Emperyalizmin Türkiye ve bölge halklarına tehdidi: İncirlik Üssü'nün öyküsü 

İncirlik Üssü bir kez daha tartışma konusu. soL üssün kuruluşundan bu yana hikayesini ve nasıl bir tehdit oluşturduğunun dökümünü çıkardı.

Haber Merkezi

Ukrayna’da devam eden savaş nedeniyle nükleer savaş tehdidi bir kez hem dünyanın hem de Türkiye’nin gündeminde.

Bölgede 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD tarafından Sovyetler Birliği’ne karşı bir tehdit olarak yerleştirilmiş pek çok nükleer silah bulunuyor. Türkiye de bu kapsamda topraklarında ABD’ye ait nükleer silahlar barındıran ülkelerden biri. Nükleer silahların birden fazla yerde konuşlandırıldığı tahmin edilse de sadece İncirlik Üssü adresi kesin olarak biliniyor. Nükleer silahların varlığının bu ülkelerde hala korunması ve birçoğunun gizli anlaşmalara konu olması ise nükleer silahların aslında kimi tehdit ettiği sorusunu akıllara getiriyor.

Artan savaş tehdidi karşısında İncirlik Üssü’nün kapatılmasına yönelik tartışmalar yükselirken üssün öyküsünü kısaca hatırlayalım.

Üssün kuruluşu

İncirlik Üssü’nün yapımı Türkiye’nin NATO üyeliği süreci ile yaklaşık olarak aynı döneme denk gelir. Bu dönem aynı zamanda Türkiye siyasetinde anti-komünizmin yerleşiklik kazandığı bir dönüm noktasını ifade eder.

Türkiye’de anti-komünizmin yükselişi 2. Dünya Savaşı yıllarına dayansa da NATO üyeliği ile birlikte en üst seviyesine ulaştı. Kore’ye asker göndererek ödenen bedelin ardından NATO üyeliği 1952 yılında geldi. Emperyalizmin komünizmle mücadeleyi ve Sovyetler Birliği’ne karşı bir set oluşturmayı temel görev bildiği bu dönemde çeşitli ülkelerde ABD ve NATO üslerinin kurulması da gündemde yer aldı. 

Türkiye bu ülkelerden bir tanesi oldu. Türkiye’de bir ABD üssü kurulması ilk olarak 2. Dünya Savaşı sırasında gündeme gelse de yapımı ertelendi. 1951 yılında üssün inşaatına başlandığında sağcı ve Amerikancı Demokrat Parti iktidara geleli henüz bir yıl oluyordu. Amerikan Ordusu Mühendisler Kolordusu tarafından gerçekleştirilen inşaat 1954 yılında tamamlandı. Böylece üs, Amerikan Hava Kuvvetleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ortak kullanımına açıldı. 21 Şubat 1955’te üssün ismi resmi olarak Adana Hava Üssü olarak belirlendi. 28 Şubat 1958’te ise İncirlik Hava Üssü adını aldı. 

Başlangıçta üssün, orta ve uzun menzilli bombardıman uçaklarının Sovyetler Birliği’ne ait hedeflere yönelik saldırıların önceside mevzilendiği ve operasyonların ardından toparlandığı yer olarak kullanılması tasarlanıyordu.

Bu esnada Türkiye’nin NATO’ya üye olmasıyla birlikte, ABD emperyalizmi açısından üssün daha çeşitli fonksiyonlarla kullanılması mümkün oldu. 

İncirlik Üssü hangi amaçlarla kullanıldı?

Sovyetler Birliği üzerinde gerçekleştirilen keşif amaçlı uçuşlar üssün kullanım alanlarından birini oluşturuyordu. Bu faaliyet 1960’taki U2 krizine kadar devam etti. 

1 Mayıs 1960 tarihinde Sovyetler Birliği kendi toprakları üzerinde uçuş gerçekleştiren bir ABD uçağını düşürmüş ve bu uçağın İncirlik Üssü’nden kalkan bir casus uçağı olduğu anlaşılmıştı. 

