Ve örgütleniniz. Yeni bir yıla sayılı günler kala, işçi sınıfı okyanusunun içinde bir damlanın bile, eğer örgütlü davranırsa hayatımıza bir ışık armağan edebileceğini yaşıyoruz.

Demek ki neymiş; sınıfa bakmak lazımmış…

Bekaert grevini biliyorsunuz; önceki gün soL’da Alpaslan (Savaş) yazmıştı: Hani şu lastik teli üretiminin aksamasının milli güvenlik sorunu oluşturacağını öğrendiğimiz fabrikada, Bekaert. Koca Cumhurbaşkanı grevi bu gerekçeyle erteledi ya… İsterseniz, başlarken bir de şu videoya göz atın: https://www.youtube.com/watch?v=onZAsOCQTEg&t=25s

Erteleme veya hukukun pratikteki işleyişine göre yasaklama… İyi de, bir grev nasıl yasaklanabilir? Fabrikada işçiler örgütlüyse, birlikte karar almışlarsa, işi bırakacaklarsa nasıl bir mekanizma onları, sadece kendilerine ait bir aracı kullanmaktan alıkoyabilir? Grev yasak! Bunu tebliğ etmek basit de, ya uygulaması? Tebligatın adrese ulaşması, kendi başına yaptırım oluşturmaz. Karar dediğin uygulanabilir olmalıdır. Yoksa bu bir tavsiye kararı olur. İçinde tehditler gizli olsa bile…

Tavsiye ve tehditlerin hayata geçirilip geçirilmeyeceği ayrı bir soru. Bunun yanıtı ise mücadelede gizli. Mücadelenin gücünü belirleyen temel faktör ise örgütlülük. Örgütlülüğün gücü mücadeleye girince anlaşılır.

  • Bekaert 400 işçinin çalıştığı bir fabrika. İşçi sınıfı okyanusunda bir damla.
  • O okyanusun, Türkiye işçi sınıfının büyük çoğunluğu sendikasız.
  • Sendikal hareketin ağırlıklı kesimi, bu ara asgari ücret pazarlığında gözlemlendiği gibi işçi sınıfının çıkarlarını temsil etmekten çok uzak.
  • İşçi sınıfı politik örgütlülük açısından da zayıf. Türkiye’de işçilerin yaygın biçimde düzenin değişmesinden yana politik mücadelelere katıldıkları bir gelenek bulunmuyor, en fazla dönemsel yükselişlerden söz edebiliyoruz.
  • Hal böyle olunca toplumun diğer kesimleriyle işçi sınıfı arasında güçlü dayanışma bağları bulunmuyor.

Fotoğraf bu. İsteyen fotoğrafa bakar, isteyen bugünkü durumun ancak öncü mücadelelerle, zorlamalarla değişeceğini de bilerek fotoğrafın ötesine. Yani ne yapılacağını birkaç satırda özetlediğimiz verili koşullar da belirlemiyor. Onlara bakılsa; grev yasaklandı! Ama bir de tavsiyeyi de tehdidi de elinin tersiyle itmek var. İtmeseniz karanlık durum sürüp gidecek. İttiğinizde bir ince ışık huzmesi aydınlatacak hayatlarımızı.

Lastik teli üretiminin durmasını milli güvenlik sorunu saymak kolay, fabrikaya zorla girip dediğini yaptırmayı denemek o kadar da kolay değil. İktidarın bunu denediğinde ne sonuç alacağı da, grevin toplumda başka hangi direnç güçlerini tetikleyeceği de önceden kestirilemez. Elbette AKP, sermaye ve iktidar sevdasında çılgınlığa pek yatkın bir partidir ve göze alacağı çılgınlıklar, şiddetin alabildiğine kullanılmasını da içerebilir. Ama bu durum 400 işçinin fabrikalarında izledikleri yolun bu koca memlekete örnek olacak bir yöntem sunduğu gerçeğini değiştirmez.

Türkiye’de düzen içi muhalefet akımlarının Bekaert’ten öğrenecekleri var. Anayasa’ya aykırı ama olsun’cu, atı alanın Üsküdar’ı geçtiğini kabul etmeye yazgılı, her güncel saldırıyı gelecekteki bir uzlaşma ihtimali adına kabule yatkın, çözümü sürekli ileri bir tarihe, seçime erteleyen muhalefet bütün kanatlarıyla bir enerji öğütücüsüdür. Grevi bugün ertelenen, çocuğunu bu sabah besleyememiş olan, şu an işsiz kalan, önümüzdeki hafta evini ısıtamayacağını bilen insanlara seçimi bekle demek ne büyük saçmalıktır! Seçimi bekle. Provokasyona gelme. Görevden alır, el koyar, yasaklar… Aman sakın, sen bekle, oyuna gelme. Seni sokağa dökmek istiyorlar…

Geçiniz bunları. Ve örgütleniniz. Yeni bir yıla sayılı günler kala, işçi sınıfı okyanusunun içinde bir damlanın bile, eğer örgütlü davranırsa hayatımıza bir ışık armağan edebileceğini yaşıyoruz. Birkaç yüz işçinin, provokasyona gelmeyip seçimi bekleyen düzen muhalefetine ve tüm topluma ders vermesi, rastlantı değildir. İşçi sınıfı böyle bir şeydir işte. Daha neler yapabileceğini anlamak için işçi sınıfımızı bir de örgütlüyken görmek gerekir.