Dava yağmuru başlıyor (2)

Devlet Opera ve Balesi’nde sahnelenen beş yapıt için telif haklarına tecavüz edildiği gerekçesiyle toplam 395.450 euro artı faiz bedelli dört dava açıldı.

Melis Gönenç

İlkbahar Tangosu yumuşak dava

31 Ocak 2008 tarihinde, Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde (FSHHM), Şostakoviç’in 1. Piyano Konçertosu’nun izinsiz kullanımından doğan ve 5846 sayılı yasanın 68. md. kapsamında tanımlanmış bulunan “telif tazminatı” talebiyle dava açılır. Söz konusu maddeye göre, eğer sözleşme yapmadan yapıtı kullanırsanız, sözleşmede yazacak olan rakamın üç katını ceza olarak ödüyorsunuz.

Bilirkişi raporu temsil başına 850 euro, nota kirası olarak da 450 euroyu uygun bulur.Mahkeme rakamı benimser.

Hediyesi mi?

Şimdilik 9800 euro artı faiz.

Neyse, o kadar da çok değilmiş. Türk lirasına çevirelim; davayı uzatırız, o arada bizim paranın değeri düşer, ucuza kapatırız.”

Olanaksız. Yargıtay Genel Hukuk Kurulu 16.05.2001 tarih ve E.2001/11-392,K.2001/145 ile 20.03.2002 tarih ve E.2002/11-176,K.2002/214 sayılı kararları ile yabancı para cinsinden tazminatı kabul etmiş durumda. Üstelik döviz üzerinden faiz de çalışıyor.

Yapma ya! Bizim avukat davayı sakızlasın. Ne kadar uzatırsa, o kadar iyi. Basına konu olmayalım yeter. Akilden libretto satın almayı unutmayın, damacananın da mamasını düzenli yollayın. Hıncal ve diğerleriyle ben ilgilenirim. 100.000 euro değil ya, hallederiz. Nilgün anlayışlı kızdır.”

DOB’un avukatları bütün davalarda, ya tutarsa misali, saç baş yolduran aynı şablon savunmayı yapıp, işi uzattıkça uzatıp çamura yatırmayı genel müdürün direktifi doğrultusunda temel taktik olarak benimserler. Ne yapsınlar? Garibanlar devlet memuru.

Efendim, zamanaşımı söz konusu; dava açılamaz.

Hakim: Red.

Efendim, DOB kamu kurumu, kazanç kastı yok ki, telif ödensin.

Hakim: Red.

Efendim, istenen tazminat fahiş. Kurumun telif ödeme tarifesi uyarınca bedel istenmeli.

Hakim: Red. [“Sözleşme yoksa, haksız fiil vardır, bu durumda DOB’un telif tarifesi dikkate alınmaz.”]

Efendim, müzik CD’den çalındı; nota kirası olmaz.

Hakim: Red.

Dosya temyize gider. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 12.02.2013 tarih ve E.2011/1838, K.2013/2382 sayı ile kararı bozar. Gerekçe, CD’den nota kirası istenmiş olması. Mahkeme, 02.10.2013 tarih ve E.2013/139, K.2013/181 sayısı ile bozma kararına uyar.

Mahkemenin bu kararı tekrar temyize taşınır. Bu kez Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 02.11.2014 tarih ve E.2013/18666, K.2014/18828 sayılı ilam ile kararı onar.

DOB avukatı karar düzeltme talebiyle tekrar Yargıtay’a başvurur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 14.01.2016 tarih ve E.2015/4423, K.2016/306 sayılı kararı ile talebi reddeder ve hüküm kesinleşir.

Dava ne kadar mı sürer?

8 yıl.

Devletin kesesinden çıkan mı?

Tazminat, faiz, vekalet ücreti, mahkeme gideri toplamı yaklaşık 16.500 euro.

Para ödendiğinde şeyh artık genel müdür değildir.

Romeo ve Juliet ile Spartacus kılıcı

11.06.2008 tarihinde, Beyoğlu Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde, Prokofiev’in Romeo ve Juliet’i ile Haçaturyan’ın Spartacus’unun izinsiz kullanımı nedeniyle tazminat davası açılır. Kreması, 3 katı ceza. Faiz de cabası.

Şeyh, Spartacus tazminatını DOB’a ödetti: Oturaklı bir kamu zararı…

Bilirkişi 12.06.2009 tarihli raporunda 123.000 euroluk tazminattan dem vurunca, şeyhte şafak atar:

Ulan bu ne? Vallahi koltuğu kaptırırız. Bu kadarını Coşkun Sabah’a da kakalayamayız. Davayı uzatın. Yargıtay’da tanış filan yok mu?”

Bu arada DOB avukatı aynı minval üzere:

Efendim, zamanaşımı söz konusu; dava açılamaz.

Hakim: Red.

Efendim, mali hakları ancak yetki verilen meslek birliği takip edebilir; davacının doğrudan dava açma hakkı yok.

Hakim: Red

Efendim, tazminat makul şekilde belirlenmeli. “Temsil sayısı, elde edilen hasılat ve kurumun bir kamu hizmeti ifa ediyor olması” dikkate alınmalı.

Hakim: Red.

Efendim, mirasçıların yaşayıp yaşamadığı tespit edilmeli.

Hakim: Red

Efendim, faiz talebi yasal değil.

Hakim: Red.

Efendim, dava genel müdürlük aleyhine açılmalıydı, İstanbul Müdürlüğü’ne değil.

Hakim: Red.

