Türkiye’de hilafet çağrısı, Kurtuluş Savaşı ile Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı olmak anlamına gelmektedir.

Hilafet çılgınlığı!

Kimileri, bir yerlerden işaret aldıklarından mı, “Gün bu gündür” dediklerinden mi nedir, hilafet çağrılarını ve gösterilerini yoğunlaştırmışlardır.

Bilindiği gibi, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Müslümanların siyasi/dini liderliğini yapmış kişilere halife denmektedir. Ancak halifelik, dinin Müslümanlar arasında birlik/kardeşlik/dostluk sağlayacak şekilde öğretilmesine, anlaşılmasına ve uygulanmasına yarayan içerikte işlev görmemiştir. Hz. Muhammed’in ölümünden sonra ilk halifenin belirlenmesinde bile akıl-almaz oyunlar oynanmıştır. Hz. Muhammed’in halife olarak işaret ettiği Ali cenaze işleriyle uğraşırken, alelacele yapılan seçimle Ebubekir (632-634) halife olmuş, Müslümanlar arasında ilk köklü ayrışma yaşanmıştır. İlk dört halifeden Ebubekir ile Ömer Hz. Muhammedin kayınpederleri, Osman ve Ali ise damatlarıdır. Ömer (634-644), Osman (644-656) ve Ali (656-661) halifelikleri sırasında Müslüman muhalifleri tarafından öldürülmüşlerdir.

Şam valisi ve Osman’ın kuzeni Muaviye, Ali’nin halifeliğine karşı çıkınca aralarında kanlı savaşlar olmuştur. İlk savaş, Hz. Muhammed’in dul eşi Ayşe taraftarlarıyla 8 Aralık 656’da yaşanan Cemel Savaşıdır. Ardından 26–28 Temmuz 657 günlerinde Muaviye kuvvetleriyle yapılan Sıffın Savaşında 70 bin kadar Müslüman ölmüştür. Muaviye’nin komutanı Amr bin As savaşı kaybedeceklerini anlayınca, Kuran yapraklarını mızraklarının ucuna taktırınca, Ali’nin askerlerinin önemli bir bölümü Kuran’a karşı savaşmayı reddetmiştir. Bunun üzerine halifelik sorununun çözülmesi için hakeme gidilmesine karar verilmiştir. Kararın hakeme bırakılmasına karşı çıkanlar (Hariciler), Ali’den ayrılmıştır. Ali, 658 Temmuzunda Nehrevan Savaşında Haricilerle çarpışmıştır. Hakemler 659’da bir araya gelmiş, Muaviye’nin hakemi Amr bin As, Ali’nin hakemi Ebu Masa’yı, “Gel her ikisini de azledelim. Halk, güvenilir bir başkasını halife seçsin” diyerek ikna edip kürsüye önce onu çıkarmıştır. Ebu Musa, anlaşma gereği, halifeliği Ali’den aldığını söylemiştir. Sıra Amr bin As’a geldiğinde ise, “Ben de Ali’yi azlettim ve Muaviye’yi halife tayin ettim” deyince halifelik sorunu devam etmiştir. Ali öldürülünce, taraftarları Ali’nin büyük oğlu ve Peygamberin torunu Hasan’a bağlılık yemini etmiştir. 661 yılında Muaviye ile Hasan arasındaki savaşta sonuç alınamaması üzerine, savaşta yaralanmış olan Hasan, “halifeliğin babadan oğula geçmeyeceği ve halifeliğin saltanata dönüştürülmeyeceği” konusunda yapılan anlaşma üzerine halifeliği Muaviye’ye bırakmayı kabul etmiştir. Yine de Hasan 671 yılında zehirlenerek öldürülmüştür.

Emevi devletini kuran Muaviye’nin 680’de ölmesi sonrasında oğlu I. Yezid’in halife ilan edilmiştir.  Ali’nin oğlu Hüseyin bu durumu kabul etmemiştir. Hüseyin, kendisine biat edenlerin daveti üzerine Küfe’ye giderken, Yezid kuvvetlerince 72 taraftarı ile birlikte Kerbela’da öldürülmüştür. Kerbela’da öldürülenler arasında, Hüseyin’in büyük oğlu ile altı aylık oğlu, sancaktarı olan üvey kardeşi ve Hasan’ın oğlu da vardır.

Abdullah bin Zübeyr’in isyan etmesi üzerine, Yezid’in ordusu 683’te Medine’yi talan etmiştir. Yezid 864’te ölünce, Abdullah bin Zübeyr, Mekke’de halifeliğini ilan etmiştir. Halife Abdülmalik’in Hicaz’a gönderdiği askerler, 692’de Kabe’ye ve hac için orada bulunanlara saldırmış ve de Abdullah bin Zübeyr’i öldürmüştür. Emevi devleti zamanında, Müslümanlar arasında isyanlar ve savaşlar devam etmiştir. Akraba olan halifeler arasında bile olaylar yaşanmıştır. Örneğin III. Yezid, amcası halife II. Elid’i öldürtüp halife olmuştur. II. Mervan, Şam’ı kuşatıp yeğeni olan İbrahim bin Velid’den halifeliği almıştır.

Ebu Müslim Horasani’nin desteklediği Ebu’l Abbas Seffah, 747’de başlayan savaş sonunda Emevi devletini yıkıp 750’de Abbasi devletini kurmuş ve halifeliği eline geçirmiştir. Bu halife bütün Emevi hanedanı mensuplarının öldürülmesini emretmiştir. Bu katliamdan kaçanlar İspanya’da Endülüs Devleti’ni kurup kendi halifelerine biat etmişlerdir. Endülüs Emevilerinin halifesi III. Hişam 1031’de ölünce, Endülüs topraklarında çok sayıda devletçikler oluşmuştur. Endülüs’te yeniden birlik sağlandığında, karışıklıklara neden oldu gerekçesiyle hilafet uygulamasına son verilmiştir.

