GÖRÜŞ | Suriye'ye operasyon mu geliyor: Erdoğan'ın zor denklemi

Her şeye rağmen Türkiye operasyon yaparsa Suriye ve müttefiki Rusya’nın tavrı belirleyici olacaktır. Yılbaşına kadar bir şeylerin daha berraklaşacağı tahmin edilebilir.

Musa Özuğurlu

Çoğu zaman sadece İdlib telaffuz edilse de, bu başlık altında devam eden tartışmaların aslında çok boyutlu ele alınması gerekiyor. Suriye, Türkiye, Rusya, ABD, Kürtler, İdlib’teki örgütler, mülteciler, Arap ülkeleri ve bunlar arasındaki ikili ya da çoklu ilişkilerdeki beklentiler, denge arayışları, çıkar çatışmaları; Türkiye’de iç siyaset ve Erdoğan’ın durumu ve Erdoğan - Biden ilişkisi anlaşılmadan Erdoğan’ın son “operasyon yaparız” minvalindeki çıkışıyla ilgili sözler eksik kalır.

Önce sahada ve masada genel duruma bakalım: İdlib 2013 yılından bu yana cihatçıların eline geçmiş durumda. İdlib’in kuzeyi ve Türkiye sınırı boyunca kimi yerde yaklaşık 20-25, kimi yerde 10-15 km genişliğinde bir şerit uzanıyor ve buralar Türkiye’nin “Zeytin Dalı” ve “Fırat Kalkanı” harekatlarıyla hakim olduğu bölgeler. Haritadan gidecek olursak Afrin de dahil bazı merkezler Türkiye’nin elinde. Bu bölge batı - güneydoğu ekseninde El Bab’a kadar gidiyor. Sonrasında Cerablus başlıyor. Afrin’in güneyinde ise Azez gibi Afrin’den çıka(rtıla)n Kürtlerin bulunduğu bir bölge var. Bu bölge Halep’in kuzey doğusuna düşüyor. El Bab’tan Cerablus’a doğru uzanan bir sınır var ve Münbiç Kürtlerin Fırat’ın batısında hakim oldukları ikinci bölgeyi oluşturuyor. Türkiye daha önce sınırdaki Cerablus’a hakim olmuş ve hedefin Münbiç olduğu açıklanmıştı. Ancak ABD o dönemde Münbiç’te “gerekli temizliğin yapılacağı” sözünü vermiş, bu nedenle Türkiye’nin ilerleyişi Münbiç sınırlarında son bulmuştu. Anılan iki Kürt bölgesinde (Azez ve Münbiç) şu anda YPG, Suriye ordusu ve Rusya devriyeleri bulunuyor.

Bu arada Erdoğan ile Putin arasında Soçi’de varılan mutabakat gereği Türkiye İdlib ve gerisinde yer alan bölgelerde bulunan cihatçıları kontrol etme taahhüdünde bulundu.

Sahadaki durum

Beklenti Türkiye’nin cihatçı örgütleri ağır silahlarını bırakarak M-4 karayolunun kuzeyine çekmesiydi. Ancak Türkiye bunun aksine daha önceleri 12 olan gözlem noktası sayısını yeni silah takviyeleri ile 70’in üzerine çıkardı. Böylece silahlı grupları Suriye ve Rusya’ya karşı zaptetmek yerine tersi gerçekleşti ve pratikte Türkiye gözlem noktaları cihatçılara kalkan oldu. Bu arada cihatçılar çeşitli zamanlarda Suriye’nin İdlib yakınlarındaki birliklerine yönelik saldırılarını sürdürdü. Hatta kuş uçuşu 50-60 km uzakta bulunan Lazkiye’deki Rus üssü Hmeymim’e yönelik saldırılar bile yapıldı. Bu gelişmeler yaklaşık 4 yıl önce İdlib’i geri almak üzere tüm hazırlık ve konuşlanmasını tamamlamış olan Suriye ordusu ve müttefiki Rusları kızdırdı. İdlib’te (merkez ağırlıklı olmak üzere) 30 bin militanı olduğu sanılan Hey’et Tahrir El Şam (El Nusra) (HTŞ), El Nusra’dan ayrılanların kurduğu ve El Kaide liderliğine bağlı olduğu iddia edilen Hurras El Din, Türkistan İslam Partisi, Kırsal ve Türkiye’nin hakim olduğu diğer bölgelerde ise HTŞ’ye karşı kurulan Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin de içinde yer aldığı ve Türkiye tarafından ÖSO’nun modifiye edilmesi ile kurulan “Suriye Milli Ordusu” (SMO) örgütü hakim. SMO Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda hakim olduğu bölgede de bulunuyor.

