Fidan: Beklenti büyük ama…

'Hakan Fidan uzun zamandır ülkenin dış politikasının arka plandaki önemli bir aktörüydü, yeni kabinedeki göreviyle birlikte bu politika alanın temsiliyetini de en üst düzeyde almış oldu.'

Cansu Oba

Yeni kabinenin uluslararası alanda en çok ilgi gören ve konuşulan isimlerinden biri oldu Hakan Fidan

Uzun zamandır ülkenin dış politikasının arka plandaki önemli bir aktörüydü, yeni kabinedeki göreviyle birlikte bu politika alanın temsiliyetini de en üst düzeyde almış oldu. 

Uluslararası basında Türkiye’nin seçimlerin ardından girmesi beklenen yönelime dair ilk analizlerde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile birlikte dikkatlerin çevrildiği vitrinde yer aldı.

Dünyadan kendi mevkidaşları başta olmak üzere çok sayıda tebrik mesajı aldı. Aralarında Azerbaycan, KKTC, Fransa, Hollanda, İtalya, Malta, Pakistan, İran, Hırvatistan, Litvanya, İrlanda, Polonya, Venezuela, Küba, Almanya ve ABD’nin de bulunduğu uzunca bir liste basına yansıdı.

Bu mesajlar arasında diplomatik nezaketin ötesinde bir güçlü içeriğe sahip olanlar dikkat çekti. 

Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Türkçe tebrik mesajı paylaşan Macron’u Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna takip etti. Colonna, sosyal medya hesabından yayınladığı Türkçe mesajda iki ülke arasındaki iş birliğini sürdürme temennisinde bulunurken NATO ortaklığına referans verdi. İtalya Dışişleri Bakanı Antonio Tajani ve Polonya Dışişleri Bakanı Zbigniew Rau’dan iletilen mesajlarda da, her iki ülkenin de Türkiye ile sürmesi beklenen ilişkilerinin NATO müttefikliği zeminine vurgu yapıldı.

Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba’nın fazla abartılı bulunduğuna dair yorumlar alan paylaşımında Kuleba, Hakan Fidan’a “Değerli dostum ve Ukrayna’nın büyük müttefiki” diyerek seslendi ve Türkiye’nin bölgeye adil ve kalıcı barış getirme taahhüdüne dikkat çekti. 

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’ın mesajında “size güveniyorum” vurgusu öne çıktı. 

Kuveyt Dışişleri Bakanı Şeyh Salem Abdullah Al-Jaber Al-Sabah ise bizzat arayarak telefonda tebrik etti.

İngiliz istihbarat servisi MI6'in başkanı Richard Moore da, büyükelçilikten istihbarat servisine geçen Moore Fidan’ın tersi yönde bir kariyer çizgisine sahip, mesajı ilk seferde doğru adrese ulaşmasa da Fidan’ın bakanlığını tebrik eden isimler arasında yer aldı. 

İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström’ın mesajında dört gözle beklediklerini belirttiği iş birliği alanı ise görünen o ki ilk teste tabi tutulan olacak. İsveç’in NATO üyeliği gündemi 11-12 Temmuz’da gerçekleşecek NATO zirvesine kadar dış politikanın ve dolayısıyla iç politikanın gündeminde kalmaya devam edecek. 

Diplomatik tebriklerin bir adım ötesine geçtiğimizde, ABD ve Avrupa basınından Arap basınına kadar geniş bir spektrumda Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanlığına pozitif bir anlam yükleyen analiz ve haberler yer aldı.

Yandaş medyanın “komşuyu korku sardı” manşetlerini bir yana bırakırsak Yunan basınındaki temkinli tavra Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin iyileşmesine dönük bir beklentinin eşlik ettiğini söyleyebiliriz. Yunanistan’da da hükümetin kurulmasının ardından, Yeni Demokrasi’nin tek başına hükümet kuracağı kesin görünüyor, ilişkilerin olumlu bir zeminde yeniden tesis edilmesi bekleniyor. Bu beklentide etkili olan faktörler arasında Fidan’ın uzlaşma zemini yaratmadaki deneyimi ve Yunanistan’la gerilim başlıklarında Akar ve Çavuşoğlu’nun daha sert bir yaklaşıma sahip olması öne çıkarılıyor. Buna, İsveç’in NATO üyeliği, ABD ile ilişkiler, Ukrayna Savaşı, Kosova gündemi gibi Türkiye’nin önünde duran öncelikli dış politika başlıkları eklenince Yunanistan’ın gündem maddelerinde daha geri sıralara düşeceği varsayımı eklenebilir. Diğer yandan Akar’ın kabineden çıkmasını ABD ile güçlü ilişkileri önceliklendiren hattın zayıflaması ve Türkiye’nin emperyalizm içi dengelerde kendisine açılan “bağımsız” hareket alanına daha fazla odaklanacağı şeklinde yapılan yorumlar bu anlamda Yunanistan ile rekabetin zayıflayacağına dair bir izlenim de yaratmış olabilir.

