ANALİZ | Enerji krizinin arkasında patronların rekor düzeydeki enerji talebi var

Enerji krizinin arkasında çelik patronları başta olmak üzere patronların kâr hırsı bulunuyor. Çelik boru ihracatının rekor düzeyde artışının arkasında “sübvansiyonlu” doğalgaz ve elektrik tedariki var

Haber Merkezi

Hurda eritip ABD’ye, Brezilya’ya satmaya devam etsinler, bir aksama olmasın, paralarına para katsınlar diye halkın donmasını istiyorlar. İki bakanın sanayi patronlarıyla yaptığı enerji krizi konulu toplantıda bazı patronlar halkın da fedakarlık yapmasını, yani enerjilerinin kesilip evlerinde donmalarını istemiş.[1] Bu büyük arsızlığın ve yaşanılan kaosun da arka planına en çarpıcı örneklerden biri üzerinden bakmakta yarar var.

Teknik olarak yaşanan doğalgaz krizinin en belirgin nedeni elektrik üretiminde doğalgaz kullanımının artmış olması. Kuraklığa bağlı olarak baraj seviyelerinin normalin altında kalması nedeniyle hidroelektrik santrallerin elektrik üretimi düşük kalıyor, aradaki açık doğalgazdan elektrik üreten santrallerle kapatılıyor.[2] Dolayısıyla elektrik üretimi için daha fazla doğalgaz gerekiyor. Artan ihracata bağlı olarak sanayi tüketimi zaten yüksek. Soğuk havalar nedeniyle ısınma talebi, başta konutlar olmak üzere mevsim normallerinin üzerinde. Yani kuraklıktan soğuk havaya bir “afetler zinciri” iş başında… Ne yazık ki bu teknik tablonun açıklayıcılığı zannedilenden düşük. Tamamen “insan eseri” daha doğrusu “sermaye eseri” bir kaosun ortasındayız. İşin afetler kısmının yönetimini zorlaştıran, hatta imkansızlaştıran, patronların kâr hırsı ve tabii onların bir dediğini iki etmeyen, “kârdan zarar etmelerine” izin vermemeye kendini adamış siyasi iktidar.

Demir cevheri zengini Brezilya’ya çelik boru satmanın maliyeti

Peki ne yapılabilir(di)? Yarını beklemeden en hızlı yapılabilecek şeylerden biri enerji tüketimi yüksek sektörlerde ihracata yönelik üretimin durdurulması olabilirdi. Özellikle de gerçekte bir katma değer yaratıp yaratmadığı son derece tartışmalı uzun demir-çelik ürünlerinde. Ki buna kapsama seramik, çimento, cam gibi sektörlerde ürün grupları bazında başka eklemeler de rahatlıkla yapılabilir. Türkiye’de demir-çelik üretiminin yaklaşık üçte ikisi, elektrik ark ocaklı tesislerde ithal ettiği hurdayı yüksek elektrik kullanımıyla eritip yeniden şekillendirerek inşaat demiri, çelik boru gibi ürünlerin imalatından oluşuyor. Demir-çelik sektörünün elektrik tüketimindeki payı yüzde 8. 2021 yılında bu yüzde 8’in muhtemelen yarısını, ihracata yönelik uzun ürünler “içti”. (Elektrik ark ocaklı tesislerde üretim maliyetinin yüzde 50-55’ini enerji oluşturuyor.)