Liste uzayıp gidiyor. DOB avukatının top çevirip, mümkün mertebe davayı uzatarak şeyhi kurtarma operasyonu sürüyor.

Mahkeme 18.03.2010 tarih ve E.2008/37,K.2010/12 sayılı karar ile cezayı keser: 123.000 euro artı faiz.

Dosya temyize gider. Yargıtay kararı bozar. Gerekçesi, davanın DOB Genel Müdürlüğü’ne açılmamış olması. Bu arada, Beyoğlu Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi kapatıldığı için, dosya İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne gelir.

İşte, bu süreçte iki önemli siyasal unsur var:

a) DOB’un avukatı mahkemeye sunduğu 20.01.2009 tarihli dilekçesinde, DOB Personel ve Eğitim Daire Başkanlığı’nın 18.03.2008 tarih ve 1104 sayılı iç genelgesini öne sürerek, davanın İDOB’a değil, DOB Genel Müdürlüğü’ne karşı açılması gerektiği yolunda itirazda bulunmuştur.

Yargıtay’ın bozma kararı bu yönde olunca, söz konusu genelgeye yaslandırılan “merkezileşme-tek adam rejimi”ne hukuksal bir entari giydirilmiş olur. Türkiye islamcı karanlığa sürüklenirken, yüksek yargıda FETÖ yapılanması hızla güçlenmektedir. İslamcı nara her kurumda “tek adam” diye çınlamaktadır.

Oysa, durum hukuken tartışmalıdır. Sikorski’nin avukatı, il müdürlüklerinin DOB Genel Müdürlüğü’nün katılımı olmadan bazı işlemleri yapabiliyor olmalarının, bu kurumların DOB Genel Müdürlüğü’nden ayrı fiil ehliyetine sahip olduklarının göstergesi olduğunu, dolayısıyla, gerçekleştirdikleri hukuka aykırılıklarla ilgili olarak, davaların tarafı olabileceklerini, nitekim, İstanbul FSHHM E.2002/907 ve K.2003/139 örneğinde davalı tarafın DOB Genel Müdürlüğü değil, İDOB Müdürlüğü olduğunu ve kararın da kesinleştiğini ileri sürmektedir.

Yani, DOB’da merkezilik yoktur, özerklik vardır, demektedir. Hukuken haklıdır. Ancak, siyaseten durum değişmiş, şeyh ile birlikte “merkezileşme-tek adam rejimi” yerleşmiştir. Rengim Gökmen islamcıların bu yöndeki siyasal ve yönetsel ajandasını uygulamaya koymak için, onlar tarafından DOB’un tek ağası yapılmıştır. Yargıtay’ın tescil ettiği durum budur.

Ancak, siyasal zorlama hukuki berraklık sağlamamıştır; tuhaf bir keşmekeş vardır. Öyle ki, dosyanın bozma sonrasında gönderildiği İstanbul 4. FSHHM’nin Yargıtay tarafından da onanan 02.06.2017 tarihli kararında, davalı taraf olarak, hem Ankara Devlet Opera ve Balesi Bölge Müdürlüğü [Genel Müdürlük olmalı], hem de İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü görünmektedir.

b) Dosya 4. FSHHM’ye gelince, hakim 28.01.2014’te yeni bir bilirkişi raporu ister. Yeni müzik bilirkişimiz Garo Mafyan olacaktır. 25.02.2014’te dosyayı tutanak karşılığı teslim alır ve 10.06.2014 tarihli raporunda, bir önceki bilirkişinin 123.000 euro artı faiz olarak belirlediği tazminat tutarını 46.400 euro artı faize çeker. Arada bu kadar büyük bir farkın olması nasıl açıklanır?

Elbette, siyaseten.

Garo Mafyan FETÖ ile ilişkili bir isimdir. 2007’de, Fethullah Gülen’in “Kırık Mızrap” adlı kitabından 10 şiiri bestelemiş, “Bahar” adını taşıyan albüm piyasaya ilk etapta 100.000 adet sürülmüştür. Yapımcı firma (Dünya Prodüksiyon), Garo Mafyan’ın tercih edilme nedenini, bestelerin “senfonik pop” biçiminde olması isteğine bağlamaktadır. (internethaber.com, 19 Nisan 2007) Yani, FETÖ’nün müzik ayağı Garo Mafyan’a emanettir.

Garo Mafyan’ın F. Gülen hayranlığı mı?:

Bazı şarkılar vardır ki, sahibi o şarkıyı yazarken, onun yaşadıklarını bilebilmeniz için sizin de onun yanında olmanız gerekir. Fethullah Gülen de böyle birisidir. Keşke bu sözleri yazdığında yanında olsaydım. Yanında beş ay kalıp da beraber çalışabilseydik. Yani bu süreci uzaktan değil de birlikte yaşayabilseydik.”(milliyet.com, 19 Ağustos 2016)

Garo Mafyan’ın FETÖ sempatisinin kurumsal ayağı da var. Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 09.03.2011 tarih ve E.2011/62, K.2011/73 sayılı kararı ile varlık bulan, FETÖ’nün Yedi Renk Sanat Vakfı’nın da kurucularından.

Ayrıca, FETÖ’nün Türkçe Olimpiyatları’nın jüri üyesi. Bazı kaynaklara göre, müzik danışmanı ve koordinatörü de. Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği (MSG)’nin 2014’teki seçimlerini kazanmasının FETÖ sayesinde olduğu ve bu kanal ile FETÖ’nün MSG’ye sızdığı basına yansımış bilgiler arasında. (milliyet.com, 19 Ağustos 2016)

İşte, bu Garo Mafyan’ın, FETÖ’nün en güçlü olduğu dönemde, 2 Kasım 2007 tarihli 5706 sayılı yasa ile kurulan 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti (AKB) Ajansı’nda, Müzik ve Opera Yönetmeni olarak konuşlandırılmış olması sürpriz sayılır mı?

