Aktronotumuzun miraçta ilk sözü “istikbal göklerdedir” olmuş. Sevinçliyiz ama yerde istikbal bırakmadılar, onu diyoruz…. 

İlahi Aktronot!

AKP, tanrısının izniyle, ilk Aktronotunu uzaya göndermeyi başardı. “Aktronot”, Astronota denk geliyor, uydurdum, bu ilahi göreve bizim de katkımız olsun. Yalnızca Aktronot mu? Mevzu “göğe yükselmek” olduğuna göre yolculuğa da kısaca “miraç” diyebiliriz, sakıncası yoktur. Miraç, sözlük anlamıyla, “merdiven, yükselme aracı” demek. Tahmin etmişsinizdir, Kuran’da yeri var. Yükselmek için, haliyle, “göğe dayalı bir merdiven” gerek. Peygamber, tabii merdivenle, birkaç kez gidip gelmiş, tanrısıyla buluşup çeşitli konularda emirler almış orada yazılanlara göre. Ancak merdiven uzay yolculuğu için tek başına yeterli değildir. Önce Burak’la, cennetten ithal edilmiş katırla eşek arası bir hayvandır, ver elini Mescidu’l Aksa. Sonra merdivenle göğün yedinci katına. Oradan Cebrail’in kanatlarına aktarma. Dördüncü ve son araç uçan döşek. Anladığım kadarıyla uçan halının lüks versiyonu bu. Yatarak yolculuğa müsaittir. 

Merdiven bu anlatıdaki en gizemli araçtır. Ne olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz versiyonu “SpaceX” adını taşıyor. Space Exploration Technologies Corporation, Uzay Keşif Teknolojileri Şirketi, ABD’de mukim bir uzay taşımacılığı şirketi. 2002 yılında Tesla Motors şirketinin “CEO'su” Elon Musk tarafından kuruldu. Elemanın parası boldu, fantezileri vardı, Mars'ı kolonileştirmeyi hayal ediyordu. Henüz hayallerine ulaşabilmiş değil ama ücreti mukabili isteyeni uzaya çıkarabiliyor. İlk miracımızı onun merdivenine borçluyuz. 

Bu yeni nesil merdivencinin tek numarası nereye harcayacağını bilemeyecek kadar çok parası olması değil yalnız. Bolivya’da darbe şakşakçılığı yaptı mesela. Otomobillerinin pillerinin ham maddesi lityum oradaki madenlerden geliyordu ve solcu iktidar madenleri kamulaştırmaya kalkışmıştı. “Kime istiyorsak darbe yaparız” diyebilecek kadar yüzsüzdü. İşçi düşmanıydı, sahibi olduğu ve yönettiği fabrikalarda sendikalı olmak yasaklanmıştı. ABD uzay faaliyetlerini özelleştirdi, bu hırslı ve görgüsüz milyardere teslim etti. AKP de yoksul halkımızın 55 milyon dolarını sırf parti propagandasına dönüştüreceği bir turistik gezi için bu elemana aktardı. Çarp 55 milyon doları 31’le; tam 1 milyar 705 milyon Tayyip Lirası demek bu. Yoksul halkımız için büyük, ona tebelleş olmuş yağmacılar için küçük bir para. İlk Aktronotumuzun miraç bedelidir.  

***

Yani ücretini ödedin mi seni uzaya çıkarıp aşağıya baktıracak bir Amerikan şirketi var artık. Paran varsa gidersin, ister miraca çıkarsın ister manzara dikizlemeye. Muradının ne olduğu ayrı konudur. 

Bizden önce gidip tavaf edenler var uzay boşluğunu. Suudi prensi Sultan bin Selman bin Abdulaziz, 1985'te, ABD'nin organize ettiği bir misyona katılarak uzaya çıkan ilk Arap-Müslüman olmuştu. Sultan bin Salman, 1985 yılında yanına Kuran’ını da alıp Amerikan mekiğiyle uzaya gittiğinde hem Suudi haberleşme uydusunun yörüngeye girişini yakın mesafeden izlemiş hem bilimsel deneyler yapmış hem de dinin kerterizi olan hilali yakından görüp fotoğrafını çekmişti. 

