantısı (Haziran 2012)
  • İkinci Cenevre toplantısı (Ocak 2014)
  • Viyana süreci (Kasım 2015)
  • Üçüncü Cenevre toplantısı (Ocak 2016)
  • Astana süreci (Aralık 2016)
  • İlk Astana görüşmeleri (Ocak 2017)
  • Dördüncü Cenevre toplantıları (Şubat - Mart 2017)
  • İkinci ve üçüncü Astana görüşmeleri (Şubat, Mayıs 2017)
  • 2017’de çeşitli tarihlerde Astana toplantılarının devamı
  • Soçi görüşmeleri

Esad kalıyor, peki ya sonra...

Bütün bu görüşmelerin ana konusu Beşşar Esad’ın siyasi geleceğiydi. “Muhalifler” ve onları destekleyen ülkeler Esad’ın Suriye’nin geleceğinde yer almaması gerektiğini kabul ettirmeye çalışıyor bu toplantılara çeşitli düzeylerde temsilci gönderen Suriye yönetimi ve destekleyen ülkeler ise “Esad’ın geleceğine Suriye halkının karar vermesi gerektiğini” savunuyordu. Bu kırmızı çizgi aşılamayınca yukarıda anılan görüşmeler de dahil birçok girişim sonuçsuz kaldı.

Ancak her şeye rağmen zaman içinde bir çözüme ulaşılması, gerek uluslararası alanda meşruiyetini tekrar kabul ettirmeye çalışan Esad ve gerekse Esad’ı desteklemenin maliyetini yüklenen Rusya açısından da “aciliyet kesbettti.”

Zaman geçtikçe Esad’ın devrilmeyeceği görüldü. Bu durum somutlaştıkça “mümkün ise Esad’sız bir Suriye hedefleyen” muhalifler hedeflerini revize etti ve “en azından iktidara ortak olalım” hedefini gözetmeye başladı.

Girişte andığımız süreçlerden ikincisi olan anayasa oluşturma süreci Kasım 2019’da bu şartlar ve hedefler ile başladı.

Muhaliflerin ve onları destekleyen ülkelerin amacı bir şekilde iktidara ortak olmak. Aslında bu amaç 2011’den önce de mevcuttu ve Suriye’de isyanın sebeplerinden birini oluşturuyordu. Özellikle Müslüman Kardeşler Örgütü hem geçmişte hem de olaylar başladığı zaman bu hedef ile hareket etti. Ancak ortaya çıkan birçok örgüt Müslüman Kardeşler örgütünü aştı ve süreç bu örgütlerin de dahil olduğu muhalif / isyancı yapılar ve onları destekleyen ülkeler ile Suriye yönetimi ve destekçileri tarafından yönlendirilmeye başlandı.

Muhalif olarak görülen unsurlar Anayasa görüşmeleri sırasında da iktidara ortak olma / tanınma hedeflerinden vazgeçmedi ve geçtiğimiz gümlerde altıncısı yapılan toplantılardan bugüne kadar bir sonuç çıkmadı.

Oysa bu son toplantıya girilmeden önce yönetim ve muhalif tarafın “taslak oluşturma konusunda anlaşmaya vardığı” açıklanmıştı. Ancak görüşmelerden sonuç çıkmadı ve BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen “büyük hayal kırıklığı yaşadığını” belirtti.(1)

Anayasa görüşmelerinde mücadele ve iki tarafın da hedefi tamamen siyasi ancak sonuçta bir başlık var ve bu başlığın (anayasa) teknik tarafları da var.

Suriye Anayasası 2012’ye kadar meşhur 8. Madde ile bütün iktidarı tamamen BAAS’a veriyordu. 2012’de referandum ile kabul edilen yeni anayasada “BAAS devletin ve toplumun lideridir” ifadesini içeren bu madde kaldırıldı. Bunun devamı olarak seçime girebilmek için BAAS’ın lideri olduğu “Ulusal İlerici Cephe”de yer almayan partilerin de seçimlere katılabilmelerine izin verildi.

Ancak 2012 Anayasası’nın en önemli maddelerinden biri 107 numaralı yasaydı. Bu yasa yine BAAS’ın katı otoritesini gevşeten “adem-i merkeziyeti” öngören yasaydı. Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad geçtiğimiz aylarda başkanlık ettiği yeni hükümetin ilk kabine toplantısında adem-i merkeziyetçiliğin uygulanmasının vaktinin geldiği mesajını vermişti. Bu mesaj aslında Kürtlere yönelik bir mesajdı ancak yasa BAAS’ın katı yönetiminin gevşetilmesini isteyen muhaliflerin de hedeflerinden biriydi.

Kürtlerin hesabı

Peki Esad’ın kendilerine bir jest olarak adem-i merkeziyetçiliği sunduğu Kürtler nerede? Yukarıda andığımız iki temel sürecin hiçbirinde yer almadılar. Özellikle anayasa görüşmelerinde yoklar. Bunun iki sebebi var: Türkiye ve birlikte hareket ettiği “muhalefet” Kürtlerin bir kimlik olarak bu görüşmelerde yer almasını istemiyorlar. Diğer yandan Kürtler de bu görüşmelere katılmaları halinde “sıradan muhalefet” içinde yer almış olacaklarından ve şu ana kadar oluşturdukları ve ABD gibi uluslararası muhatap bulabilen kimliklerinden uzaklaşacaklarını düşünüyorlar. Zaten aslında özerklik için savaşıyorlar ve bununla ilgili süreç ayrıca devam ediyor. Bu arada Anayasa konusunda Kürtlerin de itirazları var. Özerklik tanımının / tarifinin anayasaya girmesini istiyorlar ve “Suriye Arap Cumhuriyeti” olan devletin isminin “Suriye Cumhuriyeti” olarak değiştirilmesini ve bunun anayasada bu şekilde yer almasını istiyorlar. Diğerlerinden farklı olarak Kürtlerin Esad’ın kalmasına / gitmesine itirazları yok. Onlar Şam’ı değil kendi bölgelerini istiyorlar.

Bilek güreşine devam...

Anayasa görüşmeleri, siyasi sürecin işletilmesi, seçimler gibi süreçlerin hepsi BMGK’nin 2254 sayılı kararı temelinde yürütülüyor.(2) Ancak kısacık bir metin olan karar herkes tarafından farklı yorumlanıyor. Bu durumun sebebi Esad’ın geleceği ya da Suriye’de kimlerin otorite olacağı / yönetimin kimlerin elinde olacağı meselesinin çözülmemiş olması. “Muhalifler” en azından ortak olmak istiyor, Esad ise “beni kabul edin, az ile yetinmeyi öğrenin, gelin Şam’da siyaset yapın” diyor. Bütün kavga da buradan çıkıyor. İki taraf da birbirini kabul edecek gibi görünmüyor. Eğer birgün bu anayasa görüşmelerinde bir uzlaşıya varıldığı açıklanırsa bilmeliyiz ki muhalifler pes etmiş ya da Esad onların kendilerini garantiye aldıklarını düşünmelerini sağlayacak bir yol bulmuştur. Bunun dışında bir çözüm yolu pek mümkün değil ve bu görüşmeler uzun bir süre daha devam edebilir.

(1) https://www.reuters.com/world/middle-east/syrian-constitutional-talks-big-disappointment-un-envoy-2021-10-22/

(2) http://unscr.com/en/resolutions/doc/2254