Bu ajansın işi ne mi?

Milyonlarca euroyu, “kültür-sanat etkinliği yapacağım” diye ortaya çıkan yüzlercesi içinden seçtiklerine dağıtmak. Her tür müzik etkinliğinin tasdik ve akçe takdir merci ise Garo Mafyan.

Garo Mafyan’ın sıfatının “müzik yönetmeni” olarak tanımlanması doğal. Peki, yanına neden “opera”da eklenmiş? Adamın opera ile ne ilişkisi var? Öte yandan, operayı müzik içinden çıkarıp, ayrı bir başlık haline getirmenin de bir anlamı olmalı.

Olmaz mı?

Yemek ocağa çoktan konmuş bile…

FETÖ’cüler Yekta Hatun ile şeyhe hayranlar. Yekta Hatun FETÖ’cülerin “dinlerarası diyalog” mottosunun DOB’daki ateşli militanı. Pek de esnek; siyasal ideolojiler arasındaki devinimi ışık hızıyla ancak ölçülebilir. Ama en sağlam yönü kuşkusuz ki para aşkı. Müthiş! Müthiş! İDOB müdürlüğü sırasında İş Bankası ile kurduğu ilişkiler ve edindikleri, DOB yöneticileri için hazırlanması gereken el kitabının temel örneklerini oluşturmalı. Şeyhin de politik pusulası. Beceri abidesi ikili. Eh, onları desteklemeyeceksin de, kimleri destekleyeceksin?

Hayatım, dolgun rakam güzel sanatı, cılız rakam suratsız sanatı doğurur!

Hemen bir uluslararası opera festivali planlanır. 2010 İstanbul AKB şerefine Uluslararası İstanbul Opera Festivali. Muhteşem Trio’ya emanet: Şeyh (Gn. Md. ve Genel Sanat Yönetmeni), Yekta Hatun (Festival Sanat Yönetmeni), Bankacızade Nilgün Çelebi (Festival Organizasyon Koordinatörü).

Para?

2010 İstanbul AKB Ajansı Müzik ve Opera Yönetmeni Garo Mafyan ve Denizbanklı Çoşkun Sabah’tan.

Böylece, şeyh ile Garo Mafyan’ın gayet bereketli iş ilişkileri başlamış olur.

Bir süre sonra yolları bu kez İzmir’de kesişecektir. Mafyan 2012’de İzmir’in müzik yaşamını ayağa kaldırmak için oraya yerleşir. Kısa zaman sonra da, şeyhimiz Karşıyaka Oda Orkestrası’nı kurmak ve yönetmek amacıyla İzmir’i komşu kapısı yapacaktır. Şanslı kent!

Bu lezzetli ilişki altyapısı üzerine, 2013’te başlayan 2. Ermeni Açılımı gelir: Suriyeli Ermenilerin Türkiye üzerinden Ermenistan’a geçişleri, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ikinci kez cumhurbaşkanı seçilen Serj Sarkisyan’ı kutlaması (18 Şubat 2013), Van-Erivan uçuşlarının başlatılma kararı (3 Nisan 2013) ve 24 Nisan 2014’te Başbakan Erdoğan’ın taziye mesajı. Devlet Ermenistan ile barışma kararındadır.

İşte, ne İstanbul 4. FSHHM’nin bilirkişi olarak Garo Mafyan’ı seçmiş olması tesadüf sayılmalıdır, ne de Garo Mafyan’ın bir önceki bilirkişinin 123.000 euroluk tazminat bedelini 46.400 euroya düşürmesi. Garo Mafyan akıllı adamdır; ne FETÖ’yü, ne şeyhi, ne de devleti üzer.

Anladınız, değil mi?

Hakim iki bilirkişi raporu arasında büyük fark oluşu nedeniyle üçüncü bir bilirkişi raporu ister. O da Garo Mafyan’ınkini onaylar nitelikte olacaktır. (14.08.2014)

Mahkeme 03.03.2015 tarih ve E.2013/138, K.2015/43 sayılı kararı ile Garo Mafyan’ın verdiği rakamı onaylar.

Dosya yeniden Yargıtay’a gider. 11. Hukuk Dairesi E.2015/9400 ve K.2016/4354 sayılı ilamı ile kararı yeniden bozar. Gerekçe, davacının ıslah dilekçesinin DOB Genel Müdürlüğü’ne tebliğ edilmemiş olması.

Mahkeme gerekli tebliği yapar ve 11.05.2017 tarih ve E.2016/130, K.2017/74 kararıyla aynı tazminat rakamı üzerinden davayı tamamlar.

Dosya tekrar Yargıtay’a gider. Bu kez karar onanır.

Dava ne kadar mı sürer?

12 yıl.

Devletin kesesinden çıkan mı?

Tazminat, faiz, vekalet ücreti, mahkeme gideri toplamı yaklaşık 90.000 euro.

Para ödendiğinde şeyh artık genel müdür değildir.

Carmen Suite kazığı

9 Mayıs 2008 tarihinde, Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde, Rodion Şedrin’in Carmen Suite’inin izinsiz kullanımı nedeniyle tazminat davası açılır. Üç katı ceza bedeli, yanında bonus olarak da faiz tutarı istenmektedir.