Bütün bu bölgelerde Türkiye (gözlem noktaları - devriyeler) Suriye ve Rusya devriyesi, Kürtler, El Nusra ve diğer örgütler komşu ve buralarda çeşitli zamanlarda saldırılar ya da karşılıklı atışlar yaşanıyor.

Sahada durum genel olarak bu şekilde. Ancak İdlib’i önemlli hale getiren ya da Suriye ve Rusya açısından “aciliyet kesbetmesini” sağlayan sadece saha değil. Siyasi süreçte ve dış ilişkilerde yaşananlar İdlib yayını daha da sıkıştırdı.

Suriye'nin geri dönüşü

Geçmişte Türkiye ile doğrudan ya da dolaylı iş birliği içinde Suriye’ye karşı hareket eden ülkelerin çoğu en azından Esad’ı devirme niyetinden vazgeçti. Bu, Esad’ı şu anda kabullendiklerinden değil, Suriye’ye karşı yaptırımlar ve baskı sürüyor ancak artık “doğrudan mücadele” bırakıldı gibi. Diğer yandan ve daha önemlisi Arap ülkeleri Suriye ile tekrar ilişki kurmaya başladı ki bunların arasında en önemlisi Suudi Arabistan. BAE, Ürdün, Bahreyn, Cezayir, Tunus gibi ülkeler de adım atmaya başladı. İnterpol Şam bürosunu tekrar faal hale getirdi ve Suriye Cezayir’de yapılacak Arap Birliği zirvesinde koltuğunu devralmaya hazırlanıyor. Bütün bu gelişmeleri Suudi Arabistan - İran görüşmeleri, bazı Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkileri normalleştirmesi, ABD’nin yaptırım uyguladığı Suriye’nin Ürdün üzerinden gelen Mısır gazını Lübnan’a geçirmesine razı olması gibi gelişmeler ile birlikte okuyalım. Ortadoğu’da yeni bir dünya doğuyor ve Suriye hızla bu dünyadaki aslında (eski) yerini almaya hazırlanıyor. Elbette İran, İsrail eksenli/başlıklı krizler çıkacaktır ve Ortadoğu’da gelecek ile ilgili plan ve hayaller her zaman bozulmak üzere kurulur ama yine de olumlu bir süreç beklentisi var.

Esad'ın iki meselesi

İçeride ise topraklarının önemli bir kısmına tekrar hakim olan Esad’ın önünde 2 başlık kaldı: İdlib ve Kürtler.

Kürt meselesi artık sadece bir iç mesele değil. ABD’nin bizatihi ayak basmış olması gibi uluslararası aktörlerin de müdahil olduğu bir uluslararası mesele. Elbette Suriye yönetimi diğer yerlerde olduğu gibi ama Kürtler ile anlaşarak ama savaşarak Fırat’ın doğusunu da tamamen geri alma hedefinden vazgeçmiş değil. Ancak ne olursa olsun bu mesele öncelikli olarak siyasi çözüm ile halledilmek isteniyor. ABD Rojava bölgesinde hakimiyetini Kürtler vasıtası ile sürdürüyor. Türkiye açısından daha önce doğrudan güvenlik sorunu tanımı yapılıyordu, ancak şimdi YPG bazı yerlerde sınırın yaklaşık 30 km uzağında ve arada Suriye ordusu ve Rus devriyesi var. Ama Türkiye’nin asıl güvenlik sorunu olarak gördüğü şey gelecek ile ilgili. Kürtlerin Suriye’de “siyasi özerklik” gibi bir takım haklar elde etmeleri Türkiye’nin hiç istemediği bir durum. Türkiye bu nedenle Kürtlerin şu andaki kazanımlarını da tehlike olarak görüyor ve buna karşı adım atmaya çalışıyor. Doğal olarak da YPG’ye sürekli silah yardımı yapan ve koruyan ABD ile görüş ayrılığına düşüyor. Bu arada Kürtlerin “idari özerklik” gibi bir duruma razı olmaları halinde Şam ile de sorunun çözülebileceği belirtiliyor. Kürtler ile ilgili takvim zaman zaman Şam - Kürtler görüşmeleri de dahil olmak üzere çalışıyor.

