Ahmet Şık Avrupa Parlamentosu'nda konuştu

Ahmet Şık bugün Avrupa Parlamentosu'nda (AP) Liberal Demokrat Grubu'nun konuğu idi.

OdaTV davası kapsamında 376 gün tutuklu yargılandıktan sonra 12 Mart’ta yapılan duruşmada tahliye edilen gazeteci-yazar Ahmet Şık, bugün Brüksel’de Avrupa Parlamentosu'nda (AP) Liberal Demokrat Grubu’nda bir konuşma yaptı.

HaberVs'nin haberine göre, Türkiye’deki yargı mekanizmasının gazeteciler ve toplumun geneli üzerinde ifade özgürlüğünü kısıtlayacak bir baskı aracına dönüştürüldüğünü ifade eden Şık, parasız eğitim isteyen öğrencilerden, yaylasına yapılacak hidroelektrik santralini engellemek isteyen köylülere kadar herkesin bu baskıdan payını aldığını anlattı.

Erdoğan'ın kitap-bomba eşleştirmesine yanıt
Konuşmasına Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 13 Nisan 2011’de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde, kitapları bombaya benzettiği konuşmasından alıntı yaparak başlayan Şık, Türkiye’deki ifade özgürlüğü sorununun görünür hale gelmesinde tutuklu gazeteciler sorununun ve kendi tutukluluğunun rolü olduğunu belirterek “Evet, bir yıl dört duvar arasında kaldım ama bu sorunları görünür hale getirmesi açısından tutuklanmam hayırlı oldu” dedi.

Tutuklu olmadığı halde tutuklu gazeteciler daha büyük bir sorun"
Türkiye’de gazetecilerin yargılandığı davalarda bizzat gazetecilik faaliyetinin yargılandığını da anlatan Şık, Türkiye’de tutuklu gazetecilerden daha büyük olan sorunun “tutuklu olmadığı halde tutuklu olan gazeteciler” olduğunu şu sözlerle anlattı:

“AKP ve iktidarın görünmeyen ortağı Gülen cemaatine karşı eleştirel tutum takınan, yürütülen politikalara muhalif bir duruş sergilemeye çalışan birçok gazeteci ya işinden olmuş ya da otosansürle susmak zorunda kalmıştır. Ruşen Çakır, Nuray Mert, Çiğdem Anad ve hatta iktidar partisine yakın Mehmet Altan bile hafif bir eleştiri yapınca işlerinden atılanlardan bazılarıdır. İfade özgürlüğü ve medyaya yönelik baskılarla ilgili bu sorunu yaratanların sizlere söylediği yalanlara lütfen inanmayın.”

"Herkesten terörist yaratanlar Dink cinayetinde örgüt bulamadı"
Gazetecilerden, öğrencilerden, köylülerden, Büşra Ersanlı’dan, Ragıp Zarakolu’dan, Muharrem Erbey’den terörist yaratan, milliyetçi eski bir polis müdürünü aşırı sol örgüt üyesi sayan bir yargının Hrant Dink olayında ne terör örgütü ne de terörist bulamamasındaki çelişkiye dikkat çeken Ahmet Şık, sözlerine, “Türkiye’de ülkeyi yönetenlerin vatandaşlarına layık gördüğü adalet sisteminin yarattığı hukuki sorunlar yüzünden artık yargısız, soruşturmasız, davasız geçen bir tek günümüz yok” diyerek devam etti.

Gülen Cemaati'ni de konu etti: "Bir "iyilik hareketi" neden poliste ve yargıda örgütlenir?"
Konuşmasında, AKP’ iktidarının gizli ortağı olarak nitelendirdiği Gülen Cemaati’nin yargı ve emniyet içindeki örgütlenmesi sayesinde hem geçmişin intikamını aldığını, hem de siyasi muhaliflerini yok etmeye çalıştığını belirten Şık, kendisini “Müslüman dindar bir sivil toplum örgütü” olarak nitelendiren bu cemaatin “neden bu tür komplolar peşinde olduğu, Türkiye’nin militer iki gücü olan polis teşkilatı ve ordu içinde örgütlenmeyi niçin bu kadar çok istediği izaha muhtaçtır” dedikten sonra, bu ve benzeri soruları sorduğu için cemaat tarafından hedef alındığını belirtti.

ÖYM'ler kapatılmalı, TMK ve TCK değiştirilmeli
Konuşmasında Özel Yetkili Mahkemeler'e değinen Şık, ÖYM'lerin kapatılması gerektiğini, Terörle Mücadele Kanunu ile Türk Ceza Kanunu'nda değişiklik yapılması gerektiğini belirtti.

"Bunca zulümden özlemini çektiğimiz hayat doğacak"
“Bunca baskı ve zulümden iktidarın sahiplerinin korktuğu bizlerinse özlemini çektiğimiz, mücadelesini sürdürdüğümüz bir hayatın çıkacağını burada bir kez daha tekrarlıyorum” diyen Ahmet Şık, konuşmasının sonunda, cezaevinden çıktıktan bir kaç gün sonra bir taksi şoförüyle yaşadığı diyaloğu da aktardı. “Ne iş yapıyorsunnuz?” diye soran sürücüye “gazeteciyim” dediğinde, taksi şoförünün kendisini “Abi dikkat et seni de almasınlar” diye uyardığını anlatan Şık, şoföre verdiğini söylediği "Ama aldılar" cevabıyla parlamenterleri epey güldürdü.

Şık konuşmasında Çekoslovakyalı karşı-devrimci Vaclav Havel'den de alıntı yaptı. Havel’in 1978’de yazdığı “Güçsüzün Gücü” başlıklı makaleden alıntı yapan Ahmet Şık, Havel’in “Yönlendirilmek için kullanılan iktidar gücü, halkın gücünü kullanması olarak nitelendiriliyor. İktidar gücünün keyfi kullanımı yasaların uygulanması oluyor. Baskı kültürü gelişme adıyla paketleniyor. İfade özgürlüğünden yoksun bırakmak özgürlüğün en ileri noktası diye yansıtılıyor…” sözlerinin muhalif kimliğe sahip olan hemen herkesin “terörist” kılıfı uydurularak özgürlüklerinden alıkonulduğu birçok davada yaşananları bire bir anlattığını dile getirdi.

Aralık 2011'de hayatını kaybeden Vaclav Havel, ölümünün ardından anaakım batı medyası ve batılı liderler tarafından 'özgürlük savaşçısı' olarak nitelendirilmişti. Sosyalizmin çözülüşünün ardından Çekovlovakya'nın, ülkenin bölünmesinin ardından da Çek Cumhuriyeti'nin devlet başkanı olan Havel'in, azılı bir antikomünist, ABD ve savaş yanlısı, özelleştirmeci olduğu biliniyor.