Bilirkişi 18.02.2010, 08.06.2010 ve 07.02.2011 tarihlerini taşıyan üç ayrı raporda üç değişik seçenekle tazminatı hesaplar.

Hediyesi mi?

103.275 euro artı faiz.

Şeyh külliyen hacamatlık:

Yok, yok, bu işin sonu kötü. Böyle giderse, bizim koltuğun ayakları kırılacak. Hemen Almanya’ya gidip, Sikorski’nin genel müdürü ile görüşeyim. Koskoca genel müdürüm, buradaki temsilcileriyle muhatap olacak halim yok. Ufak bir rakama işi bağlarım. Zaten besteci cızlamı yıllar önce çekmiş. Varislerinin üçe beşe bakacak halleri yok ya!”

Şeyh uçağa atlayıp, Almanya’ya gider. Tahmin edilebileceği gibi, bütün masraflar devlet kesesinden. Epey soğuk bir duşta ıslanacaktır:

O zerde suratlının ikide bir, “telif hakkı medeniyet simgesidir” demesi yok mu? Nankör Alman! 1. Dünya Savaşı’nda sizin için öldük. 2.sinde krom satıp, el altından desteklemeseydik, Ruslar sizi daha iki yıl öncesinden kıyma yapardı. Telif hakkı kutsalmış da falan fişman. Bunların derdi gücü beni koltuktan etmek. Gözünüzü toprak doyursun. Neymiş, kurum bilinci gereği takdir yetkisi temsilcideymiş, onunla görüşmeliymişim. Ben kimim, temsilci parçası kim?!  Kim olduğumu göreceksiniz…”

Şeyhin önerdiği rakam ciddiye dahi alınmamıştır. Temsilciye gereği yapılması iletilir.

DOB avukatı aynı makamdan devam:

Efendim, DOB kamu kurumu, kazanç kastı yok ki, telif ödensin.

Hakim: Red.

Efendim, bu eser özgün bir eser değil ki, telif ödensin.

Hakim: Red.

Efendim, 9 kere temsil edilmedi ki. Edilmiş olsa bile bu rakam fahiş.

Hakim: Red.

Efendim, mali hak sahibi MESAM. Davacının aktif dava ehliyeti yok ki.

Hakim: Red

Efendim, bu işlerde genellikle %25-%15 indirim yapılır. Uygulamada ücretler talep edildiğinden daha düşüktür.

Hakim: Red.

Efendim, faiz talebi yasal temelden yoksun. Olmasa bile, temsil tarihinden değil, dava tarihinden itibaren işlemeli.

Hakim: Red.

Mahkeme 04.05.2011 tarih ve E.2008/147, K.2011/156 sayılı kararı ile 103.275 euro tazminata ve 3095/4a md. uyarınca faiziyle birlikte tahsiline hükmeder.

Dosya temyize gider. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 10.09.2013 tarih ve  E.2011/12188, K.2013/15382 sayı ile kararı bozar. Gerekçe, gösterilen emsal sözleşmelerin uygun örnekler olmaması. Zaten iki emsal var: Aynı yapıtın Yeni İsrail Orkestrası ve Bilkent Senfoni Orkestrası tarafından icrasına dair sözleşme. Yargıtay’ın Yeni İsrail Orkestrası örneğine karşı çıkma nedeni, laik cumhuriyetin müzik anlayışının tasfiye sürecine yönelik anlamlı bir göstergedir: “[Karar verirken] toplumların bu tür sanata verdiği önem, toplumsal algı ve değerlerin de dikkate alınması gerekir.”

Yani?

Bizim ülkede klasik müziğin pek önemi yoktur, toplumsal algı ve değerler açısından tüy siklettir. İsrail’dekine benzemez. Dolayısıyla, tazminat rakamları olması gerekenin altına rahatlıkla çekilebilir.

Mahkeme mesajı alır. Yeniden bilirkişiye yollar. Bilirkişi 05.04.2016 tarihli raporunda önce 100.575 euro, der, ardından %25 iskonto yapıp, tazminat tutarı olarak 75.431,25 euro önerir. İtirazlar üzerine 18.11.2016’da ek bir rapor alınır. Bilirkişinin görüşü değişmemiştir.

Mahkeme rakamı 26.04.2017 tarih ve E.2014/340, K.2017/174 sayılı kararıyla 59.231,25 euro artı faize bağlar.

Yargıtay bu kez 28.03.2019 tarih ve E.2017/3536, K.2019/2406 sayılı kararıyla rakamı onamıştır.

Dava ne kadar mı sürer?

12 yıl.

Devletin kesesinden çıkan mı?

Tazminat, faiz, vekalet ücreti, mahkeme gideri toplamı yaklaşık 92.000 euro.

Para ödendiğinde şeyh artık genel müdür değildir.

Peter ve Kurt giyotini

18 Kasım 2008 tarihinde, Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde (FSHHM sıfatıyla), Peter ve Kurt’un 18 kez izinsiz kullanımına yönelik tazminat davası açılır. Elbette, 5846/68. md. gereği 3 katı ceza ve faiz talebi ile birlikte.

Antalya’da iki sığınmacı korsan: Peter ve Kurt.

Birkaç bilirkişi raporu alınmıştır. (İstanbul Nöbetçi FSHHM ve Ankara Nöbetçi FSHHM’nin atadığı bilirkişilerin raporları ve ek raporlar)

DOB’un avukatı yerleşik tınısını hiç bozmayacaktır:

Efendim, zamanaşımı söz konusu; dava açılamaz.

Hakim: Red.

