Recep Tayyip Erdoğan yoksul halkı görmeyen, duymayan sermaye sınıfıyla aynı sınıfsal refleksleri göstermektedir ve bu açıdan gerçekten benzersiz bir temsilcidir.

Bir mafya kaç yoksula bedel?

Mafya bağlantısı ve akçalı ilişki iddialarına hedef olanların savunularına bakar mısınız! Otelin bilmem şu kadarlık faturasını kendi cebinden ödemiş. Sezon sonu indiriminden yararlanmış. Berikinin otomobili iddia edildiği kadar pahalı değilmiş de söylenenin üçte biriymiş. O işadamı mafya babasını tanımazmış, sözü edilen rakam olağan komisyon ve işlem harcamaları olabilirmiş. Falankeş bürokrat iki maaş alıyormuş sadece ve gelirinin toplamı şu kadardan fazla değilmiş…

Sayıları çarpıştırmaya gerek yok. Türkiye’de yoksulluğun artık yeni bir tanımı var. O haneye düzenli bir asgari ücret giriyorsa, ekonomik durum “idare eder” sayılıyor. Yeter ki hastalık falan olmasın… Söz konusu tutarın kaç kişiye bölündüğünün bir önemi yok. Bölme de dört işlemden biri sonuçta. Ve dahası düzenli geliri olmayan, ayın kaçında hangi aile üyesinin eline ne geçeceğinin bilinmediği, belki de bütünüyle borçla dönecek bir düzen. Aslında dönmeyecek yani! 

Dolayısıyla sayıların bir önemi, anlamı bulunmuyor. Yazıya gazete haberlerinden alıntı yaparak başlamış olsaydım, ne faydasını görecektik ki? Türkiye yoksullarının, yani nüfusun hatırı sayılır kısmının aktarılacak sayıları gözünün önüne getirmesi, aklında tutması, sıfırları karıştırmaması mümkün değil! Çalışmak temel insan etkinliğidir ve Türkiye nüfusunun bu etkinliğin kapsamına giren kısmı yarının altına çoktan düştü. Türkiye’de her üç kişiden biri işsiz. Kalanın içinde ne kadarına “bir işi var” dememiz mümkün; bilmiyoruz. 

Bir, asgari ücretin yaşamak için yeterli gelirin altında olduğu; iki, ücretler ortalamasının resmi asgari ücretin altında olduğu; üç, kayıtsız çalıştırılanların, göçmen işçiler, çocuklar, öğrenciler, emekliler gibi kategoriler hesaba katıldığında belki de kayıtlılardan fazla olduğu koşullarda “benim işim var” diye sevinecek kaç kişi var, dersiniz?

Bu koşullarda Türkiye egemenleri halka şöyle demiş oluyorlar: Benim otomobilim sadece senin hayal bile edemeyeceğinin bin katı; öyle iddia edildiği gibi milyon katı değil! Benim bir haftalık tatil masrafım senin on yıl hiç harcamasan biriktireceğin kadar değil, sadece yedi yılda hiç harcamasan biriktirebileceğin kadar! Benim pandemi döneminde içine sığdığım evim, senin baban var ya, onun köyü kadar sadece; daha da büyük olduğunu söyleyenler iftira ediyor!

Boyun Eğme gazetesi Tayyip Erdoğan’ın sözlerinden bir derleme yayınladı. Erdoğan Türkiye sermaye sınıfının sözcüsüdür. Serveti veya geliri hakkında “abartmayın, o kadar da değil” diyenlerin içinde bu sözcüyü sevmeyenler mutlaka vardır. Boğaz’daki yalısının bahçesinde mayoyla güneşlenen, kolej mezuniyetinden sonra İngiltere veya Amerika’da geçen yükseköğrenim zamanlarını özleyen zenginler fraksiyonu görgüsüz imamlardan ve onların reisinden haz etmiyorlar tabii ki. Ama bu sevda ilişkisinin seyri ve dozajı sözcülük kurumunu etkilemez. Recep Tayyip Erdoğan yoksul halkı görmeyen, duymayan sermaye sınıfıyla aynı sınıfsal refleksleri göstermektedir ve bu açıdan gerçekten benzersiz bir temsilcidir. Bakın Boyun Eğme’ye…

Sermaye sınıfı AKP’nin liderliğinde Türkiye emekçi halkına yabancılaşmış, ondan kopmuş, onu unutmuş, tanımaz olmuştur. Son günlerin mafyöz ve akçalı iddialarına konu olan ahlaksız sürü gökten düşmemiştir. Yargıcıyla, tüpçüsüyle, emniyetçisiyle, sivil toplumcu işadamıyla, gazetecisiyle ve Erdoğan aşkından Erdoğan nefretine kadar açılabilen geniş romantizm yelpazesiyle bu topluluk 21. yüzyıl Türkiye’sinin egemen güç profilini oluşturmaktadır.

İnsanlardan söz edebildiğimiz koşullarda bu bloğun egemen olma, karar verme, temsil etme ehliyeti söz konusu olamazdı. O nedenle toplumu insanlıktan çıkartmak için ellerinden geleni yaptılar. Zırvalarına önce kendileri inandılar. İşçi sınıfı bitmişti, sınıf mücadelesi bitmişti, komünizm ölmüştü, ulus devlet yurttaşlık hukukunu falan alıp gitmişti, tarihin bile sonu gelmişti! 

İnandıklarının hepsi yalan ve biricik gerçekleri bu topluluğun insanlığa düşman kesilmiş olmasıdır. Bu açıklığın giderek daha geniş kesimlerce algılandığını görüyoruz. Bu algı zamanla değil, hızla yayılacak. İnsanlık düşmanlarını sırtından atacak ve yoluna devam edecek.