'Lenin’i ve Leninizmi hatırlamak gerekiyor. Sosyalizmin güncelliğinde, devrimin meşruiyetinde, işçi sınıfının tarihsel misyonunda, öncülük ve öncü partide ısrar gerekiyor.'

Lenin'i hatırlamak

Sosyalizm Aydınlanma’nın ve burjuva devriminin en parlak çocuğu olarak bundan iki yüz yıl önce rüştünü ispatlamıştı. Bu büyük ideolojik ve politik akım, kısa sayılacak bir süre içinde Marksizm tarafından biçimlendirilecekti. Ancak 1848 ve 1871 hamleleri modern sosyalizmin iktidarıyla sonuçlanmayınca elimizde sosyal-demokrasinin edindiği kazanımlar kaldı. 

Daha doğrusu öyle olduğu zannedildi. Gerçekte elimizde hem kapitalizmin hem de işçi sınıfı hareketinin krizi kalmıştı. 

Avrupa’da sosyal-demokrat işçi sınıfı devrimci enerjisini çoğaltmayan bir büyüme, yani hantallaşma yaşadı. Sosyalizm acil bir çözüm yolu olmaktan dönemsel olarak uzak düşerken emperyalist kapitalist rekabet dünyayı kan gölüne çevirdi. 

Uluslararası işçi sınıfı ve sosyalizm 20.yüzyılın ikinci yarısında yeniden kazanımlarıyla anılır oldu. Ancak bir bütün olarak hareket bir kez daha hantallaşmış, enerjisini yitirmişti. Bir dizi ülkede işçi sınıfı düzen içinde yerel yönetimlerden sendikalara, sosyal güvenlik haklarından artan gelir düzeyine kadar anlamlı bir alanı elinde tutuyordu. Başka bir dizi ülke halk mücadeleleri ve Sovyet dayanışmasıyla emperyalist bağımlılık zincirlerini kırmıştı. Sosyalist ülkeler topluluğu oluşturduğu eşitlik örneğiyle kapitalizmin emekçileri ezmesini, barış hareketiyle NATO saldırganlığını frenliyordu. Ancak hafife alınması imkânsız olan bu gelişme, sosyalizmin insanlığın sorunları için acil bir çözüm yolu olarak yükselmesi anlamına gelmedi. 

Bu iki moment iki büyük düğümlenmedir. Birincisinde düğümü bizimkiler, Leninizm çözdü. İkincisinde karşımızdakiler, neo-liberalizm. 

Marx’ın kapitalizmin tükenişinin zorunluluğunu henüz yükselişi sırasında saptaması, Marksizmin 19.yüzyılda sosyalizmi formatlamasının anahtarını içerir. Lenin’in tekeller çağını kapitalizmin son aşaması olarak yorumlaması, Marksizm-Leninizmin bu kez 20.yüzylda aynı işlevi üstlenmesinin kaynağıdır. 

Bugün dünya yeniden düğüm düğüm olmuş halde! 

1980’lerin 90’ların muzaffer neo-liberalizmi çoktan nefesini tüketti. İnsanlığa vaat ettiği ilerlemenin, kâr oranlarını yükseltmenin üstündeki örtüden ibaret olduğu açıklık kazandı. Barış koca bir yalan oldu. Emekçiler ağır bir yoksullaştırmaya maruz kaldı. 2008 krizi bir türlü geçmedi. ABD’nin yeni dünya düzeni çözüldü. AB’ye dair hayaller dağıldı. Sonuç olarak sosyalizm ve komünizmin ölüm ilanının geçersiz olduğu anlaşıldı. İnsanlık eşitlik ütopyasına her zamankinden daha büyük bir ihtiyaç olduğunu sezer hale geldi. Reel sosyalizme dönük karalamaların safsata olduğu büyük ölçüde açığa çıktı… 

Ancak asıl olması gerekenden, sosyalizmin yeniden acil bir çözüm yolu olarak ortaya çıkmasının uzağındayız.

Her şey gibi, bir toplumsal alternatif olarak, emekçi halkların kurtuluş arayışı olarak sosyalizm ve komünizm de düğümlenmeden payını alıyor. Bu koşullarda Lenin’i ve Leninizmi hatırlamadan olmuyor. 

19.yüzyıl sonunda sosyal-demokrasi kurumsal, büyük, ancak düzeni yıkamayacak kadar hantal olduğu için giderek onu aklamaya yönelen bir şemsiyeye dönüşmüştü. Bugünse ortada dünyanın her bir yöresinde başka niyetlere etiket olan bir 21.yüzyıl sosyalizmi var. 

21.yüzyıl sosyalizmi Avrupa’da AB’nin resmi muhalefeti oldu, NATO’yu akladı. Latin Amerika’da devrimci anti-emperyalist geleneği “gerçekçiliğe” çekti, kapitalist sistemin dışına taşmamanın adı oldu. Sınıf mücadelesinin yerini toplumsal kimlikler ve onların çoğu zaman fonlanan “hareketleri” aldı. İşçi sınıfının iktidar hedefi buharlaştı, onun yerini sınıflar üstü bir radikal demokrasi anlayışı doldurdu. Devrim siyasi bir eylem olmaktan uzaklaşıp romantizme indirgendi. 

Doğası gereği bu akım “yenilmiyor.” Hiç gerçek anlamda kazanmadığı, kapitalizmi tasfiye etmeyi denemediği, tersine onunla birlikte var olmayı seçtiği için yenilgi de tatmıyor. Bir bölgedeki yükselişi dumura uğrasa başka bir yerde kapitalizme insani tonlamalar yakıştırmaya, yeşil renkler eklemeye girişenler mutlaka çıkıyor. Düzenin çürümüş cildinin bu makyajları tutmayacağı açıklık kazandığında 21.yüzyıl sosyalizmi bakmışsınız bir etnik hareketin içinde yeniden doğmuş veya bu yağmacı kapitalizmi reformdan geçirme iddiasıyla seçimlerde başa güreşir olmuş… 

Lenin’i ve Leninizmi hatırlamak gerekiyor. Tekeller çağının bütün tarihsel ilerlemelerin, ilerici kazanımların, cumhuriyetçiliğin, bağımsızlığın, demokrasinin yadsınması, görülmemiş bir yozlaşma olduğu doğru olmaya devam etmekle kalmıyor, görse Lenin’i bile hayrete düşürecek boyutlar kazanıyor. Sosyalizmin güncelliğinde, devrimin meşruiyetinde, işçi sınıfının tarihsel misyonunda, öncülük ve öncü partide ısrar gerekiyor. 

Israr ediyoruz…