Efendim, varislerin hukuki statüsü saptanmalı.

Hakim: Red.

Efendim, dava Antalya DOB’a değil, DOB Gn. Md’ne karşı açılmalıydı.

Hakim: Red.

Efendim, DOB devlet kurumudur, ticari amaç gütmüyor. Tazminat istenemez.

Hakim: Red.

Efendim, davacı tarafın ülke içinde bir meslek kuruluşu tarafından temsil edilip edilmediği araştırılmalı.

Hakim: Red.

Efendim, müzik CD ile çalındı. Üstelik temsiller ücretsiz sunuldu. Tazminat hakkı doğmuyor.

Hakim: Red.

Efendim, DOB’un Fikri Hak Alımları Yönergesi’nde yabancı eserlere ilişkin telif hakları belirtilmiştir. Opera eserlerinin Türkçeye uygulanmasında hasılatın %20’si, oratoryo, müzikal, operet, bale eserleri ve diğer müzikli sahne eserlerinin metin, çeviri, prozodi ve adaptasyonunu yapanlara hasılatın %15’i, oratoryo, müzikal, operetin yalnızca metin çevirisi ve uygulaması için ise %10’u verilmektedir. Oysa, yönergedekiler ile talep edilen rakam arasında fahiş fark vardır. Bu bağlamda, talep edilen tutarın yasal dayanağı yoktur.

Hakim: Red.

Mahkeme 06.11.2000 tarih ve E.2008/423, K.2020/713 sayılı kararı ile 138.375 euro tazminat cezasına hükmetmiştir. Bu rakama faiz ve diğer giderler eklendiğinde 220.000 euro civarında bir bedel söz konusu olmaktadır.

Dosya Yargıtay’dadır, henüz bir karar çıkmamıştır. Ama, olası tüm kırpıntılar öngörüldüğünde bulunacak rakamın devlete 135.000 eurodan aşağıya patlaması sürpriz sayılmalıdır.

Dava ne kadar mı sürer?

Şimdilik 13 yıl. Halen devam ediyor.

Devletin kesesinden çıkan mı?

Henüz çıkmadı. Ama, tazminat, faiz, vekalet ücreti, mahkeme gideri toplamının 142.000 eurodan az olmayacağı öngörülüyor.

Para ödendiğinde şeyh genel müdürlükten ayrılalı yaklaşık 10 yıl geçmiş olacak.

İşbirlikçi şeyh şeytan taşlıyor

Cezalı, faizli tazminatlar bakanlık tarafından ödenmeye başlayıp, konu basının gündemine girince, şeyhi hafakanlar basar. Ya bakanlık rücu yetkisini kullanır da, ödediği paraları şeyhten tahsil etmeye kalkarsa? Gerçi, islamcılar kendilerine hizmet edenleri para konularında pek üzmezler ama, kamu zararları ve usulsüzlükler devasa boyutlara ulaşmış olduğundan, acaba, çerez kabilinden, tadımlık bir iki girişimde bulunurlar mı? İşte, şeyhin uykularını kaçıran endişe… Saray bunun üzerini çizip, CSO’nun başından şutlamıştı ya, hani, onun devamı olarak…

Ne o? Yoksa parayı benden mi alacaklar? Hayır, hayır! Asıl suçlu diğerleri!

Peki, parasal anlamda kaygı duyulacak bir durum var mı? Asla. Şeyh, bırakın DOB’u, kamuya ait tüm çoksesli müzik kurumlarındaki en varlıklı isimlerden biri. O rakamı rahatlıkla ödeyebilir.

Ağzından yel alsın! Ne münasebet…

Neden?

Çünkü şeyhimiz, sanat kategorisi içinde yer alan herhangi bir edim için cebinden yarım bardak su parası dahi ödemeyi, kamu görevlisi sıfatına yakıştıramayan bir familyadandır da ondan. Ayrıca, hadi ödedi diyelim, bu durumda hizmet kusuru tescil edilmiş olacak, bu da, doğrudan doğruya liyakat sorununun kapısını aralayacak.

Ee?

Yeni gelen iktidar, islamcı yıkımın kurumsallaştırdığı yolsuzluklar ve kamu zararları konusunda son derece duyarlı olacağından, adı lekelenmiş kişileri kapının dışında tutacak. Oysa, seninki daha şimdiden önümüzdeki dönemin siyasal meşrebine uygun lobi çalışmalarına başladı bile. İcracı konum/kurullardan birine kapağı atma derdinde.

İşbirlikçiler dokuz canlı olduklarına inanırlar.

Kıskaç daralınca, her zamanki sığınağı basından yardım ister. Gökmeni Tarikatı’nın basındaki müridlerinden olan Kemal Küçük’e Milliyet Sanat dergisinin Temmuz 2021 sayısında apar topar bir yazı döşettirir. Tabii, kendi verdiği bilgilerle ve yarısı da kendi sesinden olmak üzere. Tam bir şeytan taşlama seansı; kendini aklama uğraşı.

Bakın nasıl?

1) Kendi dönemini ilgilendiren tek davanın Carmen Fantezi [Carmen Suite] olduğunu belirterek, diğer davaların sorumluluğunu taşımadığını satır aralarına yerleştirir.

