Recep Beyin silahı

Parti genel başkanı koltuğuna oturur oturmaz Kurultay’da aldığı yetkiyle, partinin 80 kişilik Parti Meclisini (PM) ve 20 üyeli Merkez Yürütme Kurulunu kendi isteği ve kendi tercihleri doğrultusunda oluşturdu. Fethullahcılar, anti laikler CHP’de cirit atıyordu artık. Yeni CHP’nin bombasını patlatan kişi onun kontenjanından PM üyesi yapılan ilahiyatçı Muhammet Çakmak oldu. Daha ilk konuşmasında “Fethullah Gülen bilgedir, saygıyla selamlıyorum” dedi. Almışsın dinbazı parti yönetimine, başka ne desin!

Herkes Çakmak’ın sözlerini tartışırken o da benzer şeyler söylemesin mi! “Siyasete girmeyen tarikata” saygılıydı CHP’nin yeni genel başkanı. Açtı sonra sözünün anlamını; "Ben cemaatlere saygılıyım, insanlarımız manevi dünyalarında cemaatlere yakın olabilir. Nurcu da olabilir, Süleymancı da, Fethullahçı da... Yeter ki bunu siyasallaştırmasınlar. Manevi dünyayı siyasete alet etmesinler" dedi. Sorun şu ki siyasete girmemiş, bulaşmamış bir tarikat mevcut değildi. Hepsini unutsak bile Muhammed Çakmak’ın ulu bilgesinin yediği haltlar ortada.

Onunla yeniden şekillenen CHP’nin olağan halleri böyle. Sadece laiklik değil konu zaten. Daha düne kadar mitinglerde “Türbanı biz çözeriz” diye haykırıyordu. Çok şükür ona kalmadı, AKP bir kılıç darbesiyle çözdü türbanı. Hafta başında bir harp okulu öğrencisi hanım derslikte türbanıyla oturuyordu. Hem canım, anaokulu bebeleri türbanlı gezerken artık ne önemi var!

***

2010’da, daha taze başkanken, Almanya’ya yaptığı gezi sırasında bir Alman gazeteci beyefendiye “Laikliğin tehdit altında olduğunu düşünüyor musunuz?” diye sordu. Tereddütsüz yanıtladı: “Hayır. Bugün için Türkiye’de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz.” Aynı günün öğle yemeğinde buluştuğu Türkiyeli gazetecilerden biri kulaklarına inanamadığı için aynı soruyu bir kez daha sorunca, tekrarladı: “Gerçekten böyle bir tehlike görmüyorum. Aksini söylersem bunun altını doldurmak lazım, askıda kalır, gerekçelendiremem.” Görüldüğü gibi laikliğin tehlikede olmadığından imanından emin olduğu gibi emindi.

E imanlı imam bunları söyler de cemaat durur mu? Liderinin söylediklerini duyan PM Üyesi Bülent Kuşoğlu, mevzuyu bir adım ileri taşıyarak “Tekke ve zaviyeler yeniden açılsın” dedi. Nasıl olsa laiklik tehlikede değildi! Yine onun bulup milletvekili yaptığı Binnaz Toprak, “Türkçe ezan aşırılıktı, düzeltildi” dedi ki bu hakikaten müthişti. Sözlerini etkili bulmamış olacak ki ekledi, “Laikçi değilim.” Biliyorum değil. Fakat o gün bugündür araştırıyorum, neci olduğunu öğrenemedim. Bir ara kendisini eleştirmeme öfkelenip “ben liberalim” demişti, hatırlıyorum. Ama bir tek Arapça ezanla olmaz ki o da. Aksiyon gerekir!

Yıl 2011. Bir TV programında programında şu soru soruldu: “Türkiye’de irtica tehdidi var mı?” Tereddütsüz, “Hayır” dedi. Vallahi bu kez haklıydı. Laiklik tehlikede değilse, irtica tehlikesi de yoktur değil mi? Mantıklı!

***

Peki, bunlar nasıl oluyor da parti içinde rahatsızlık yaratmıyor? Almanya’daki beyanları hem parti yönetiminde hem de CHP tabanında geniş bir tartışma başlatmıştı, hatırlıyorum. Bunda, laiklik açıklamaları ile içki içildiği gerekçesiyle Tophane’deki sanat galerisinin açılışına düzenlenen saldırıya ilişkin haberlerin gazetelerde yan yana yer almasının etkisi vardı yalnız. Bir avuç gerici içki içiyorlar bahanesiyle Tophane’deki sanat galerisini basmıştı. Olayın laikle ilgisi olmadığı, abartıldığı kanısında olan iki kişi vardı. Biri oydu, ikincisi Baskın Oran!

