Bütün bu rezervlerle, ben bu ara anketlerden süzülen iki sinyali anlamlı buluyorum. Birincisi AKP’nin önce gerileyip son dönemde toparlanması, ikincisi İyi Parti ile CHP arasındaki makasın daralması.

Anketler, sınıf mücadelesi ve CHP

Seçim anketi nedir? Teorik olarak en fazla, seçmenlerin anketin yapıldığı andaki eğilimini yansıtır. Pratikte ise anketi birtakım özel şirketler yapmaktadır. Özel şirket olarak esas amaçları para kazanmak olmalıdır. Öyleyse doğru sonuçlara ulaşmayı kârlılık kriteri koşullandıracaktır... Nezaketen “koşullandırmak” diyor, “belirlemek” gibi katı ve kaba çağrışımlı sözcüklerden uzak duruyorum.

Dahası, bu şirketler paralarını seçim olayının içindeki çeşitli taraflardan alırlar. Partiler olabilir, belirli anket sonuçlarının kamuoyuna yansımasından yarar uman başka odaklar olabilir, anket şirketi aynı zamanda partiler veya bu tür odaklarla içli dışlı olabilir… Böylece karşımıza para ilişkisinden daha karmaşık bir manipülasyon mekanizması da çıkmış olmaktadır.

Bu tabloya karşın araştırmanın çarpıtılmasının maddi kimi sınırları olduğunu da kabul etmeliyiz. Yani herhangi bir sonucu sadece parayla satın alamaz, manipülasyonla olmayanı olduramazsınız. Anket, bu hayli muğlak çerçevede gözlemcilere seçmenin olası davranışı hakkında bir şeyler söylemektedir.

Bütün bu rezervlerle, ben bu ara anketlerden süzülen iki sinyali anlamlı buluyorum. Birincisi AKP’nin önce gerileyip son dönemde toparlanması, ikincisi İyi Parti ile CHP arasındaki makasın daralması.

Ülkenin bin bir sorunu arasında bir hiyerarşi var. Uzunca zamandır, yoksullaşma başka herhangi bir başlık tarafından sarsılamayacak kadar ağırlık kazandı. AKP’nin altındaki zeminin bir süre yıpranmasının nedeni de kuşkusuz bu sınıfsal faktördür. İktidarın karşı projeleri, hızlı sonuç vermekten uzak oldukları ve bu zaten imkânsız olduğu için derde deva olmadı. Konuttu, yerli arabaydı, bunlar gösterişli ve etkileyici olsa bile patlaması olası balonlardır ve karın doyurmazlar. Ama şimdi, asıl beklenen düzlüğe geliyoruz. AKP’nin çarşıdaki yangını örtecek ölçüde para dağıtacağı, sorunları çözmeye kadir güçlü iktidar imajına daha da yatırım yapacağı, seçim öncesi son düzlük…

İşin ilginç tarafı, AKP, inandırıcı bulduğum anket verilerine göre bir süre düşmesinin ardından, asıl sonuç alıcı hamleyi yapmadan önce toparlanma evresine girmiş görünüyor. Burada bence belirleyici olan, muhalefetin Erdoğan’ın iki düzlemdeki ataklarını göğüsleyememesidir. Yani iktidarın kazanmasından ziyade düzen muhalefetinin kaybetmesinden söz etmek durumundayız…

Düzlemlerden birincisi, doğrudan doğruya yoksulluk konulu. Burada muhalefet düzenin kutsal ittifakının parçası olmayı bilinçli biçimde seçti. 2022 Türkiye’si yoksul öfkesinin kabarmasına son derece uygundu; muhalif odaklar bu olasılıktan uzak durmuştur. Yapılanlar, birkaç göstermelik jestten ibaret kaldığı ölçüde soğutma çalışması olarak iş görmüştür. Başta türban olmak üzere açılan diğer gündem maddeleriyse tamamen “sınıftan kaçış” amaçlıydı. Kılıçdaroğlu’nun AKP’den transfer ettiği danışmanlarının sınıfsal gerilimin üstünü örtmek için dinsel konuları akıl etmeleri de şaşırtıcı değildir.

İkinci düzlem güçlülük imajı, güven salgılama kabiliyetidir. Burada uluslararası alan belirleyici olmuştur. Kılıçdaroğlu’nun dış gezileri, Ukrayna savaşındaki NATO’culuğu her açıdan tamamen boş işler iken, Erdoğan dünya liderleri fotoğrafının içindeydi. Kast ettiğim, aç karınların milliyetçi böbürlenmeyle doyurulması değil. Konu yine dönüp dolaşıp yoksulluğa geliyor: “Dünyada bu kadar ağırlığı olan lider, fakir fukaranın derdine de ilaç olur.” Bana sorarsanız savaş gerginliği de, örneğin seçimin iptalinden ziyade iktidarın “yedi düvele meydan okur” görünmesi açısından anlam taşıyor. Buradan bir milliyetçi körleşmeye değil, güçlü iktidarın millete deva sunma olasılığına gelinecektir.

AKP’nin son düzlükte dağıtacağı paranın seçmende karşılık bulması elbette tek yönlü bir fonksiyon olmayacak. Bakın asgari ücret tartışmasına: Esasen bir AKP sözcüsü olan Türk-İş Başkanının düpedüz “açlık sınırı” ile yetinmeyi ortaya atması, iktidarın seçmenlerin çoğunluğunu emekçiler oluştursa da patronlara öncelik vereceğini gösteriyor. Dolayısıyla dağıtılan paranın cepteki deliği kapatmayacağını göstermek güç olmadığı gibi, bu yönde bir mücadeleyle seçim döneminde emekçilerin kayda değer kazanımlar elde etmesi de gayet mümkündür. Ancak muhalefet buradan kaçacağını çoktan belli etmiştir.

Anketler bize seçimin sonucunu söyleyecek olsaydı, siyasal mücadeleye gerek kalmazdı. Dolayısıyla işimiz tahminde isabet kaydetmek değil etkili mücadele etmek. Ancak genel düzeyde bakıldığında, ele aldığım iktidar-muhalefet ilişkisi toplumsal ortamı büyük ölçüde belirlemektedir. Bütün aktörler hep birlikte seçmen davranışının sınıfsallıktan başka yere kayması için uğraşıyorsa, kitlelerin yeterince örgütlü olmadığı bugünkü koşullarda belirli bir sonuç da alacaklardır. Seçim davranışını yoksullaşmanın belirlememesi için, sınıf mücadelesinin yükselmemesi için düzen partileri hep birlikte aynı ittifakın içine doluşuyorlar.

Bu noktada bana inandırıcı gelen diğer anket verisine, CHP ile İyi Parti arasındaki mesafenin azalmasına gelebilirim. Ne de olsa CHP seçmeni bu partiden ne herkesten daha dinci, daha NATO’cu, kısaca sağcılardan daha sağcı olduğunu kanıtlamasını beklemiyor. Kılıçdaroğlu ekibi buradan yürüdükçe veya bu anlamda boşa kürek çektikçe, olsa olsa Akşener’in önü açılır. Kim bilir, belki de CHP yönetimi tam da bunu istemektedir! CHP merkezinin laikliği, modernliği, kentliliği, yurtseverliği yük olarak gördüğü belli. Cumhuriyet yıkıldıktan sonra, kurucu parti de çöküverse sürpriz mi olur?