Doğru değildir. Davaların tamamı onun döneminde açılmıştır. Temsillerin daha önceki tarihlerde gerçekleşmiş olması, şeyhin cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Davalar daha önce açılmış olsaydı, sorumluluğu olmayabilirdi. Tıpkı, kendisinden sonra gelen genel müdürlerin onun döneminde açılmış olan davalardan sorumlu olmadıkları gibi. Hiç karışmazlar. Çünkü bir genel müdür kendi döneminden önce açılmış davalara müdahale ederek, karşı tarafı daha düşük bir tazminat bedeline ikna edip, uzlaşma yoluna gitme olanağı yaratsa bile, Sayıştay denetçisinin, “Bu rakama nasıl karar verildi?” sorusuna muhatap olacağından çekinir. O nedenle de, üzerinde şaibe kalmaması için yürüyen davaya müdahale etmez. Bu durum çoğu kez kurumun zararına olsa bile.

Önemli olan, dava açılmasını önlemektir. Yukarıda ayrıntıları verilen davaların hepsinin leitmotivi olan, “DOB’un sıfatı dikkate alındığında, hak sahiplerinden izin alınması gerektiğini, sözleşme yapma zorunluluğunu bilmek durumunda olduğu…” saptaması bütün yargı kurumlarının ortak yaklaşımıdır.

Yüksek tazminata kapı açan bilirkişi raporları gelene kadar şeyhin tavrı ise, “Dava mı? Açarlarsa, açsınlar.” biçimindedir. Uzlaşma çabalarını elinin tersiyle itmiştir. Tek bir nedeni vardır: İslamcılara, ek bütçe istemeyeceğine ve ajandalarını uygulamaya koyacağına dair söz vermiş, karşılığında genel müdürlük koltuğunda kalma garantisi almış olması.

Oysa, genel müdürlük niteliklerine gerçekten sahip olan bir yöneticinin, bu tarz sefil pazarlıklar yerine, öncelikle, haksız fiilden kaynaklanan sorunların giderilmesi yönünde çaba harcayıp, kurumsal refleks ve saygınlığın korunması savaşımını vermesi, kurumu naylon konumuna düşüren bu tür davaların açılmasını önlemesi gerekirdi.

Bizim şeyhin taktiği ise, bildiğiniz şark kafası ürünü: Davaları olabildiğince uzatalım; benim dönemimden sonraya sarksın. Yıllar içinde neler olur neler, unutulur gider. Olmadı, suçlayacak birilerini buluruz. Yeter ki, basını arkamıza alalım, ayağımızı bakanlık koridorlarından eksik etmeyelim.

Ayrıca, Romeo ve Juliet/Spartacus davasında, islamcılara verdiği söz gereği, “merkezilik/tek adamlık” modelinin meşruiyetini kabul ettirmek suretiyle, sorumluluğu genel müdürlüğün üstlenmesine yol açmıştır. Eğer, kamu kaynakları konusunda duyarlı bir iktidar olsaydı, şeyhimizin bu girişimi kendi ayağına kurşun sıkmak anlamına gelecekti. Çünkü tazminat tutarını cebinden ödeyecekti.

Öte yandan, temsiller konusunda da doğru söylememektedir. Kendi döneminde yalnızca Carmen Suite değil, 18 temsillik Peter ve Kurt’un da 9’u sahnelenmiştir.

2) 2005-2006’ya kadar bu konuda [telif konusunda] gevşek davranan DOB’un…

Bu ifade, DOB’u telif ödeme konusunda, şeyh öncesi ve sonrası biçiminde iki döneme ayırma çabasıdır. Çok yanlıştır. Evet, böyle bir ayrım vardır ama, telif konusunda değil, merkezileşme ve tek adam rejimi konusundadır. 2005-2006’ya kadarki gevşeklik, şeyhin döneminde aymazlık sınırını aşmış, sistematik suça dönüşmüştür. Şeyh haksız fiilin farkında olduğu halde davalar açılmasına yol açmış, kurumu yargı sarmalı içine sokup, sonuçta yargı kararlarıyla “mali haklara tecavüzcü” sıfatı ile damgalatmıştır. Bu, cezai sorumluluğu olan bir suçtur ve şeyh bu suçun cezasını çekmelidir.

Bir ayrım daha var: Şeyh öncesi “gevşek” dönemde, repertuar daha renklidir. Şeyhin döneminde ise, renkliliği korumanın yolları aranacağına, telif ödememek için neoklasik dönemin neredeyse bütün yapıtlarının üzeri çizilmiştir.

3) 2008’de Carmen Fantezi [Carmen Suite] için Sikorski’nin açtığı dava ile gündeme gelen telif sorunu…

Bu ifade de gerçeği yansıtmıyor. Carmen Suite davası 9 Mayıs 2008’de açılmış, İlkbahar Tangosu ise ondan tam 3 ay 10 gün önce, 31 Ocak 2008’de açılmıştır ve bu tarihte şeyhimiz genel müdürdür.

“Carmen Suite dışındakilerin benimle ilgisi yok” algısı yaratmanın bir diğer medyatik versiyonu olarak piyasaya sürüldüğü anlaşılıyor.

4) Carmen Suite’in özgün bir yapıt olmadığı, Carmen’den alınmış 25 dakikalık bir bölüm olduğu, bunun da telif hakkı doğurmadığı iddiası.

Genel müdür olmuş birinin bu kadar düşük düzeyde bir müzik kültürüne sahip oluşu gerçekten şaşırtıyor. Hadi, müzik kültürü ninanay, bari genel müdürlük konumunun gerektirdiği minimum hukuki reflekse sahip olup da ilgili yasayı okusa:

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, md. 1/B :

c) İşlenme eser: Diğer bir eserden istifade suretiyle vücuda getirilip de bu esere nispetle müstakil olmayan ve işleyenin hususiyetini taşıyan fikir ve sanat mahsullerini ifade eder.”