Baskın olayı parti MYK’sında tartışıldı. Partililer liderlerinin özellikle Almanya beyanın düzeltilmesi gerektiği kanısındaydı. Parti içinden ve kamuoyundan gelen “laiklik” konusundaki eleştirilere, Cumhuriyet gazetesi aracılığı ile yanıt verdi: “Bizim laikliğe yönelik duyarlılığımız bilinir. Bunda hiçbir değişiklik yok. Ancak ‘laiklik elden gidiyor’ politikası izlemek doğru bir yaklaşım olmaz. Böyle bir yaklaşım, ‘Türkiye’de laikliğin son derece kırılgan olduğu’ gibi bir algı yaratır. Hâlbuki Türkiye’de laiklik çok köklü bir yere sahiptir. Böyle bir iki saldırıyla ortadan kaldırılamayacak kadar güçlüdür. Türkiye bunları aşabilecek noktadadır” dedi. Bunu söylerken tek bir dayanağı vardı; AKP yumuşamıştı. Bunu gerekçelendirmek için, Anayasa Mahkemesi’nce görüşülen AKP kapatma davasına dikkat çekerek, “Anayasa Mahkemesi’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğunu tespit etmesinden bu yana AKP tüm kararlarında ve politikalarında çok dikkatli bir tutum sergiliyor” dedi. AKP’nin laiklik karşıtı olarak değerlendirilebilecek adımlarının da en yakın takipçisinin yine CHP olacaktı. Bu konuda ciddi bir sorun yaşanması durumunda partisi “gereğini” yapacaktı.

Vallahi ne diyeceğini şaşırıyor insan. O derece kıvrak mevzu laiklik olunca.

***

Hâlbuki bu sözleriyle kamuoyu oyalama-uyutma çabaları içindeyken AKP Genel Başkanı laiklik için tehlike alarmı veren oldukça etkileyici bir külliyat biriktirmişti. “Elhamdülillah şeriatçıyız” demişti 1994’te, “Yılbaşına karşıyım” diye ilave etmişti. Ayrıca “Bütün okullar İmam Hatip yapılacak”tı Allah izin verirse. Nitekim verdi! “İçki yasaklansın”, “Sadece imamlar resmi nikâh kıysın” demişti iki yıl sonra. İçki yasağı yarı yolda, imama nikâh kıyma yetkisi mecliste.  “Ben Millet Meclisi’nin de dua ile açılmasından yanayım” demişti 1996’da, artık dualarla açılıyor. “Cumhurbaşkanı’nın imam hatipli olacağı günler yakındır” demişti aynı yıl, artık aday olmak için imam hatip şartı var. “Ekmek için Ekmeleddin” skandalını hatırlasanıza…

Fakat hakkını yemeyelim, laiklik konusunda onunla aynı rahatlık içindeydi “reis”imiz. Şöyle dedi; “Bir tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye, millet isterse tabii ki gidecek be!” Zaten “Ben Müslümanım diyenin aynı zamanda laikim demesi mümkün değil”di.

Önce 15 Temmuz, sonra 16 Nisan referandumu ile laikliğin son kalıntıları da kazındı. AKP usuldan şeriat düzenine geçmenin eylem ve söylemleri içinde artık.

Peki, bu arada ne yapıyor beyefendi? Laiklik tehlikede dememeye devam ediyor. Tarikatlar siyasallaşmamalıymış! Nakşibendî tarikatı müridi Turgut Özal’a, İskenderpaşa Dergâhından Recep Tayyip Erdoğan’a söylüyor bunu. İlahi, 200 yıldır siyasetin içinde tarikatlar. 1826’dan beri paralel devlet olarak paralel paralel geçinip gidiyorlar. Bir tarikat devleti artık devlet, yandaş imam ağzıyla konuşan Binnaz Toprak ne bilsin!

***

CHP’nin politikası 60 yıldır belli; DP-AP imam hatip açarak oy mu kazanıyor, biz daha çok açalım. AP kuran kursu mu açtı, biz daha çok açalım. AKP çarşafı mı kullanıyor, biz de çarşaf açılımı yapalım, çarşaflıya rozet takalım. AKP türbanı kaşıyarak oy mu topluyor, biz de türbanı savunalım. AKP cemaatlerden kuvvet mi alıyor; biz de cemaatlere saygılı olalım. AKP Fethullah’la işbirliği mi yapıyor; biz de yaltaklanalım…

Bu konuda bir milim ilerlemiş değiller üstelik. Hem de 60 yılda olup bitene rağmen. Laik cumhuriyetin büsbütün tepelendiği günlerden geçerken, partisinin grup toplantısında çıkıp aynı ezberi tekrarladı; "Biz eğitim dedikçe, 'imam hatiplere karşısınız' dediler. Açan parti biziz, karşı çıkmıyoruz."

İşte çarşafa parti rozeti takma şaklabanlığı ile başlayan, “laiklik tehlikede değildir” tuhaflığı ile ilerleyen, “türban sorununu biz çözeriz” cahilliği ile nihayet bulan bir siyasi körlüğün geldiği yer. Sonuç ortada. Laiklik büsbütün tepelendiği için bir tehlike de kalmadı ortalıkta. Bu karanlık tarihin sorumluluğu AKP’den çok, beyefendinin üzerindedir.

“Tayyip Erdoğan’ın eline silah vermeyelim” diyerek kimseyi kandıramaz artık. Çünkü Tayyip Erdoğan’ın elindeki silah bizzat beyefendinin kendisidir!

O zaman son kez hep birlikte; Geliyor kılıçdar kılıçdar kılıçdaroğlu!