Dünyanın düz olduğunu ileri sürüp tersini iddia edenleri sapık ilan eden Suudi Şeyh Abdülaziz bin Baz o vesileyle geldi gündeme. Eleman Güneş’in hareket halinde olduğuna, Dünya’nın dönmediğine ve gezegenlere gitmenin mümkün olmadığına dair “gözleme dayanan” nakli ve ilmi kanıtlar bulmuştu. Suudi Krallığı Bilimsel Araştırmalar Kurulu Başkanlığı yapmış bulunan Bin Baz’a göre, Dünya dönmüyor, sabit duruyor, Güneş ise sürekli yer değiştiriyordu. Bunun tersine inanmak ise küfür ve sapıklık anlamına geliyordu. Bu kişiler tövbe etmedikleri takdirde katledilmeleri vacip oluyor, mal ve mülklerinin de kamu hazinesine devredilmesi gerekiyordu. “E gittiler işte kör müsün” dediler. Kördü. Gözlemlerini kör kör yapmıştı.  

Miraç yolcusu Prens Sultan bin Salman, gitmeden önce bizim kör gözlemcinin kapısını çaldı. Miraca çıkınca orada kıbleyi nasıl bulacağını, nasıl abdest alacağını, namaz vakitlerini nereden-nasıl anlayacağını, yerçekimsiz ortamda nasıl secdeye varacağını sordu. Öyle ya, uzay gemisi 24 saat içinde dünya çevresinde 16 kez dönüyor. Her 90 dakikada bir güneş doğup batıyor. Bu durumda namaz vakitlerini günde 80’e mi çıkarmak gerekecek? Şeyh Bin Baz hükmünü çoktan vermişti, “uzayda namaz sorunu olmaz, çünkü hiçbir şey yeryüzünü terk edemez” deyip, kestirip attı. 

E merdiven dikilmiş, parası ödenmiş, Şeyh Din Baz itiraz etse ne etmese ne? Hazır gitmişken Arabsat’a ait haberleşme uydusu yörüngeye yerleştirildi. Dünya dönmüyor diyen Şeyh Din Baz’a inat, Suudi prensi de uydusu ile birlikte yuvarlak Dünyanın yörüngesinde dönmeye başladı. 

Sonra İran kökenli Amerikan vatandaşı Anuşeh Ensari, Rus Soyuz aracıyla Uluslararası Uzay İstasyonu’na ayak bastığında, uzaya giden ilk Müslüman kadın ve ilk İranlı unvanını kazandı. Tabii o da uzay turisti olarak.

Sultan bin Selman bin Abdulaziz’in miracından 30 küsur yıl sonra, 2017'de, kadınların bir erkek eşlikçi olmadan araba kullanmasına ve yurtdışına seyahat etmesine izin verildi Suudi Arabistan’da. Sonra bu özgürlüğü perçinlesin diye parasını bastırıp bir kadını da miraca yolladılar. İddi o ki bu atakların nedeni Suudi Arabistan'ın Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın “katı imajını” kırmaya çalışması. Bu amaçla futbol işine de girdiler malum, bizim Süper Kupa gösterisini parayı bastırıp aldılar. Ellerinde patladı yalnız, tanrıları beterinden korusun!

***

Tabii yobazlık İslam’a has bir eğilim değil. Uzay yolcularının çoğu dindar kimseler. Aralarında Dünyayı uzaydan görünce inançlarının perçinlendiğini söyleyenler var. 1968’de astronot Bill Anders, Jim Lovell ve Frank Borman Ay yörüngesindeyken Tekvin'den parçalar okudu. Presbiteryen olan Apollo 11 astronotu Buzz Aldrin, kilisesinin sağladığı bir kiti kullanarak yaptı ibadetini. Astronot Şeyh Muszaphar Shukor yolculuğundan önce, Malezya Ulusal Fetva Konseyi'nden uzaydayken ibadetini nasıl yapacağına değin fetva istedi. Üşenmediler, oturup fetva hazırladılar. Yalnızca Hıristiyanlar veya Yahudiler değil Müslümanlar da yerçekimsiz ortamda namaz kılmak gibi dini yükümlülüklerini yerine getirmek için çabalayıp duruyor. Öyle ya nereye, hangi yöne secde edeceksin? Din düz dünyada icat edilmiştir çünkü. Uzayda dengesini yitirmesi, boşluğa düşmesi kaçınılmazdır. 