DOB avukatına talimat verip, Carmen Suite’in özgün eser olmadığı, dolayısıyla da, telif hakkı doğurmadığı yönünde savunma yapmasını ister. Doğal olarak, ne ilk derece yargılamada, ne de istinaf aşamasında ciddiye alınmış bir gerekçedir. DOB’un saygınlığına uluslararası arenada gölge düşürmüş olmanın dışında başka bir sonucu yoktur.

5) Gelelim işin parasal boyutuna; şeyh, Türkiye’nin telif konusunda olumsuz imaja sahip olduğu için, yabancı firmaların “tutturabildiğine yüksek ücretler” istediğini, “pazarlığa açık olan bu firmaların bize çifte standart uyguladığını” söyleyip, istenilen rakamların fahiş olduğunu belirtiyor.

Örnek olarak da, tek bir kez sahnelenmiş olan Spartacus balesi için Sikorski firmasının 138.000 euro istemesi, mahkemenin ise yalnızca 46.500 euro ödenmesine karar vermiş olmasını gösteriyor.

Şeyh yine doğru söylemiyor.

Düzeltelim:

a) Şeyhimiz sözleşme kapsamındaki telif bedeli ile, korsan kullanımdan doğan tazminat bedelini kasıtlı olarak birbirine karıştırıyor. Bir yapıtı sahnelemeden önce, telif firması ile görüşüp, derdinizi, mali durumunuzu anlatıp, ödeme koşulları dahil, uygun bir rakama anlaşma olanağınız bulunuyor. Ancak, bu yola gitmeyip de, korsan biçimde sahnelediyseniz, hele bir de davalık olduysanız, bu yol önemli ölçüde kapanıyor. Çıkan tazminat bedeli 5846 sayılı yasanın 68. md. gereği, faiz hariç, üç katı cezayı içeriyor. Şeyhin verdiği örneklerin tamamı, dava açılmasını önlemede ağır kusuru bulunduğu önceki zaman dilimine değil, dava süreci başladıktan sonraki zaman dilimine ait. Şeyh 8 Kasım 2007’de genel müdür yapılmış, ilk dava ise 31 Ocak 2008’de açılmıştır.

b) Spartacus’a tek bir temsil için 138.000 euro istendiği şeyh efsanelerinden biridir. Yukarıda ayrıntılarını verdik. Spartacus tek başına dava konusu olmamış, Romeo ve Juliet ile birlikte ele alınmıştır. Sikorski’nin 4 temsil Romeo ve Juliet ile tek temsillik Spartacus için istediği toplam tazminat tutarı 144.000 eurodur. (136.500 euro kullanım bedeli +7500 euro nota kirası) Bu rakam üç kat ceza bedelini içeren tutardır.

144.000 euro içinde Spartacus’un payı 6000 euro kullanım bedeli, 1500 euro da nota kirası olarak toplam 7500 eurodur. 3 katı ceza ile birlikte 19.500 rakamına ulaşılıyor. 138.000 euro nerede, 19.500 euro nerede!

Amaç, telif bedellerinin fahiş olduğu izlenimi yaratıp, kendi suçunu buharlaştırmaktır.

Rakamın 138.000 eurodan 46.400 euroya nasıl inebildiğini “FETÖ-Garo Mafyan- 2. Ermeni Açılımı” siyasal üçgeninde açıkladık. Faizi, vekalet ücreti, mahkeme masrafları ile devlete maliyeti 90.000 euro civarındadır. Tabii, şeyhimiz işin bu yönünü es geçiyor.

c) Carmen Suite’in mahkemece kabul edilen 100.000 euroyu aşkın tazminat bedeli, “Yargıtay tarafından aşırı yüksek bulunarak iki kez bozuldu ve sonunda cezalı ücret, faizi ile birlikte 41.000 euro olarak kesinleşti.”

Doğru kavramı şeyhin ağzında bir türlü yuva yapamıyor:

Mahkemenin kararı 103.275 euro artı faizdir. Yargıtay’ın ikinci kez bozma nedeni tazminat tutarı ile ilgili değildir. İlk bozmadan sonra tazminat tutarı, şeyhin iddia ettiği gibi cezası ve faizi ile birlikte 41.000 euro değil, cezası ile birlikte 59.231,25 eurodur.Faizi, vekalet ücreti, mahkeme masrafları ile birlikte devlete maliyeti 92.000 euro civarındadır. Şeyhin dillendirdiği rakamın bir mislinden daha fazla.

d) İlkbahar Tangosu’nun devlete maliyeti, şeyhin ileri sürdüğü gibi 8700 euro değil, 16.500 euro civarındadır.

6) Şeyhimizin kendinden önceki dönemi ve Sikorski firmasını taşlamak suretiyle kendini temize çıkarma çabasının ayakları sallanınca, son mermisini Sikorski’nin Türkiye’deki avukatlarına ayırıp, esas sorumlu olarak onları işaret etmeyi çıkarına en uygunu sayıyor.

Ar damarı çatlamış, basiretsiz bir genel müdürün pişkinlik düzeyini göstermesi açısından, sözleri olduğu gibi aktaralım:

“[Carmen Suite’in tazminat bedeli için Almanya’ya gidip, Sikorski firması ile bizzat görüşmesi sırasında] İndirime sıcak baktılar ancak Türkiye’deki avukatları yüksek ücretten yüksek komisyon alacakları için anlaşmamıza engel oldular.”