İdlib’in önemi de bu süreç açısından öne çıkıyor. Suriye yönetimi bir an önce İdlib’i halledip Kürt meselesi ve diğer iç sorunlara (ekonomi, yaptırımlar, anayasa çalışmaları vs) konsantre olmak istiyor.

Türkiye hiç çıkmayacakmış gibi yerleşti ama...

İşin bir başka boyutu da şu şekilde: Türkiye hiç çıkmayacakmış gibi İdlib’e büyük yatırımlar yaptı. Sadece İdlib değil diğer hakim olunan bölgelerde de “Türkleştirme ve paralel devlet” çalışmaları sürüyor. Okul, hastane, sağlık ocağı, zabıta, kaymakamlık, fakülte gibi müesseseler oluşturuldu ve Türk Lirası kullanılıyor. Bunun anlamı açık ve bu nedenle Türkiye artık o bölgeden çıkmak istemiyor. Rusya ise Türkiye’nin ABD ile olduğu gibi dış ilişkilerde yaşadığı sorunların keyfini sürüyor. Bu keyfin devam etmesi ise “işbirliği yapılıyormuş gibi yapılan” bölgelerde Türkiye’ye alan tanımak. Bu nedenle harekat planları hazır olmasına rağmen İdlib operasyonu 4 yıldır erteleniyor.

Diğer yandan Türkiye Doğu Akdeniz ve devamında Libya’daki pozisyonu ve Müslüman Kardeşler örgütüne verdiği destek nedeniyle sorun yaşadığı Mısır ile ilişkileri düzeltebilmiş değil. Aynı durum Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkiler için de geçerli. Yani Erdoğan sadece Batı ile değil Ortadoğu ile de sorun yaşıyor. İran - Azertbaycan gerginliği şimdilik yatay bir seyirde ancak yarın iki ülke karşı karşıya gelirse Türkiye İran’a karşı nasıl bir tavır takınacak?

Dışarıda durumu zayıf olan Erdoğan içeride de rahat değil ve kamuoyu araştırmalarına bakılacak olursa en zayıf dönemini yaşıyor.

Mesele İdlib'ten ibaret değil

Tüm bu iç ve dış ahval ve şerait yani tamamen dışlanma riski, ABD ile yaşanan kriz, Rusya’nın Suriye’nin hassasiyetleri doğrultusunda İdlib ile ilgili “lütfen artık çıkınız” daveti Erdoğan’ın “yeni bir hamleye olan ihtiyacını” arttırdı. Yani anlatmaya çalıştığımız gibi mesele çok boyutlu ancak Erdoğan sadece İdlib’te lokal bir sorun varmış gibi hareket ediyor ve konunun diğer boyutları özellikle yandaş basının gayreti ile kamuoyunda konuşulmuyor. Mesele sadece 3 top aıtışından ibaretmiş gibi gösteriliyor.

Idlib’e operasyon yapılabilmesi Rusya’nın rızasına bağlı. Her şeye rağmen Putin yanında tutmak adına Erdoğan ile iyi ilişkilerini ve yumuşak politikasını sürdürüyor. Bu nedenle belki harekat değil ama kısmi bir bombardıman ile zevahirin kurtarılmasına izin verilebilir. Ancak eninde sonunda Türkiye için o bölgelerden çekilme zamanı gelecek. Çünkü yukarıda özetlemeye çalıştığımız süreçler Suriye açısından bunu zorunlu kılıyor. Üstüne bir de bütün Arap ülkelerinin Türkiye’ye karşı hamle adına “İdlib’ten çekilin” baskısı yapmaya başladığı ve bunu ABD nezdinde dillendirmeye başladığı düşünülecek olursak Erdoğan için zorlu süreç başlayacak demektir.

Her şeye rağmen Türkiye operasyon yaparsa Suriye ve müttefiki Rusya’nın tavrı belirleyici olacaktır. Yılbaşına kadar bir şeylerin daha berraklaşacağı tahmin edilebilir.