Emekçi kadınlar için reklamlar

Zühre Çelebi

Blog: Serbest Kürsü

8 Mart Emekçi Kadınlar Günüdür. Her yıl 8 Mart’ta şirketler, patronlar kadınları ne kadar “önemsediklerini” anlatan bir dizi reklamla boy gösteriyorlar. Her 8 mart piyasa için bir tür fırsat halini alıp en “kadın sever” görünen patron yarışına dönüşüyor.

Bu yarış kadın istihdamının yoğunluğu, kadın girişimcinin yaratılması ve kadınlar başımızın tacıdır gibi kulvarlara ayrılıyor.

Birincisi bizleri çok önemsedikleri yalanını pompalıyorlar. Oysa bizler biliyoruz ki patronlar koşulsuz şartsız bir teslimiyetle çalıştıklarında kadınları severler. Kadın istihdamı artsın diye değil, kadınlar daha düşük ücretlerle çalıştıkları için, onları daha kolay kapının önüne koyabildikleri için kadın işçi çalıştırırlar.

İkincisi kadınların başarı timsali gösterilen kadın girişimciler. Bunlar da yeterince çok çalışırsanız size de el uzatır patron olmanızı sağlarız reklamları. Evinde, elinde, küçücük imkanlarıyla çalışıp geçinmeye çalışanlara “Herhangi bir kadın olmayın. Bir patron olun, bütün dertleriniz bitiverecek.” diyorlar. “Patron olun ve bizim safımızda yerinizi alın.” Sanki piyasa koşullarında yalnızca çalışarak, başkasının hakkını gasp etmeden patron olunabilirmiş gibi.

Ancak elbette sonuncusu en rahatsız edici olanı. “Kadınlarsız olmaz. Çünkü kadınlar hem evde pek çok işi sırtlanır hem de iş hayatında var olur. Kadınlar olmasa erkekler olmaz. Erkekleri var eden kutsal analarımız, eşlerimizdir.” Anne olmamız, birilerinin karısı olmamız kutsanıp durur.

Yani ister tipik bir işçi olalım, ister kayıt dışı, esnek, mesaisiz çalışalım ya da sadece kadın olalım hiç fark etmez. Patronlar en azından senede bir gün bizi ne çok sevdiklerini hatırlatıyorlar.

Bu parodiyi en çok sahneleyenlerin ise kadın yoğun sektörlerdeki şirketler olması bize çok net bir ipucu veriyor.

İşçi sınıfının istihdam biçimleri son otuz yılda tarihimizin gördüğü en hızlı çeşitlenmeye tanık oldu. Kısa dönemli, yarı zamanlı, sözleşmeli, sözleşmesiz vb. yeni biçimler icat edildi. Böylece emekçiler artık patronlar açısından en işlevli biçimde istihdam edilebiliyor.

Emekçi kadınlar söz konusu olduğunda bu atipik istihdam biçimleri çok daha kolay kabul edilebilir oluyor. Zaten kadınların öncelikli görevleri ev içi emekleri, yani evin ve aile fertlerinin bakımı olduğundan çalışmak kadınlar için ikincil bir faaliyet olarak kabul ediliyor.

Bu genel kabul emekçi kadınları aynı işi yaptıkları erkeklerden daha düşük ücretlere, güvencesiz çalışma şartlarına, vasıfsız ya da yarı zamanlı işlere mahkum ediyor. Ama tüm bunlardan önemlisi, örgütsüzlüğe, yalnızlığa, çaresizliğe itiyor.

Söyledikleri bunca yalan arasında tek bir gerçek var: Bizim emeğimiz olmasa varolamazlar.

Patronlar emekçi kadınları değil yalnızlığımızı, örgütsüzlüğümüzü seviyor. Bununla besleniyor, kârlarına kâr katıyorlar.

Oysa yalnız ya da çaresiz değiliz. Sadece örgütsüzüz.

Nasıl çaresiz oluruz ki? İnsanlık bundan yüz yıl evvel işçi sınıfı iktidarıyla tanışmıştı. Tüm dünyada işçi sınıfına umut ve mücadele etme gücü veren Sovyetler Birliği kadın emekçilerin kurtuluşu için bir meşale olup çıkmıştı.

Nasıl yalnız olabiliriz ki? Aynı koşullarda, aynı tezgahta, aynı ofislerde yanyanayız. Aynı mahallelerde oturuyor, sabahın kör karanlığında yüzümüzdeki aynı solgun ifadeyle sokağa ilk adımlarımızı atıyoruz.

Sadece örgütsüzüz. Kafamızı bir kaldırsak, bir kolkola girsek, örgütsüzlüğümüzden bir kurtulsak, işte o zaman ne patronların bizimle dalga geçtiği reklamlar, ne sigortasız işler, ne düşük ücretler, ne gebe kaldığımız için işten atılmalar, ne çocuk yapmamaya imza attığımız sözleşmeler, ne toplu işten çıkarmalar kalır.

Bu yıl 8 Mart’da daha fazla beklemeyelim, ertelemeyelim, bu patron düzenine artık boyun eğmeyelim.

Örgütlenelim! Emekçi kadınların kurtuluşu için...