'Sıfırcı vekiller memleketten hayli kopmuş olabilirler ama ülkemizde aydınların, emekçilerin, öğrencilerin, Alevilerin, kadınların büyük çoğunluğu bu kepazeliğe pabuç bırakmayacak çoğunluktadır.'

Laiklik… Otur, sıfır!

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden bir yasa geçti. Diyanet Akademisi diye bahsi geçen yasanın tam adı “Diyanet İşler Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun”muş… 

Neden Diyanet’in daha da kurumlaşması için bir kararname yetmiyor da, Meclis’e yasa önerisi getiriliyor; bunu hukukçular konuşabilir. Meclis’in ne yapacağının ve ne yapmayacağının bir uzmanlık konusu olması, yasama organı denen bu yapının topluma yabancılaşmasının bir örneğini sunuyor bize. Seçmenin memleket yönetimiyle kurabileceği biricik bağ oy vermek deniyor, ama bu oyun sonucunda nasıl bir işlevin yerine getirileceğini halk bilemiyor. Uzmanlar tartışsın!

Diyanet İşleri Başkanlığını biliyoruz. Artık tarikatların şemsiye örgütüdür. Laikliğin tasfiye süreciyle alabildiğine geniş bir alana hükmetmesi amaçlanan bir şeriat kurumudur. Dinci gericiliğin ideolojik merkezidir. Kamu bütçesinin işgalcisidir. Kadın ve çocuklar üstündeki tahakkümün asli mekanizmalarından biridir. Aleviler, gayrimüslimler ve ateistlere karşı ayrımcılığın, nefret suçlarının üssüdür… Azı yok, fazlası var.

Bu koşullarda laikliğin temel taleplerinden birinin Diyanet’in feshi olması beklenir. Hal böyleyken Diyanet’in güçlendirilmesine karşı durmak ilkesel hale gelmiştir. AKP’ye muhalifim diye gezen sağcıların bile bu yapının güçlendirilmesine karşı bir şeyler yapması gerekir. 

Neden Meclis'e getirildiğini yalnızca uzmanların bilebileceği yasa tasarısı 14 Mart gece saat 10’da oylandı ve kabul edildi. Daha önce Genel Kurul'da CHP ve HDP adına yapılan konuşmalarda tasarı eleştirilmişti. 

CHP sözcüsü Yıldırım Kaya sol kökenli bir eğitimcidir. Tanımayanlar için; TÖB-DER’den, Eğit-Sen’dendir. Eğitim-Sen’in kurucu genel başkanıdır. ÖDP kurucusu ve yöneticisidir. Meraklılarının izleyip görebileceği gibi Kaya sert olmayan bir dille Diyanet Akademisi’nin “Tevhidi Tedrisat” yasasına, yani laiklikle doğrudan bağlantılı eğitimin birliği ilkesine aykırı olduğunu anlatmaktadır. Dilin yanı sıra içerik de sert değildir ve yeni bir eğitim kurumu oluşturmanın İmam Hatip Liseleriyle İlahiyat Fakültelerine “haksızlık” olduğunu vurgulamıştır, Yıldırım Bey. Buna göre “nitelikli bir din görevlisi yetiştirme politikası” ihtiyacı böyle karşılanmaz! Bu konuşma şeriatçı bir iktidara gösterilmesi gereken direnç namına bir cümle bile içermemektedir.

CHP’nin laiklikle fazla bir alışverişi kalmadığını öğrenmek için bu konuşmaya ihtiyaç yoktu. Ama Diyanet hakkında laik olmayan bir konuşmanın, eski devrimci, eğitimci bir sözcüye yaptırılması anlamlıdır.

HDP sözcülüğünü üstlenen Kemal Bülbül ise konuşmasını paylaştığı Twitter hesabında bayağı radikaldir: “Diyanet: Tekçi, inkârcı, asimilasyoncu bir kurumdur!” Başlık budur.

Radikal başlık atmak içeriği kurtarmaz, hatta bazen içeriğin kofluğunu örtmeye yarar. Bana sorarsanız, Diyanet’in çoğulcu olması memlekete verdiği zararları gidermeyecektir. Ama dahası, Bülbül’ün konuşması teolojiktir! Siyasetçi teolojiye, din hakkında içeriden bir tartışmaya dalarsa laiklikten uzaklaşır. Sabredip şu linki izleyenler bunu görecektir.

Yine tanımayanlar için; Kemal Bey de eğitimcidir. Yaşı birkaç yılla TÖB-DER’i tutmasa da, o da Eğit-Sen’den, Eğitim-Sen’den gelmektedir. Türkiye öğretmen hareketi doğası gereği laiktir ve kamu emekçileri örgütlenmesinin öncü ve en ağırlıklı damarı olmuştur. Bülbül, ek olarak Türkiye laisizmine özgün bir tarihsel arka plan sunan Alevi kimliğine de sahiptir. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanlığı ve Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreterliği yapmıştır. 

CHP gibi HDP’nin de laiklik biçiminde bir ilkesinin olmadığını biliyoruz. Ama Diyanet hakkında laik olmayan bir konuşmanın, eğitimci ve Alevi bir sözcüye yaptırılmasının bir manası olmalıdır. 

Tekrar eden bu anlamı, düzen muhalefetinin şeriatçılığın öncü kurumunun tahkim edilmesine karşı bir direnç göstermeme taahhüdü olarak okumayı öneririm... 

Kim bilir, konunun yasa tasarısı yapılıp Meclis'e getirilmesindeki maksat da bu mesajın alenileştirilmesiydi. AKP’nin eğitimciler, laikler ve Alevilerden, örtük bir teslim beyanı alması, Meclis'teki partiler arasında geçen bir itiş kakış sayılmamalıdır. 

Muhalefetin mesajı yerini bulmuş olsa gerek, Genel Kurul oylamasına AKP yüzde 75, MHP yüzde 63 oranında katılımla yetindi. İki partinin sayısı 243’de, yani azınlıkta kaldı! 

Sanmayın ki, laikliğe son saldırının püskürtülmesi için fırsat doğmuş oldu. Tersine böylece muhalefet, laikliğin üstünde tepinmeye ortak olma veya kenara çekilip saldırıya yol verme imkânını buldu!

CHP’den kabul oyu vermek üzere 22 kişi gelmiş toplantıya. Başka kimse yok! İYİP 12 evetle kayıtlara geçerken, HDP’den gelen 10 vekil, ne demekse, çekimser kalmışlar... Şeriatçılık emin ellerde olduğundan, gönülleri rahat, diğer sağcılar hiç gelmemiş… Bu arada, atlamayalım, TİP’in 4 vekili de katılmamış Genel Kurul'a. Velhasıl, ret: 0. Yazıyla Sıfır…  

Sağı geçelim; solcu sayılan, öyle rivayet edilen veya düpedüz sosyalist olanların Meclis notudur bu sıfır.

Lakin Türkiye halkı laiklikten “geçer” değil bayağı yüksek not alır. Sıfırcı vekiller memleketten hayli kopmuş olabilirler, ama ülkemizde aydınların, kentli emekçilerin, öğrenci gençliğin, Alevilerin, kadınların büyük çoğunluğu bu kepazeliğe pabuç bırakmayacak çoğunluğu oluşturuyorlar. Oluşturuyoruz. 

Bu büyük kitlenin düzen siyasetinde temsil edilmeyişine üzülmeyi bıraksın herkes. İş başa, halkın örgütlenmesine düşmüştür. Başka yolu yoktur.