Mısır'da devrim de yok, devrimcilik dışında çıkış yolu da...

Mısır'da Mübarek'in devrilmesinin birinci yıldönümüne yaklaşılırken, ülkede eski rejimden nitelikçe çok da farklı olmayan yeni rejimin düzeni oturtulmaya çalışılıyor. İslamcılar'ın domine ettiği siyasi arenada, buna alternatif olarak "devrim" yaptıklarına inanan kitlelere Amerikancı kahramanlar sunulmaya çalışılıyor.

Mısır'da Hüsnü Mübarek'in büyük halk eylemleri sonucunda devrilmesinin ardından herkes, ortada bir devrim olmadığını ve baskıcı bir başka rejimle karşı karşıya olduklarını fark etmiş durumda. Tahrir Meydanı'nda ya da yaşadıkları mahallede, çalıştıkları fabrikada devrimci mücadelesini sürdürmeye çalışan azınlık bir yana bırakılırsa, nüfusun büyük kesimi yeni dönemde oturtulmaya çalışılan çok partili düzen siyasetinde kendini konumlandırma çabasında.

İslamcılar siyaset sahnesini domine etti
Milletvekili seçimlerinin ilk turunda sandıktan iki islamcı akımın, Müslüman Kardeşler, ya da diğer adıyla İhvan'ın ve Selefiler'in siyasi partilerinin oyların büyük kısmını alarak muzaffer çıkmaları bekleniyor. İki hareketin oyları toplamda yüzde 70'e yaklaşacak.

İhvan, siyasi mesajlarında daha temkinli ve ılımlı bir dil tutturmaya, dış politikada açıkça ABD'den yana tavır almaya, içeride ise baskıcı askeri yönetime destek sunmaya dikkat ediyor. 6 Aralık günü İhvan'ın en yüksek dini rehberi Muhammed Badi, El Ahram gazetesine verdiği mülakatta geniş bir hükümetten yana olduklarını belirtirken, "hedeflerinin dini bir devlet olmadığı" iddiasını, "Mısır zaten müslüman bir ülke" tezine dayandırarak temellendirmeye çabalıyor. İhvan ile askeri cuntanın gizli bir anlaşmaya vardıkları söylentisini yalanlasa da, cuntanın "halkın siyasi ihtiyaçlarına karşılık verdiği" için popülaritesinin arttığını eklemeyi unutmadı.

'İsrail bir Müslüman'ı başkan yapınca biz de bir Kıpti'yi yaparız'
Radikal islamcı bir çizgiye sahip olan ve özellikle ülkedeki hıristiyan nüfusa (kıptiler) karşı şiddet eylemlerinde başı çeken Selefi gruplar, İsrail karşıtlığından yararlanarak popülist bir dille islamcı çizgilerine destek bulmaya çalışıyorlar. Önde gelen Selefi liderlerden Yaser Burhami, kıptilerin Mısır'da üst düzey bir yönetici düzeyine gelmeye hakları olmadığını savundu. Burhami, bunu "ABD, İngiltere ve İsrail bir Müslüman'ı başkan yapınca biz de bir Kıpti'yi yaparız" şeklinde bir demagojiyle ifade etti.

Turizmde şeriat uygulamalarında örnek ülke Türkiye
Pazartesi akşamı El Nahar televizyonuna çıkan Burhami, iktidara gelmeleri durumunda Bahailer'in de kendi dini bayramlarını kutlamalarına ve kimliklerinde dinlerini yazdırmalarına izin vermeyeceklerini açıkladı. Tüm bankaları islami katılım bankacılığı modeline göre dönüştüreceklerini belirten Burhami, ülkedeki dönüşüme de şeriata uygun adımlar atıldığı sürece destek vereceklerinin altını çizdi.

Turizmin de şeriat yasalarına göre düzenlenmesi ve turistlerin alkol kullanımı ve çıplaklığının önüne geçilmesini savunan Burhami, buna örnek olarak Türkiye'yi gösterdi ve Türkiye'de harem-selamlık uygulaması olan plajlar olmasına rağmen Arap turistlerin ilgisinin yüksek olduğuna gönderme yaptı.