Sorumsuzluk ve laubaliliğin bu kadarına gerçekten de inanamıyorsunuz. Bu adam nasıl genel müdür olmuş? Sen kalk milletin telif hakkına tecavüz et, bütün mahkeme kararları durumu tescil etsin, dava açılmasını önlemek için kılını kıpırdatma, yüksek bedelli bilirkişi raporları gelene kadar parmağını oynatma, sonra, panik halinde Almanya’ya git, “Ben ettim, sen etme” diye yalvar, herifler seni kaydırağa bindirip, “Geçti Bor’un pazarı” eşliğinde ülkene sepetlesinler, mahkeme kararlarıyla onbinlerce euroluk tazminat bedelleri kesinleşsin ve bütün bunların sorumlusu da gariban avukatlar olsun, öyle mi?

İnsanda biraz utanma, sıkılma olur.

“Bu parayı bana ödetirler de, önümüzdeki dönemde koltuksuz/değneksiz kalırım” paniği ile ne dediğini bilmez halde; elinden gelse, ortaya çıkan kamu zararını, “vatan hainleri” diye damgalayıp, avukatlara ödetecek.

Kamu zararı, şeyhin kararı

Şeyh de benim, şef de benim, ona göre ha! Bugünden tezi yok, bu da böyle biline!

Ortada, yargı kararları ile sabit olan bir suç var. Bu suçun faili Şeyh Rengim Gökmen. Merkezileşme/tek adam rejiminin uygulayıcısı olduğundan ve bu durum yargı kararıyla tescillendiğinden, tek sorumlu kendisidir. Dedik ya, tek adam rejimi ayı kapanına benzer.

Suçtan kaynaklanan kamu zararı şimdilik 200.000 euro civarında. Son dava Peter ve Kurt kararı kesinleşince, en iyi olasılıkla, 350.000 euro civarına yükselmesi işten bile değil.

Bakalım, Saray şu ana kadarki “işbirlikçiye hesap ödetmem” geleneğini esnetip, faturayı şeyhin masasına gönderecek mi?

Peki, 200.000 euro DOB açısından ne anlama geliyor?

Rakamları, Eylül 2021’de hazırlanmış olan, DOB Genel Müdürlüğü 2020 Yılı Sayıştay Denetim Raporu’ndan verelim:

7197 sayılı 2020 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile DOB’a 400.928.000 TL ödenek tahsis edilmiş. Yıl içerisinde yapılan aktarma ve eklemeler sonucunda toplam ödenek 413.963.000 TL olmuş.

Bu rakamın 347.288.141,79 TL’si personel ve SGK giderleri. Geriye kalan tutardan Yönetim ve Destek Programı ile ilgili bazı kalemler düşüldüğünde, Opera, Bale ve Sahne Sanatlarının Sahnelenmesi program başlığı için en iyimser tahminle 30.000.000 ile 32.000.000 TL arasında bir rakam kalıyor.

İşte, şeyhin yol açtığı 200.000 euroluk kamu zararı bu tutarın yaklaşık %7 ile %8’i arasındaki bir orana denk düşüyor. Buna, “şimdilik” şerhi koymalı, zira henüz kesinleşmemiş yüklü Peter ve Kurt faturası da Yargıtay’da beklemekte. Oran daha da yükselecektir.

Bu, sahne bütçesinin kemikleri sayılan zavallı DOB için hayli ciddi bir para olduğu gibi, idarenin takdir yetkisi kullanıp, görmezden gelemeyeceği kadar da cüsseli bir rakamdır. Üstelik ortada hiçbir hafifletici neden de yoktur; genel müdür kişisel çıkarı ve beklentileri için, fiilin suç olduğunu bilmesine rağmen, görevinin gereğini yapıp, kurumu korumamıştır.

Peki, yalnızca 4 adet yapıt için ödenen bu tazminat parasıyla, kaç opera ve bale sahnelenebilirdi?

İsyan ve iğrenme gerçekten de kardeş duygular.

Hadi, şimdilik burada keselim.

Sonuç

Laik cumhuriyetin en saygın kurumlarından birini, bu ülkenin çağdaşlık savaşımının simgeleri arasında yer alan DOB’u, dünya alemin gözünde merdiven altı atölyesine çeviren, AB standartları diye yırtınan koca ülkeyi korsan sahne cenneti imajına kelepçeleyen bu sorumsuzluk ve laubalilik öyküsü, genel müdürlük konumunun gerektirdiği ehliyet ve liyakata hiçbir şekilde sahip olmayan hırs ve zevk küpü bir şeyhin, yalnızca işbirlikçi olduğu ve o koltuğu korumak için gerektiğinde temsil ettiği kurumun da, ülkenin de saygınlığını nasıl gözden çıkarabilecek tıynette oluşunu gösteren acı ama isyan ettirici derslerle doludur.

Nasıl ki her değnek sallayandan şef olmaz, her takım elbiseliden de genel müdür olmaz. Bunlar için çok başka nitelikler gerekir.

Tek adam rejimi DOB’u sanatsal, yönetsel ve etik açıdan çürütmektedir. Kurumun bilinçli ve sorumlu kadroları, islamcıların siyaset sahnesini terk etmesine artık çok az kala, 2007’den bugüne yaşanan yıkımın hasar tespitini yapıp, yeni döneme, alınmış dersler ve ekip çalışmasını önceleyen yepyeni bir yönetim anlayışı ile hazırlanmalıdır.

Laik cumhuriyetin genetik kodlarını taşıyan DOB, bu silkinme ve sıçramayı yapabilecek tarihsel güce ve enerjiye sahiptir.

[email protected]