'Sosyalizm bir başka toplumsal düzen, bir başka program, bir başka siyaset anlayışıdır ve hepsini olabilmek için de işçi sınıfı ve emekçi halkın dünya görüşü, hareketi ve örgütüdür.'

Sosyalist sol nedir, ne yapar?

Galiba sosyalist solun bir bölümü, sosyalizmi bir yedek güç olarak görüyor... 

Eskiden, yani Türkiye solunun en geniş etkiye kavuştuğu dönemlerde, kuşaklarla konuşursak, 47’liler ve onlara göndermeyle 57’liler zamanında, tersine, sosyalizmin yedek güçlerinden söz edilirdi. Daha eskilerden de örnek buluruz; Hikmet Kıvılcımlı’ya göre Şark yani Kürt ulusal dinamiği sosyalizmin ihtiyat kuvveti, yedek gücüydü. 

En azından dilimiz böyleydi. Bizim tarihsel bir misyonumuz vardı. İşçi sınıfı iktidara adaydı. Sosyalizm bir toplumsal programdı… 

Şimdi sosyalizm yedek güç ilan ediliyor! 

Başkaları da bizi yedeklemek istese, anlayacağım. Lakin sosyalistlerin bir bölümü sosyalizmi yedek güç sayıyorsa ne yapacağız?

Şöyle ki, sosyalist sol, kendi asli görevleri, hedefleri üstünden değil, başkalarını nasıl etkileyeceği üstünden işlevlendiriliyor. O zaman da işimiz, bizim olmayan misyonların düzeltilmesine indirgeniyor. 

Sosyalizm nedir? Sosyalizm sosyal-demokratlara çıkartılmış bir “doğru yola gelin” davetiyesi midir? Var olanın eleştirisi sözü bu kadar da yanlış anlaşılmış olabilir mi? Hayır, sosyalizm başlı başına bir alternatiftir. Biz tashihçi değiliz; işçi sınıfı da dünyayı değiştirecek olan temel güç.

Burada sosyal-demokrasinin ne de çok bozulduğunu anlatmayacağım… Sosyal-demokrasi zaten bozuk bir akımdır. Tarihsel misyonu, içinden yükselip tepesine çıktığı işçi sınıfını kapitalist düzene razı etmektir. İkna demişsek, bu yolda işçi sınıfını sopalamaktan veya sopalanmasına cevaz vermekten de geri durmaz… Bugün bu akım bütün versiyonlarıyla liberalizm tarafından formatlanmış bulunuyor. Versiyonlardan bir bölümü milliyetçiliğe diğer bölümü küreselciliğe, kimileri sağ demokratlığa başkaları radikal demokratlığa kaymış olabilir. Sonuç olarak geleneksel bozuk karakter, çağdaş biçimler altında yenilenip duruyor.

Sosyalizm bunların hiçbirini düzeltmeye yönelik bir akım değildir. Sosyalizm bir başka toplumsal düzen, bir başka program, bir başka siyaset anlayışıdır ve hepsini olabilmek için de işçi sınıfı ve emekçi halkın dünya görüşü, hareketi ve örgütüdür. 

Yeri gelmişken, sosyalizm tabii ki başkalarını düzeltmeye de yarayabilir. İşçi sınıfı güçlendikçe, sosyal-demokratlar ve hatta onların da sağındaki oluşumlar bu faktörü dikkate almak zorunda kalırlar. Kendilerine çeki düzen verirler… Ama bu, olsa olsa bir yan üründür ve ancak bu düzeni yıkıp yerine bir işçi emekçi cumhuriyeti kurmayı amaçlayan sosyalist yükseliş tarafından dayatılabilir. 

Eğer sosyalist hareket köklü bir dönüşümün, adını koyalım, devrimin yolunu aramıyor ve bunu zorlamıyorsa böyle bir yan ürün de olmaz. Devrimci yükselişin siyaseti sola çekmesi biçimindeki bir olgu ile burjuva restorasyon tamamen farklı süreçlerdir. 

Birincisi belli; emek talepleri öyle yükselecek ki, kimse göz ardı edemeyecek ve sermaye düzeninin egemenleri emekçilerle yeni bir denge kurmak zorunda kalacak. Tabii sosyalizmin oluşturduğu bu basınç gerçek bir devrim tehdidi haline dönüştüğünde aynı egemenlerin geri çekile çekile uçurumdan yuvarlanacaklarını kimse zannetmesin. Taviz ve denge politikası, o an yerini karşı-devrimci huruç harekâtına bırakır. O nedenle yükselen emekçi halkın ve sosyalist hareketin, reformları biriktire biriktire dünyayı değiştirmesi biçiminde bir yol gerçek dışıdır. Sınıf mücadelesi asla düz bir hat üstünden gelişmez… Neyse, dağıtmayalım, bugün Türkiye’de emekçiler ve sosyalizm karşı tarafı sistematik biçimde geri adımlara zorlayan bir basınç üretememektedir. Üretemiyoruz…

Dolayısıyla ikincisine, yani restorasyona geçebiliriz; ki bugün gündemde olan budur. 

Türkiye burjuvazisine kısıtsız bir talan olanağı armağan eden AKP’nin şekillendirdiği yapı içinde var olmak ve yürümek bayağı güçleşti. Kapitalizmin güven içinde sürdürülebilmesi için sermaye sınıfında, emperyalist kurumlarda, devlet mekanizmalarında bir restorasyon seçeneği gündeme çoktan gelmiş bulunuyor. Restorasyon, siyasetin sola kaydırılması ile betimlenebilecek bir olgu değildir. Kapitalist düzenin çürüyen temellerinin sağlamlaştırılması programı, binanın sola bakan cephesine karanlık bir duvar örmeyi içermektedir. Eski ve yeni versiyonlarıyla sosyal-demokrasi işte o duvardır. Sosyalizm bu duvarı düzeltmeye çalışmak değildir. 

Ancak bu restorasyon seçeneği dönemin ve ülkenin özgün koşullarında tarihsel bir hesaplaşma biçimine bürünmektedir. Sözü geçen duvardan parça kopartmak bu hesaplaşmanın gündemindedir.

Peki, sosyalist sol tam olarak ne yapacaktır?

Sosyalizm eğer başka akımların düzelticisi olarak algılanıyorsa bu sorunun yanıtı ona göre oluşur. Sosyal-demokratlara olmadık payeler dağıtılır, onlarsız demokrasiye geçilemeyeceği, onlarsız halka ulaşılamayacağı düşünülür… Yedek güç olunur.

Eğer sosyalizm baştan aşağı yeni bir düzen anlamına geliyorsa, o zaman emekçi halkın yakınlaşan tarihsel hesaplaşmada yerini almasına odaklanırız.