Yine de Hakan Fidan’ın Hulusi Akar’dan daha az Amerikancı olduğu tezinin üzerine gitmek gerekiyor. TSK’da görev yaptığı yıllarda NATO tedrisatından da geçmiş bir isimden söz ediyoruz. Cemaatin uzunca bir dönem TİKA’nın diğer ülkelerde yürüttüğü projeler ve içeride bulunan bağlantılarıyla etki alanını coğrafi olarak genişlettiği sır değil. Bu süreç içinde Hakan Fidan’ın TİKA başkanlığı yaptığı dönemler de oldu. 2000’li yıllarda ve 2010’ların başında ABD emperyalizminin henüz bu kadar istikrarsız olduğunu ve oyun kurma yeteneğini kaybettiğini söylemiyorduk. AKP, kurulan oyunlarda bölgede emperyalizmin taşeronluğunu yaparken Fidan, Erdoğan’ın yakınındaki isimlerden biri olmuştu bile. Fidan’ın MİT başkanlığına getirildiği yıllar aynı zamanda bu taşeronluk ilişkisinin zirveye ulaştığı yıllardı. Oyunu Fidan bozmadı. Bozulan oyunun yerine yenisinin kurulmasında aktif rol oynadı ve bu dönemle özdeşleştirildi.

Bu tabloya şunu da eklemek gerekir, Türkiye’nin dış politikası var mı yok mu diye tartıştığımız dönemlerde bile dış politika tek başına dışişleri bakanının kişisel yönelimlerine bırakılamayacak kadar önemli oldu. Bazı AKP’lilerin yaptığı gibi ortaklık bittikten sonra Suriye politikasının faturasını tek başına Davutoğlu’na kesmeye kalkmayacaksak bakanlık görevini üstlenen veya üstlenecek olan aktörlerin hangi sınırlar içinde hareket edebileceğini de arada hatırlayacağız. Birincisi, sınırları çizen, emperyalist sistem içindeki mücadele ve dengeler ile uluslararası tekeller ve Türkiye sermayesinin yönelimleri olduğu için. İkincisi, Erdoğan dışişleri bakanından “büyük” olduğu için. Mevcut duruma bakınca ise görece bağımsız bir hatta ilerleyeceği tartışılan dış politikanın bir yanında tamamen Amerikancı bir ekibe teslim edilmiş ekonomiyi görüyoruz. Diğer yanında ise dış politikada Dışişleri Bakanlığından sonra ikinci sırada öneme sahip olduğu deneyimlenmiş olan ve İbrahim Kalın’a teslim edilen bir MİT. Türkiye’nin rotasını nereye kıracağına karar vermeden önce tabloya bu açıdan daha bütünlüklü bakmak gerekiyor.

Arap basınını yakından takip eden Musa Özuğurlu, kaynağını Erdoğan’a politik destekten alan haber ve yorumlar ile daha teknik bir analiz barındıran içerikleri ayırt etmekle birlikte genel anlamda Türkiye’deki seçim sonuçlarına çok büyük bir ilgiden söz ediyor.1 Türkiye’nin önünde bulunan dış politika gündem maddeleri için Fidan’ın kolaylaştırıcı bir rol üstleneceği beklentisi hakim. Katar ve Müslüman Kardeşler ilişkili yayınlarda destek öne çıkıyor. Hakan Fidan’ı yakından tanıyan Suriye basınının ise henüz izlemede olduğu görülüyor.

Londra merkezli haber sitesi Middle East Eye da seçimlerin ardından Türkiye’nin dış politikada Rusya ve Körfez ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmesi, çatışmadan mümkün olduğunca kaçınması ve bölgedeki müttefiklerini artırması beklentisine yer verdi.2

Çin basınında Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanlığına seçilmesi, yemin töreni ve kabinenin açıklanması geniş yer bulurken CGTN Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanlığına getirilişini de ayrıca duyurdu. 

ABD merkezli Forbes Dergisi Fidan’ın bakanlığını bol alkış barındıran bir analiz yazısıyla karşıladı.3 Yazıda Fidan’ın Türkiye’nin uluslararası alanda hamlelerine yön veren MİT Başkanlığı döneminin etkililiğinden söz edilirken Fidan’ın ABD’den Orta Doğu’ya, Avrupa’dan Rusya’ya kadar olan geniş bir coğrafyada önemli bir etki ve saygınlığa sahip olduğu, bu nedenle Dışişleri Bakanlığına getirilmesinin bir bürokratik hamlenin ötesinde başlı başına bu coğrafya verilen bir mesaj ve yöneltilen bir çağrı olduğu yorumu yapıldı ve yeni bir düzenin habercisi olduğu işaret edildi. “Çok kutuplu dünya” tezleri ve Türkiye’nin bu dünya düzeninde üstlendiği işlev seçim sürecinde giderek daha fazla tartışılır hale gelmiş ve kimi Afrika, Latin Amerika, Asya ve Orta Doğu ülkeleri başta olmak üzere kendisine önemli bir etki alanı yaratmışken, Forbes’in analizinde yer alan varsayımı önümüzdeki günlerde daha detaylı ele almaya ihtiyaç olduğu görülüyor.

