Filistin Direnişinde Bir Pusula: Gassan Kanafani

Batılı bir gazetecinin manipülatif soruları karşısında çizgiyi netleştiren cevabı vardır Kanafani’nin: İsrail ile aramızda yaşanan bir çatışma değil, adalet için savaşanların bir kurtuluş hareketidir

Özkan Öztaş

Yer yüzünün başlangıçlarını doğuran bir sahibi var diyor Filistinli şair ve yazar Mahmud Derviş. İşte biz o başlangıçların sahibini Filistin olarak tanıyoruz Derviş’e göre.

İnsanlık tarihinde ilk adımlarımızın ileriye doğru gittiği duraklardan biridir Filistin. Birçok araştırmacı, Afrika topraklarında görülen insan atalarının dünyaya yayılırken Filistin’den geçtiğini saptıyor.

Öteden beri Filistin insanlık tarihinde bir nokta oluşturmuş. İnsan olanın bir kez yolu düşüyor, hiç olmadı aklıyla, düşüncesiyle.

Bir yandan da “tüm felaketlerin çocuğu ve dünyanın rahmi” olarak tarif edilen Kudüs.

Bir haritaya bu kadar şey sığar mı diye düşündürüyor insanı.  Bereketli topraklar deyince aklımıza ilk Çukurova gelir bizim buralarda ama Filistin’in kardeşidir bir yandan da bu topraklar. Portakallarıyla, pamuğuyla, sıcağıyla, tarlada çalışan ırgatlarıyla… Edebiyatı da benzer insanı da.

Gassan Kanafani “hüzünlü portakallar ülkesi” diyor Filistin için.

Filistin. Ne güzel şey. Tek kelimelik bir şiir.  

Emperyalistlerin Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden tasarladıkları bu uzun yüz yılın kritik eşiklerinden birisidir Filistin. Ve direnişi ile devrimcilerini bu tarihten çıkaracak olursanız geriye sadece bir hüzün kalıyor gerçekten.

Ve fakat ötesi var.

Kanafani bu tarihi ileri götüren kişilerden birisidir. Ve onun yol arkadaşları Leyla Halid, Corc Habaş, Waide Haddad ve daha bir nicesi. Filistin halk direnişinin Marksist temeller üzerinde yükselmesine vesile olan, mücadeleyi ezen ezilen ilişkisi üzerine kuran ve karşısına burjuvaziyi alan aydınlar, sanatçılar, savaşçılar.

1936 yılında Hıristiyan bir ailede dünyaya gelen Kanafani, kendisini Filistin halkının kurtuluş mücadelesine adar.  Aynı zamanda Daily Star gazetesinin tarifiyle Filistin direnişinin hiç ateş etmemiş komandosudur. Kalemi, öyküleri, resimleri ve karikatürleri, direniş için çizdiği posterler ve daha bir nicesi mühimmatını oluşturur ve zalimlerin üzerine yürür.

Lübnanlı yazar Bassam Ebu Şerif, Beyrut Benim Şehrim adlı kitabında O’ndan söz ederken Kanafani’nin gözlerine dikkat çeker:

“Gözleri umutla parlıyordu, gözleri umutla parlayan bir ressam, yazar ve gazeteci, hüzünlü portakallar ülkesini damarlarında yaşatan Kanafani”

1972’de İsrail istihbaratı Mossad tarafından katledildiğinde henüz 36 yaşındaydı. Yanında 17 yaşındaki yeğeni Najim ile hayata veda ederken geride bir karikatür geleneği, öykü biçimi, modern edebiyat temsilleri ve Filistin halkı için bir yol haritası bırakmıştı.

Gassan Kanafani için hayat ve onun uğruna verilen mücadele çok basit ve anlaşılabilir bir şeydi. Hayatı da o sadelikte ve zarafette duruyordu. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin Marksist-Leninist ideoloji ile pusulasını oluşturmasında etkin isimlerden birisiydi. Hayat çok sadeydi onun için. Bir yandan güçsüzleri sömürmek için var olan bir güçlü azınlık, diğer yanda da örgütlenerek güçlenen haklı bir çoğunluk. Kanafani’nin tarafı ise netti. İkirciksiz ve tartışmasız.

Direnişin en güzel çizimlerini FHKC’nin yayını El-Hedef gazetesinde yayınladı. Bu gazetede yer alan çizimler elden ele dolaştı Filistin sokaklarını süsledi. Direniş ve mücadele tarihinde yaptığı çizimlerle özgün bir tarz yarattı. Hatta benzeyen birçok direniş ve mücadele az biraz bu çizimlerden esinlenerek kendi üretimlerini hayata geçirdi. Öyle ya, sosyalistlerin sofrası geniş ve bereketlidir, aç oturan olmadığı gibi doymadan kalkan da görülmemiştir. İşte bu mücadele haritasında Kanafani bu tablodaki en güzel rengi, sofradaki en tatlı meyveyi sunmuştur dostlarına. Daha iyi bir dünya için.

1948 yılının 15 Mayısına gelindiğinde İsrail Devleti resmi kuruluşunu ilan eder. 1920 yılından bu yana devam eden bu süreçte önce dost, sonra kardeş olan Filistin halkı, İsrail sermayesi güçlenip de sömürenler Arap halklarını perişan ettikçe esir hale gelmiştir. Bu nedenle o güne Nakba, yani kara gün, büyük felaket günü deniyor.

Ve o günden bu yana yaşananlar insanları iki taraftan birini seçmeye zorluyor; sömürenler ve ezilenler arasındaki bir ayrımdır adı.

Batılı bir gazetecinin manipülatif soruları karşısında çizgiyi netleştiren bir cevabı vardır Kanafani’nin: “İsrail ile aramızda yaşanan bir çatışma değil, adalet için savaşanların bir kurtuluş hareketidir” diye yanıt verir. Peki neden İsrailli yetkililerle görüşmüyorsunuz sorusuna da aynı sadelikte cevap verir: Kılıçların boyunlarla barışı olur mu?

Boyun eğmemiştir ve mücadeleyi büyütmek için her yolu denemiştir. Bugün daha çok çizdiği posterlerle hafızamızda yer etse de yazdığı öyküler önemlice bir sayıda ve niteliktedir. Ancak çevirideki zorluklar ve üretimin yoğunlukları düşünüldüğünde hayatımıza ilk giren üretimleri çizimleri olmuştur.

Kanafani sadece mücadele etmemiş, aynı zamanda bugün mücadele eden ve Filistin halkı için düşünen herkese bir pusula da sunmuştur. Savaşımız, ezilenlerin, sömürülenlere karşı mücadelesidir. Ve uzlaşmak boyun eğmektir.