Delikanlım!.
İyi bak yıldızlara,
onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..

Delikanlım!.
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir…

Diyelim ki bastırdın parayı gittin, uzaya-yıldızlara gitmek değil, yıldızlı kafalara sahip olmak asıl mesele. 

***

Uzay gezginine İngilizce “Astronot”, Rusça “Kozmonot” deniyor. Bu iki kelime, Yunanca astron-yıldız ve kosmos-evren kelimelerinin nautes-denizci kelimesiyle birleşmesinden oluşuyor. Çincede “Taykonot” yerleşmiş. Türk Dil Kurumu, 2005’te, “astronot” sözcüğü için “gökmen” ve “uçman” sözcüklerini önermişti. Aşırı Türkçe buldu inançlı iktidarımız. Birkaç yıl önce miraçcılardan biri Arapça-Farsça kökenli “fezagir” sözcüğünü buldu büyük bir sevinçle. Fezaya girersin girmesine de önce ücretini ödeyeceksin. Teknolojiyi, bilgiyi üretmeden dili de üretemiyorsun demek ki. Haliyle 1 milyar 705 milyon liralık bir Turist Ömer hikayesi elimizdeki. Demem o ki bizim “Aktronot” hepsinden daha uygundur mevzuya.  

Bizim Aktronot, Suudi meslektaşı gibi Diyanet için de deney yapacak mı bilmiyoruz ama diyelim yaptı, uzaydan dünyaya baktı, bir de ne görsün; siyasal İslam, gericilik, dinbazlık, hırs, kapitalizm, savaş, açlık hepsi hikâye. Samanyolu gökadasının kıyısında önemsiz küçük bir yıldız olan 8 milyar yıl yaşındaki Güneş galaksideki 200 milyarı aşkın yıldızdan biri. Samanyolu galaksisi etrafında saatte 828 bin kilometre hızla dönüyor ve bir turunu 250 milyon yılda tamamlıyor. Kendi ekseni etrafında saatte 70 bin km hızla dönüyor ve bu hıza rağmen bir turunu 25 günde tamamlıyor. O Güneşin etrafından dönen mütevazı gezegenlerden biri olan ve kutsal kitapların birkaç bin yıl ömür biçtiği genç Dünyamız yaklaşık 4-5 milyar yıl yaşında. Yüzümüzü evrene çevirdiğimizde aşağı yukarı 10 milyar ışık yılı derinliğinde bir alana bakıyoruz ve muazzam bir sonsuzluğun ortasında buluyoruz kendimizi. Evrenin milyarlarca ışık yılı ötesinde bir yerde yeni bir hayat filizleniyor, milyarlarca ışık yılı berisinde var olan bir başkası kendi üzerine çöküp yok oluyor. Var olan yok olmayı, yok olan var olmayı hak ediyor. Eskiyen, çürüyen düşüyor, taze olan, yenilenen yükseliyor. Demem o ki uzaya bakınca ve uzaydan bakınca yeryüzündeki insanların tamamı birbirine benzer, birbiriyle eş. Bu küçük kürede insanca yaşayabiliriz demek bu. Yüzümüzü “doğan” Güneşe dönebiliriz, aydınlanabiliriz ışığında. Yıldız tozlarıyız nihayetinde, içimizde sonsuz evrenin sırları ve gücü var.

Aktronotumuzun miraçta ilk sözü “istikbal göklerdedir” olmuş. Sevinçliyiz ama yerde istikbal bırakmadılar, onu diyoruz…. 

Delikanlım, iyi bak yıldızlara. Yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir. Delikanlım, aç kafanı, bırak ışık girsin içeri!