Macron, siyonizm ve sol siyaset

Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un siyasi hareketinin 11 Haziran’da gerçekleşecek olan genel seçimlerde aday adayı olan iki siyasetçi siyonist bir derneğin tepkisi üzerine listeden çıkartıldı. Fransa siyasetinde siyonizmin rolü ve yakın geçmişte sol siyasetle olan ilişkileri ise hayli ilginç.

​Evin Nagehan

İlk turu 11 Haziran’da gerçekleşecek olan genel seçimleri öncesinde Emmanuel Macron’un siyasal hareketi En Marche!’ın (İlerliyoruz!) aday adayları listesinde yer alan William Tchamaha ve Christian Gerin, Fransa Yahudi Kurumları Konseyi’nin (CRIF) tepkisi üzerine geçtiğimiz hafta listeden çıkartıldılar.

Bir lisede eğitim danışmanı olan ve İsrail’e Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar Hareketi (BDS) hareketini destekleyen Tchamaha, 8 Şubat 2017 tarihli bir tweet’inde İsrail için ‘Hukuku yok sayan yasadışı bir devlet. İsrail ürünlerine boykot ve ekonomik ambargo!’ yazmıştı.

Macron, Hamon ve Holande gibi Fransız ‘sol’ siyasetçilerin siyonist CRIF’in yıllık yemeğine katılmasından rahatsızlığını dile getirmek isteyen televizyoncu Gerin ise laikliğe gönderme yaparak ‘CRIF ve devlet ne zaman ayrılacak’ diye bir tweet atmıştı. Antisemitizme ve Irkçılığa Karşı Ulusal Cephe (LICRA) tarafından ‘antisemit’ olarak yaftalanan tweet üzerine Gerin’in de adaylığı geri çekildi.

CRIF, FRANSA, İSRAİL VE FİLİSTİN

CRIF 1944’te İkinci Dünya Savaşı sırasında sürülen Yahudi mültecileri korumak amacıyla kurulmuş, sonrasında 1948’de İsrail devletinin ortaya çıkmasıyla Fransa’daki politikalarının bilfiil temsilcisi haline geldi. İsrail’in politikalarının eleştirenleri ‘antisemit’ (Yahudi düşmanı) olmakla suçlayarak anti-semitizm ve anti-siyonizm (Yahudi milliyetçiliği karşıtlığı) kavramlarını çarpıtan dernek İsrail çıkarlarına karşıt olarak gördüklerini ‘ırkçılık’ vb. söylemlerle hedef tahtasına oturtuyor.

Geçerken, bu tip demagojilerin siyonistlere has olmadığını belirtmekte fayda var. Avrupa’daki göçmen Müslümanlara karşı gösterilen düşmanlıkların bu çoğu mülksüz ve emekçi insanların savunucuları olma iddiasındaki komüniter (cemaatçi), fırsatçı, istisnasız piyasacı İslamcılar ve yurttaşlık hukukunu tarihe gömmek isteyen ‘cemaat önderleri’ tarafından suiistimal edildiğinin, ekonomik ve sosyal güçlükler içindeki banliyölerde uç veren siyasal İslam’a karşı laikliğin savunulmasının bile ‘islamofobi’ olarak nitelendirilip çarpıtıldığının altını çizelim. Gülencilerin ve bir dönem Fransızca olarak da yayın yapmış olan Zaman gazetesinin de bu taraklarda akademik destekli bezleri olduğunu,  bu demagojiyi bir adım daha öteye götüren AKP ve Erdoğan yanlısı kimi Türkiyelilerin de ‘Erdoğanofobi’ gibi kavramlar üzerinden Avrupa kamuoyunda reislerine meşruiyet sağlamaya çalıştıklarını da not edelim.[1]

CRIF’e geri dönersek, İsrail devletinin Filistin’deki katliamlarının ve Filistinlilerin topraklarındaki yayılmacı siyasetinin eleştirilmesi ve buna karşı çıkılmasının önünü peşinen almak için demagojilere başvuran dernek, Barış İçin Fransız Yahudileri Birliğİ (UJFP) gibi oluşumlar tarafından da eleştirilirken, Nazilerin İkinci Dünya Savaşı sırasındaki soykırımından sonra Avrupa’da ortaya çıkan duyarlığı kendine mesnet ediyor. 