Üs ayrıca Sovyetler Birliği’nin ve çözülüşün ardından Rusya Federasyonu’nun iletişim trafiğine yönelik sinyal istihbaratı çalışmalarına da ev sahipliği yaptı. 

1958 Lübnan krizinden Körfez Savaşı’na, Irak ve Afganistan’ın işgalinden Suriye Savaşı’na kadar ABD’nin Orta Doğu’daki pek çok kriz bölgesine lojistik ve askeri destekle müdahalesinin ve ABD emperyalizminin Orta Doğu’daki çıkarlarının korunmasının ana adresi oldu.  

1970’lerde üssün kullanım fonksiyonları çoğaldı. Hem Konya’daki havadan karaya füze test alanı hem de İncirlik’in havadan havaya füze test alanı İncirlik Üssü’nde konuşlanmış ABD Hava Filosu’nun eğitim faaliyetlerine açıldı. 

Kıbrıs krizinini dışarda bırakırsak, 1970’ler ve 1980’ler boyunca pek çok uçak türü İncirlik’e yerleştirilmeye devam etti. 1980’de imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması ile Türkiye ve ABD arasındaki işbirliği daha geniş bir kapsamda yenilendi ve Türkiye’de yer alan birçok üs ve tesisin ABD’nin ortak kullanımında olması garanti altında alınmış oldu. İncirlik Üssü de bu üsler arasında yer aldı. ABD’ye tanıdığı yetkiler nedeniyle Anlaşma’nın maddelerinin birçok açıdan ulusal egemenliğe aykırı olduğu tartışıldı. 

Kıbrıs Harekatı sırasında ABD’nin uyguladığı ambargoya karşı Türkiye’nin misillemesi ABD üslerinin kullanımını askıya almak oldu. Ancak İncirlik ve İzmir hava üsleri aynı zamanda NATO misyonu içerdiğinden bu kapsamın dışında kaldı. 

İncirlik Üssü’nün ABD’nin Irak’a müdahelesinde kullanılmasının önünü açan tezkere süreci ise üsse karşı toplumsal muhalefetin en fazla yükseldiği dönemlerden birini oluşturdu. 

ABD’nin Irak’a müdahalesi kapsamında dönemin başbakanı Abdullah Gül'ün imzasıyla “TSK'nın yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması için hükümete Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca yetki verilmesi" konulu savaş tezkeresi TBMM’ye sunuldu. 1 Mart 2003’te TBMM’de oylanarak reddedilen bu tezkere ABD'nin Irak'a kuzeyden yeni bir cephe açılmasını, TSK'nın da ABD'nin denetimi altında Irak'a sokulmasını ve 62.000 yabancı askeri personelin 6 ay süreyle Türkiye'de kalışını düzenliyordu.

Bununla birlikte, 20 Mart'ta oylamaya sunulan ikinci bir tezkere tüm toplumsal tepkiye rağmen mecliste kabul edildi. Bu tezkerede ABD ordusunun Türkiye'de bulunmasına dair madde yer almıyor ancak ABD uçaklarının Türk hava sahasını kullanması izni ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a gönderilmesi yer alıyordu. Bu süreçte Türkiye’nin hava sahası ABD’nin başka ülkelerdeki üslerinden havalanan uçakların geçişi için kullanılmakla kalmadı, İncirlik Üssü de savaş boyunca Irak halkı üzerine bombalar yağdıran birçok ABD uçağının kalkış noktası oldu. 

Ardından 2004’te İncirlik Üssü büyük bir askeri birlik hareketliliğine de ev sahipliği yaptı. Irak’tan dönen ABD askerleri için İncirlik bir ilk durak işlevi görüyordu. Ayrıca Irak ve Afganistan’daki ABD ordusuna gönderilen kargolar da İncirlik Üssü’nden kalkıyordu. Bu dönemde Irak ve Afganistan’a giden hava lojistik desteğinin %68’inin İncirlik üzerinden gittiği ve İncirlik Üssü ve Türkiye’nin hava sahasının kullanımının işgalin maliyetini yılda yaklaşık 210 milyon dolar azalttığı açıklandı. İncirlik Üssü, hem askeri ve lojistik hem de ekonomik açıdan emperyalizmi ihya etmeye devam ediyordu. 