Ancak geçerken Fidan’la açılan döneme dair “yeni düzen” vurgusunun radikal kaldığını ve genel anlamda uluslararası basında da öne çıkan algının Türkiye’nin dış politikasının son birkaç yıldır girdiği rotanın sürekliliğinin sağlanması ve güçlendirilmesi yönünde olduğunu not edebiliriz. ABD ve Rusya arasında arabuluculuk rolü, Mısır ile normalleşme sürecindeki ilişkiler, İsrail ile gerilimin azalması, Körfez ülkeleri ile ilişkilerin yeniden tesisi, Suriye ile diplomasi kanallarının yeniden açılması, 2022 Antalya Diplomasi Forumu’na “yeni paradigma” olarak ortaya atılan ve Türkiye’nin akil ve aktif diplomasi yürütmesine dayanan yaklaşımın benimsenmesi… Hakan Fidan’ın da dahil olduğu bu dış politika süreçlerinin son yıllardaki rotasına bakıldığında kopuştan çok sürekliliğin öne çıkması ve bu yönde daha cesur adımların atılması beklenebilir. 

Bir diğer ABD merkezli yayın organı Bloomberg ise, bununla uyumlu olarak, Türkiye’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da atmakta olduğu adımların devamının geleceği, bölgedeki ülkelerle kurulan ilişkilerin hızlandırılacağı ve kalan buzların da eritileceği yorumuna yer verdi.4

Rusya devlet ajansı RIA’da sade bir Fidan biyografisine yer verilirken 5 Haziran’da TASS’da yayınlanan bir analizde ise Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine vetosunu geri çekmesinin mümkün olduğu tartışılmakla birlikte bunun ülkenin dış politikasında büyük bir rota değişikliği anlamına gelmeyeceği vurgulandı.5Türkiye’nin vetosunu çekmesinin karşılığında, Batı’dan, kendisine güçlü ikincil yaptırımların uygulanmaması ve Rusya ile yoğun ekonomik ilişkilerini sürdürmesine izin verilmesinin garantisini alacağı tartışıldı. Dolayısıyla Rus basınına henüz sınırlı oranda yansımış olmakla birlikte Hakan Fidan’ın bakanlığında somutlanacak yeni dönemde Rusya ile ilişkilerin korunacağına yönelik beklenti korunuyor.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın CNN International’a verdiği demecinde de başka bir açıdan benzer bir itidal hissediliyordu.6 Türkiye’nin seçim dönemindeki Amerikan karşıtı görünen söylemleri ve Rusya ile ilişkileri sorulan Sullivan “Türkiye’nin Amerikan karşıtı olduğu yorumlarını abartmamak gerektiğini” söyleyerek Türkiye’nin izlediği dış politikanın başka bir ittifaka geçmek anlamına gelmediğini ve Batı karşısında konumlandığı görüşüne katılmadığını belirtti. Şüphesi olanlara Türkiye’nin Ukrayna için neler yaptığını hatırlatmayı da ihmal etmedi. 

Fidan’ın Dışişleri Bakanlığına dair tepkileri, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına verilenlerin üzerine koyduğumuzda, Fidan’ın şahsında somutlanan kalifikasyon ve deneyimin ötesinde büyük oranda Türkiye’nin parçalılığına, kesintililiğine ve keyfiliğine rağmen son yıllarda görünür hale gelen dış politika doğrultusuna yönelik beklenti ve tepkiler olarak okumak daha sağlıklı görünüyor. Bununla birlikte Fidan isminin kendisinin özellikle Yunanistan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika açısından kapıları daha kolay açma potansiyeli bulundurduğu da güçlü bir argüman. Fakat yine de devir teslim töreninde Fidan’ın çizdiği imaj, bu tür argümanlara da ihtiyatlı yaklaşmak gerektiği konusunda uyarır gibi. Daha düşük profilli bir bakanlık yürüten Çavuşoğlu ile kıyaslandığında bile verdiği hazırlıksız ve tereddütlü görüntünün güçlü imajı dolayısıyla kendisinden artan beklentilerin yeniden değerlendirilmesine yol açması, en azından daha yakından izlenmesi zayıf bir ihtimal değil. Hele de söz konusu olan kişi, yıllarca istihbarat örgütünde çalışmış ve doğal olarak psikoloji yönetimi konusunda belli bir kontrole ve yetkinliğe sahip olması beklenen biriyse.

Türkiye’nin dış politikasında çatışmadan uzak bir biçimde diyaloğa en açık olduğu dönemlerden biri olarak yaklaşılan bu dönemin aynı zamanda güvenlikçi paradigmanın güçleneceği bir dönem olarak tartışılması ise ayrıca incelenmeye değer. Türkiye’nin “milli güvenlik” konusu olarak kendi sınırları ötesinden başlayarak artırması beklenen aktif diplomasinin, kendi sınırları ötesinde varlık göstermenin tadını almış olan Türkiye sermaye sınıfının korunması açısından ne anlama geleceğini, dış politikadaki gelişmelerin bölgenin egemenlerinin yanı sıra emekçilerine ne getireceğini ve onlar tarafından nasıl karşılanacağını da ele almaya devam etmemiz gerekiyor.