KDHC tehdit unsuru değil, tehditlere direnen ülke

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti lideri Kim Jong-İl'in ölümünün ardından bu ülke bir kez daha "şer ekseninde" gösterilmeye çalışılıyor. Oysa bölünmüşlüğü dahi emperyalist işgalin sonucu olan KDHC, tartışmalı modeline rağmen on yıllardır büyük bir emperyalist baskıya direniyordu.

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) lideri Kim Jong-İl'in yaşamını yitirmesiyle beraber, bu ülke bir kez daha şeytanlaştırılmaya çalışılıyor. Büyük medyada derhal ülkenin sahip olduğu nükleer silahlar gündeme getirilerek, dünyayı büyük bir tehlikenin beklediği propaganda edilmeye başlandı.

Kim ölümün ardından savaş hazırlığına başladı?
Kim Jong-İl'in ölümünün ardından medyada en fazla yer verilen unsurlardan biri, KDHC'nin önceki gün "füze talimi" yaptığı bilgisi oldu. Bu bilgi, "nükleer bombalar 27 yaşındaki çocuğun elinde" denilerek daha da dramatikleştirildi.

Oysa Güney Kore ordusunun iki üst düzey yetkilisi, Güney Kore haber ajansı Yonhap'ın geçtiği bu bilgiyi kendilerinin doğrulamadığını, ancak zaten bu kısa menzilli füze talimlerinin, rutin tatbikatlar olduğunu belirttiler.

Asıl savaş hazırlığı ise Kuzey'de değil, Güney'de görülüyor. Güney Kore, ölüm haberinin ardından ordusunu teyakkuz haline geçirdi. Güney Kore, ABD ile birlikte "Kuzey'de keşif harekatlarına hız verdiklerini" duyurdu.

Güney Kore'de resmi olarak 28 bin 500 ABD askeri bulunuyor.

Bölgeyi tehdit eden KDHC değil ABD
ABD askerleri, bölgedeki istikrarsızlığın temel sebebi. Kore'nin ikiye bölünmesi de, ABD'nin başını çektiği emperyalist kampın bu ülkeyi işgal etmesinin sonucunda yaşanmıştı. Çok kanlı geçen savaş sonucunda ülke 38. enlem boyunca ikiye bölündü. Türkiye de Demokrat Parti döneminde bu savaşa asker göndermesinin ardından NATO'ya alınmıştı.

O günden bu yana KDHC, emperyalist saldırganlık tehdidi altında. Ülkenin, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Küba'yla birlikte emperyalizmin en fazla tehdit ettiği ülke olduğu söylenebilir. Küba'nın bu tehditlere karşı askeri kapasitesini artırmak yerine halkın örgütlülüğüne ve dünya halklarının desteğiyle sağladığı meşruiyete yaslanması, ülkenin uluslararası yalıtılmışlığını kırmada etkili olmuştu. Küba'nın aksine içe kapanma ve askeri kapasitesini artırma yolunu seçen KDHC ise büyük bir uluslararası yalıtılmışlıkla karşı karşıya. Bu nedenle uluslararası kamuoyu, ülkenin içinde gerçekte ne olup bittiğine dair de sağlıklı bilgi sahibi olamıyor.

Geçen seneki provokasyon
Buna rağmen dünya komünist hareketi, genel olarak modelini benimsemediği KDHC'ye, emperyalizmin tehditleri karşısında dayanışmasını sunuyor.

2010 yılının Mayıs ayında KDHC ve Güney Kore, Güney'e ait bir savaş gemisinin batmasının ardından savaşın eşiğine gelmişlerdi. Batı medyası, olaydan KDHC'yi sorumlu tutmuştu. Ancak kısa süre içerisinde geminin batmasının sebebinin KDHC saldırısı olmadığına dair çok sayıda veri ortaya çıkmıştı. Bu tablo karşısında Küba lideri Fidel Castro da bu provokasyonun, ABD'nin askeri varlığı bulunan Japonya'daki Okinawa üssünün kapatılması gündemiyle alakalı olduğunu iddia etmişti.

KDHC'nin meşru adımları dahi suç ilan ediliyor
Yine 2009 yılında KDHC uzaya haberleşme uydusu fırlatacağını açıkladığında, ABD bir kez daha KDHC'yi tehdit etmişti. Bu meşru hak karşısında ABD Savunma Bakanı Robert Gates, açık açık KDHC'ye askeri müdahale olasılığını dile getirmişti.

(soL - Dış Haberler)