İncirlik’teki nükleer tehdit

ABD’nin başka ülkelerin topraklarına yerleştirdiği nükleer silahların yeri ve kapsamıyla ilgili resmi bir veri olmasa da İncilik Üssü’nde ABD’ye ait nükleer silah bulunduğu iddiası resmi olmayan yollardan kabul edildi. Şimdiye kadar bu iddiaya getirilen resmi bir itiraz da olmadı. 2019 yılında Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik başlattığı Barış Pınarı Harekatı sırasında bir gazeteci tarafından ABD Başkanı Trump’a İncirlik Üssü’nde bulunan 50 nükleer silahın güvenliğine ilişkin bir soru yöneltilmiş ve Trump güvende olduklarından emin olduları yönünde bir yanıt vermişti. Bu yanıt, nükleer silahların İncirlik’teki varlığının bir itirafı olarak kabul edildi.

İncirlik Üssü’nde bulunan nükleer silahlarla ilgili benzer bir güvenlik kaygısı iddiası daha öncesinde 15 Temmuz darbe girişiminin ardından da ABD merkezli bir düşünce kuruluşu Stimson Center tarafından ortaya atılmış, ABD’den bir itiraf da o zaman gelmiş, silahların güvende olduğu açıklanmıştı. 

Buna göre İncirlik Üssü’nde 50 adet B-61 hidrojen bombası bulunuyor. Üstelik ABD’nin bu silahları yeni nesil B61-12’lerle değiştirme ihtimali de tartışılıyor. B61-12’lerin patlama etkisinin ise 1945’te ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombaların birkaç katı olduğu söyleniyor.

İncirlik Üssü’nde bulunan nükleer silahlar hem ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda gerektiğinde Türkiye ve bölge halklarına karşı kullanılma ihtimalleri hem de ABD’nin nükleer silahlarını hedef alabilecek bir karşı saldırının adresi olabilme potansiyelleri sebebiyle Türkiye ve insanlığın geleceği için büyük bir tehdit oluşturmaya devam ediyor.

İncirlik Üssü’nün bugünü

Üs, AKP iktidarının güncel siyasi manevralarının konusu olarak zaman zaman gündeme gelmeye devam ediyor. Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400’ler nedeniyle ABD tarafından F-35 programından çıkarılmasının ve de ABD Senatosu’nun “Ermeni Soykırımı” kararının ardından AKP iktidarı İncirlik’in kapatılmasını bir siyasi koz olarak öne sürmüştü. Ancak gerek emperyalist sistem içi dengeler gerekse NATO üyesi bir ülke olarak Türkiye’nin yükümlülükleri ve ABD emperyalizmiyle ilişkilerinde göze alabileceği gerilimin sınırları nedeniyle bu tehditlerin bir inandırıcılığı bulunmuyor. Bu açıdan İncirlik Üssü’nün kapatılması ve NATO’dan çıkılması talepleri bir bütünlük oluşturuyor.

Kuruluşundaki anti-komünist misyonuyla, bölgede ABD emperyalizminin çıkarlarının tesisi için sahip olduğu stratejik önemiyle ve bulundurduğu nükleer silahlarla İncirlik Üssü’nün Türkiye’deki varlığı ise insanlık için gerçek bir tehdit olmaya devam ediyor. 

3. Dünya Savaşı senaryoları konuşulur, emperyalizmin kar hırsı ve saldırganlığı dünyanın pek çok bölgesinde çatışmaları tırmandırmaya devam ederken İncirlik Üssü’nün kapatılması talebi bir kez daha haklı bir talep olarak yükseliyor.