Abbasi döneminde yaşanan isyanlarla Müslüman devletlerin birbirleriyle yaptıkları savaşlar da çoktur. Örneğin halife Seffah’tan sonra kardeşi Ebu Cafer el-Mansur halife olduğunda, amcası isyan etmiştir. Mansur, bu isyanı bastıran Ebu Müslim’i, 755’te davet ettiği makamında boğdurmuştur. Mansur, Sünni Hanefi Mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife’yi de 767’de işkenceyle öldürtmüştür. Abbasi halifesi Muktedir zamanında, 809’da Mısır’da Şii-Fatımi devleti kurulmuştur. Fatımiler de 909-1171 yılları arasında kendi adamlarını halife ilan etmiştir. Mısırda 1169’da yönetimi eline alıp Eyyübi devletini kuran Sünni Selahattin Eyyübi, Fatımi halifesi Azıd’ın 1171’de ölümü üzerine Abbasi halifesini tanımıştır.

Eyyübi devleti yıkılınca, 1250’de Mısır’da Memlük devleti kurulmuştur. 1258’de de, İlhanlılar Bağdat’ı işgal edip halife Abdullah Mustasım ile yakaladıkları hanedan mensuplarını öldürmesiyle Abbasi devleti de tarihe karışmıştır. Abbasi halifelerinden Zahir’in oğlu Ahmet Mısır’a kaçınca Memlük sultanı tarafından Müstansır adıyla halife ilan edilmiştir. Memlükler de, halifeler yalnız dini konularla ilgilenmişse de, İlhanlılarla ve iç isyanlarla mücadele etmişlerdir.

Yavuz Sultan Selim, 1517’de Ridaniye Savaşını kazanınca Memlük Devleti’ne son verip son Abbasi Halifesi El Mütevekkil’i İstanbul’a getirmiştir. Mütevekkil 1543’te Kahire’de ölünce Abbasi soyundan gelenler hilafet konusunda hak iddia etmemişlerdir. Bu nedenle hilafetin Osmanlıya geçtiği kabul edilmiştir. Ancak halifelik resmi olarak Osmanlı belgelerinde ilk kez Kırım konusunda Rusya ile 1779’da imzalanan Aynalıkavak Anlaşmasında yer almıştır.

Görüldüğü gibi İslam dünyasında aynı anda iki ve hatta üç halifenin görev yaptığı zamanlar olmuştur. Halifelik olması Müslüman devletlerin birbirleriyle savaşmasını önleyemediği gibi, dini, ekonomik siyasi ve toplumsal nedenlerle iç isyanların çıkmasını da engelleyememiştir.

Osmanlı halifeleri içinde de, taht için kardeşlerini, çocuklarını ve hatta torunlarını öldürenler vardır. Osmanlı halifeleri içinde görevden alınanlar, katledilenler, deli olanlar, şeyhülislamlarını ve vezirlerini öldürenler, eşleri dışında 5-10 cariyesi olanlar vardır. Halife olan padişahlar, Osmanlının Avrupa’nın hasta adamı olmasını önleyememiştir. Müslüman devletleri yenerek Arap topraklarına hakim olan Osmanlı, Arapların I. Dünya Savaşı’nda İngilizlerle işbirliği yapması üzerine o toprakları kaybetmiştir. Osmanlı padişahı VI. Mehmet Reşat’ın halife olması, Müslümanların birlikte hareket etmesine yetmemiştir. Bunun temel nedeni, geçmiş yüzyıllarda görüldüğü gibi halifeliğin, Müslümanları birleştirici bir işlev yüklenmesinden çok siyasal işlev görmesindedir.

Son Osmanlı padişahı halife VI. Mehmet Vahdettin de, bırakın Müslümanların birliğini korumayı, Müslüman Anadolu’nun ve İstanbul’un, I. Dünya Savaşı galipleri tarafından işgaline izin vermiştir. Bununla yetinmeyip işgalcilere karşı başlatılan Kurtuluş Savaşı’na bile karşı çıkmıştır. 1922’de saltanatın kaldırılması üzerine, İngiliz gemisiyle yurt dışına kaçmıştır. TBMM, Osmanlı hanedanına dokunmamış, Vahdettin’den halifeliği alıp padişah Abdülaziz’in oğlu ve Vahdettin’in veliahdı Abdülmecit efendiyi halife olarak seçmiştir. Ancak Abdülmecit de siyaset yapmaya kalkınca, TBMM, 3 Mart 1924’te hem halifeliğe son vermiş hem de Osmanlı hanedanının yurt dışına çıkarılmasını kararlaştırmıştır.

Halifelerle ilgili olarak yukarıda özetlenen tarihsel gerçekleri anımsayanlar için, hilafet çılgınlığını anlamak mümkün değildir. Halife varken kaybedilen Filistin ve Kudüs için hilafet çağrısı yapmak da, Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan halife padişaha hayranlık duyup hilafet çağrısı yapmak da anlamlı olmamaktadır. Üstelik İslam ülkelerinde bile halife yoktur. Türkiye’de hilafet çağrısı, Kurtuluş Savaşı ile Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı olmak anlamına gelmektedir.

Laiklik hakkında kahvede konuşan kişiyi tutuklatırken hilafet ve/ya da şeriat gösterisi yapanlarla hilafet sancağı açanlar karşısında kılını kıpırdatmayan AKP’nin sözcüsünün, “Hilafet diye bir gündemimiz yok” demesi, hiç de inandırıcı değildir.

[email protected]