Necip Mahfuz 'zina, fuhuş ve ateizm' propagandası yapıyormuş
Selefiler'in milletvekili adaylarından Muneym el Şahat'ın, yazar Necip Mahfuz'la ilgili açıklamaları ise entelektüel camiada kaygılara sebep oldu. Şahat, Mahfuz'un "zina, fuhuş ve ateizmi" övdüğünü söyledi. Şahat'ın ülkenin Nobel ödüllü yazarını böyle bir argümanla hedef göstermesi, Mısır'ın en büyük ikinci siyasi gücünün özgürlükler bahsinde ne kadar tehlikeli bir potansiyel barındırdığını bir kez daha hatırlattı.

Alternatif de Amerikancı
İslamcıların durumu böyle olsa da, Mübarek'in devrilmesi sürecinde rol oynamış laik siyasetten yana hareketler içerisinde de batının etkisi görülebiliyor. Ülkede bir yanda askeri cunta, diğer yanda ise islamcıların olması, geçtiğimiz Ocak ve Şubat aylarında yaşananlarda bir "devrim" görerek umutlanmış olarak kitlelerde büyük hayal kırıklığı yarattı. Şimdilerde batı etkisindeki üçüncü güçler, başka batıcı alternatifler öneriyorlar.

6 Nisan hareketinin batı bağlantısı
Daha "devrim" coşkusunun sürdüğü zamanlarda 6 Nisan hareketinin batılı merkezlerle şüphe uyandıracak yoğunlukta ilişkilere sahip olduğu görülmüştü.
İlgili haberi okumak için tıklayınız

Batıyla sıkı fıkı ilişkileri bilinen 6 Nisan hareketi, iç siyasetteki bu sıkışmışlığı aşmak için bir "kurtuluş hükümeti" kurulması önerisini ortaya atmıştı. Bu hükümette cuntanın atayacağı bir komutanın yanı sıra üçü de başkan adayları olan Muhammed el Baradey, Abdülmuneym ebu Futuh, Hazem ebu İsmail ve hakim Zekeriya Abdülaziz'in bulunması önerildi. Zaman içerisinde bu hükümete Baradey'in başkanlık etmesinin düşünüldüğü anlaşıldı.

Ancak bu defa geçtiğimiz hafta Baradey'in kendi hareketi, Baradey'i "siyonistlerin piyonu" olmakla suçladı. Baradey'in Ulusal Değişim Cephesi'nin önde gelen üyelerinden Memduh Hamza, Baradey'in Siyonist kurumlarla içli dışlı ilişkilere sahip olduğunu açıkladı ve Uluslararası Kriz Grubu'nun yönetim kurulunda yer aldığına işaret etti. Soros'un finanse ettiği Uluslararası Kriz Grubu'nun internet sitesine girildiğinde, yönetim kurulu üyeleri listesinin bulunduğu sayfaya girildiğinde, Muhammed el Baradey'in isminin altına "Ocak 2011'de Mısır'a döndüğünde üyeliğini iptal etti" notu görülüyor. (Yönetim Kurulu'nda Türkiye'den Güler Sabancı'nın bulunduğu bu yapılanmanın ne olduğunu öğrenmek için tıklayınız)

Bu noktada dikkat çekici olan ise, Baradey'i siyonistlerin kuklası olmakla suçlayan Hamza'nın da batıcı olması. 2004 yılında, sonradan İngiliz basınının bir casusluk faaliyeti ürünü olduğunu açığa çıkaracağı bir suikast planı iddiasından dolayı tutuklanarak 2006'ya kadar şüpheli biçimce cezaevinde tutulan Hamza, İngiliz Mısır İşadamları Derneği'nin aktif üyelerinden birisi.

Mısır'da Mübarek'in gidişinden bu yana, devrimci bir rejim karşıtlığının dışındaki alan, batıcı bir düzen siyaseti yelpazesiyle doldurulmaya çalışılıyor.

(soL - Dış Haberler)