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre 2021 yılında çelik ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 77 artarak 12,6 milyar dolardan 22,3 milyar dolara yükseldi. Miktar bazındaki artışsa yüzde 20 civarında oldu. Birim fiyatın -benzer ürün gamında kalındığı varsayıldığında- yüzde 50 civarında arttığı hesaplanabilir. 2021 yılında dünyada demir cevheri fiyatlarında yüzde 50, kömürde yüzde 125’e varan artışlar olduğu dikkate alındığında birim fiyat artışının hayli sınırlı kaldığı bir ilk not olarak kaydedilmeli. Bu artışı sürükleyen inşaat demir, çelik boru gibi “uzun ürünler”. Elektrik ark ocaklı tesisler ağırlıklı olarak uzun ürün üretiyor, doğrudan demir cevheri işlemiyor, hurda ithal edip işliyor, enerji olarak da ağırlıklı elektrik tüketimi söz konusu. Hurdada demir cevherine paralel bir fiyat seyri olduğu düşünüldüğünde kömür kullanmamanın avantajını değerlendirdikleri söylenebilir. Nitekim Çelik Üreticileri Derneği’nin verilerine göre 2021 yılında ham çelik üretimi tüm zamanların rekorunu kırarak bir önceki yıla göre yüzde 12,7’lik artış gösterip 40 milyon tona ulaştı. Bu artışta yüzde 16,6’lık artışla elektrik ark ocaklı tesisler başı çekti, üretimin 28,9 milyon tonunu gerçekleştirdi. Ülkeler bazında bakıldığında da ABD’ye yapılan ihracatta yüzde 187’lik artış olduğu, 2020 yılında 481 milyon dolar olan ihracatın 2021 yılında 1,2 milyar doları aştığı görülüyor. Almanya, Belçika, İngiltere gibi ülkelere yapılan ihracatta da yine yüzde 80-250 arası artışlar görülüyor, 200-500 milyon dolar aralıklarındaki ihracat tutarları 700-800 milyon dolar bandına taşınıyor. En çarpıcısı da Brezilya. Dünyanın en önemli demir cevheri rezervi sahibi, önemli çelik üreticisi ülkelerinden birine yapılan ihracat 64 milyon dolardan 357 milyon dolara çıkıyor, yine uzun ürün, çelik boru tabii. Muhtemelen kendi cevherini cevher olarak satıp, işlenmiş yani enerji katılmış halini daha ucuza Türkiye’den alması daha kârlı oluyor!

Göreli avantaj sermayeye peşkeş çekildi, çekiliyor

Sadede gelirsek 2021’de Türkiye’nin toplam ihracat artışının yüzde 18’ini gerçekleştiren (TİM verilerine göre 55 milyar dolarlık artışın yaklaşık 10 milyar doları çelik ihracatı artışından geliyor) çelik sektörüne bu rekabet avantajını ne sağladı? Tabii ki enerji sübvansiyonu. Türkiye’de doğalgazın doğrudan kullanımında da elektrik üretiminde kullanımında da 2021’de dolar bazındaki maliyeti yüzde 5 civarında arttı. Bu sınırlı artışta Türkiye’nin Rusya ve İran başta olmak üzere kontratlı alımlarıyla sabitlenmiş fiyatlar etkili oldu. Kur etkisi ve yılın son aylarında spot alımlar nedeniyle doğalgaz tedarik maliyetleri artsa da yılın ortalamasında döviz bazında artış çok sınırlı kaldı. Avrupa’da doğalgaz fiyat artışlarının yıllık ortalama yüzde 400’e, ABD’de yüzde 100’e yaklaştığı dikkate alındığında çelik patronlarının bu avantajla ihracatlarını artırdıkları açık.

Peki bunun ne sakıncası var? Hem istihdam yaratıp hem de döviz kazandırmıyorlar mı?

Hem hurda ithalatı hem de enerji ithalatı dikkate alındığında ülke açısından döviz kazandırıcı bir faaliyet olduğunu söylemek mümkün değil. Keza halka yönelmesi gereken kaynakların sübvansiyon olarak birkaç tekele aktarılmasının istihdam sağlamaktan ziyade büyük bir yoksullaştırıcı etkisi olduğu son enerji zamlarıyla sabitlenmiş oldu. Bu büyük ihracat artışının kazananları çok açık ki, sübvanse edilen demir-çelik patronları ve ithalatçı ülkeler/tekeller. Nitekim daha birkaç yıl önce ABD’nin “sübvansiyonlu enerji kullanımı” nedeniyle Türkiye’den çelik ithalatına anti-damping davası açtığını ve kazandığı hatırlandığında o günden bu güne değişenin ne olduğunu sorgulamak yeterli.

2022 yılında dolan kontratlar nedeniyle 2021 yılına göre “avantajlı” doğalgaz miktarı azalacak. Ancak yine de en azından yılın ilk yarısında 2021’e göre ortalama maliyet artsa da dünya ortalama fiyatlarının altında kalacak. Sanayi sermayesi, özellikle de enerji tüketimi yüksek sektörlerde bu “avantajı” kullanmaya devam etme ısrarının olduğu söylenebilir. Bu hırs, herkesin bildiği yüksek tüketime sahip sektörler öncelikli bir planlama yerine bütün sanayiye ve “gerekirse” halka yayma inadını da açıklıyor.

[1] https://haber.sol.org.tr/haber/patronlar-kis-kiyamet-dinlemiyor-konutla…

[2] https://haber.sol.org.tr/haber/zam-var-gaz-yok-akpnin-coken-enerji-poli…