Buna karşın CRIF, Nazilere karşı direnişin simgelerinden olan ve 2013’te kaybettiğimiz ve Türkiye’de de ‘Öfkelenin’ kitabıyla tanınan Stephane Hessel’in İsrail kolonyalizmine karşı vermiş olduğu tepkilerden rahatsız olmuştu.[2] Fransa’nın köklü üniversitelerinden ENS’te 2011 senesinde Hessel’in Filistin’in Belçika temsilcisi Leyla Şahid’le üniversite kampüsünde katılacağı bir toplantı, İsrail’e boykotu savunmanın yasadışı olduğunu iddia eden ve bu boykotu savunan BDS hareketine sahip çıkıldığını söyleyen CRIF ve diğer İsrail yanlısı derneklerin baskısı üzerine iptal edilmişti. CRIF’in başkanı Richard Prasquier dönemin Milli Eğitim Bakanı Valeri Pecresse’e  ve Paris Üniversitesi yönetimine teşekkür ederken ‘üniversitenin entelektüel teröriste dönmüş olan kimi öğrencileri tarafından işlenen akla aykırı suçu’ kınamıştı.

Sarkozy ve Hollande hükümetleriyle ve bu hükümetlerin dış işleri bakanlarıyla ilişkileri oldukça iyi olan CRIF’in Macron’la da iyi ilişkilerini sürdüreceğini şimdiden söyleyebiliriz.

CRIF’IN SOFRASINDAN GEÇEN ‘SOLCULAR’

Bizde Fethullah Gülen'in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen Abant Platformu’na nasıl CHP ve HDP’li siyasetçiler, Cumhuriyet gazetesinden Ahmet İnsel, Aydın Engin, Nuray Mert gibi yazarlar katılıyorsa; benzer bir şekilde Fransa’da da siyonist CRIF’in her yıl düzenlediği yemeğe geçmişten günümüze katılanlar arasında Fransa Komünist Partisi’nin (PCF) genel sekreterleri, Sosyalist Parti’nin (PS) yöneticileri, ‘Boyun Eğmeyen Fransa’nın Jean-Luc Melenchon’u yer alıyor. Sağcı partileri saymaya zaten gerek yok.

Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Macron’u desteklemiş olan Robert Hue, PCF genel sekreteri olarak, 1997’de ilk defa bu siyonist derneğin yemeğine katılırken, ardılı Marie-George Buffet de 2008’e kadar bu geleneği sürdürmüştü. 2009’dan itibaren dernek PCF ve Yeşiller’i Gazze’ye yapılan İsrail saldırısını kınadıkları için yemeğe çağırmazken, son genel sekreter Pierre Laurent 2013’te ‘laikliğin pozitif anlamını korumak ve yabancı düşmanlığını geriletmek için’ siyonist derneğin yöneticileriyle buluşmuştu. Bir çok anti-siyonist Fransız komünist, PCF yönetimine bu buluşma nedeniyle tepkilerini dile getirmişti.

PCF revizyonizminin açtığı kapının siyonizmle ‘diyalog’la sonuçlanması kimseyi şaşırtmasın, tasfiyecilik böyle bir şey. Bir taraftan dostlar alış-verişte görsünler diye yukarda belirttiğimiz olay nedeniyle Hessel’le ve Filistin halkıyla ‘dayanışma’, bir taraftan da İsrail devletinin ve uzantılarının hoşuna gitmeyen Hessel’in ve Filistin halkının kuyusunu kazanlarla ‘diyalog’. Çok tanıdık değil mi?

Cumhuriyet ve laikliğin ruhuna el-Fatiha okuyanların sofrasından geçip cumhuriyetçilik ve solculuk yapmak ne kadar mümkünse, Siyonistlerle boy gösterip Filistin’le dayanışmak o kadar mümkün. Türkiye’dekiler ‘solculuktan’ ve yazdıkları gazeteden, Fransa’dakiler de ‘komünistlikten’ ve ‘Filistin’le dayanışmak’tan  vazgeçmiyorlar, çünkü mevcudiyetlerinin yegane sebebi bu kavramların, eylemlerin ve kurumların içini boşaltmak. Bitirirken, ihanetin Fransa ve Türkiye ayağındakilerinin ilişkilerinin ve işbirliklerinin özellikle de son senelerde yoğunlaşmış olduğunun da altını çizelim.


[1] İslamofobi konusunda Çağdaş Sümer’in Charlie Hebdo dergisine düzenlenen saldırılar sonrasında Gelenek’in 128. Sayısında kaleme aldığı yazısı önemli tespit ve uyarılar içeriyor: https://www.gelenek.org/islamofobi-kavraminin-dusundurdukleri-ya-da-sold....

Ayrıca Metin Tülü’nün bu konuya ve daha geniş bir çerçevede ‘ılımlı İslam’ konusuna değindiği yazısı: http://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/nilufer-goleden-uyumlu-islama-akade...

[2] Stephane Hessel’le ilgili olarak Neslişah Başaran’ın değerlendirmesine bakılabilir: http://haber.sol.org.tr/yazarlar/neslisah-basaran/ofkelenelim-ama-progra...