Kapitalist sömürüden yarar sağlayanların laikliğe ihanet etmesi kaçınılmaz olduğu için, artık bir işçi sınıfı laisizminden ötesi kalmamıştır. Bunları netleştirmeden laikliği nasıl kazanacağız?

AKP’ye karşı mücadele…

Bir kez daha - ama nasıl?

Laikliği savunacağız, tamam. Ama laikliğin anlamını örten sisi dağıtmadan nereye gidilebilir ki? Laiklik bütün mezhep, din ve inanışlara devletin eşit mesafede durması, örneğin Diyanet’in bütün cemaatleri kapsaması mıdır? Böyle düşünen AKP karşıtları ne de çok…

Oysa laiklik insanın kaderini doğaüstü güçlerin belirlediği varsayımının reddidir. Bu reddiye olmadan demokrasi olmaz, yurttaşlık olmaz. Laiklik insanın kendisi, toplum ve doğa hakkında bilgi sahibi olabileceği ve bunların hepsini dönüştürebileceği iddiasıdır. Bu iddia olmadan herhangi bir uygar insani etkinlik ve toplumsal mücadele olmaz. Laiklik dinsel inançların devlet yönetiminden, siyasetten, kamusal yaşamdan dışarı itilmesi, bireyin vicdanına teslim edilmesidir. Bu olmadan özgürlük, adalet, eşitlik olmaz. 

Tamam, laikliği savunacağız. Peki, ama bundan önceki laiklik uygulamalarına nasıl bakacağız? Bir tekerlemeye dönüşen “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganıyla avunmayı bırakmayıp bu düzende laiklik adına sahip çıkılacak bir şey aramayı sürdürecek miyiz? Bundan geçtim; “hiç laiklik olmadı ki” kestirmeciliğiyle zaten sahip çıkacak bir şey olmadığına savrulup vurdumduymazlığa mı saracağız?

Oysa laikliğin insanı ve toplumu özgürleştiren bir atılım olarak hayata geçirilememesinin nedenleri sınıflı toplumun örgütlenme biçiminde gizlidir. Egemen güçler halkın yeryüzünde -ve Türkiye’de- kadercilikten kopmasını, hakkını aramasını, düzeni değiştirme yeteneğine sahip olduğunu kavramasını istemedikleri için, laiklik bir resmi kurallar manzumesi olarak kadük edilmiştir. Dinsel inançların istismarı burjuva siyasetinin en sevdiği araç olmuştur. Konu laikliğin “tepeden inme” uygulanması, bir devletçi bir de özgürlükçü laiklik olması falan değildir. Kapitalist sömürüden yarar sağlayanların laikliğe ihanet etmesi kaçınılmaz olduğu için, artık bir işçi sınıfı laisizminden ötesi kalmamıştır. Bunları netleştirmeden laikliği nasıl kazanacağız?

Gerçek İslam aslında bu değil midir? Dahası, laiklikle barışık bir İslamcılık mümkün müdür? Yanıtı ilahiyatta arayarak AKP’yle mücadele edebileceğini zannedenlerden geçilmiyor ortalık. Bu arayışların tükeneceği de yok. Zira ateistler, laikler, şeriatçılar, Aleviliği mezhepleştirenler AKP’ye karşı ittifakta buluşacaklar. AKP’ye karşı mücadele ettiği söylenen bir siyasi parti İslamın değerleri diye sempozyum falan düzenleyecek. Muhtemelen bu yalnızca neden başka dinler için de yapılmıyor diye eleştirilecek! 

Oysa laiklik hayata geçirildiğinde, din, basitçe siyasetin dışına çıkartılacak. Dini siyasete sokmak ya-sak-la-na-cak! Böylece sadece inanmayanlar değil, inananlar da özgürleşecek…

Laikliği böyle savunmadan AKP’ye karşı tek adım atabilen çıkarsa beri gelsin… 

***
Emperyalizme karşı çıkacağız, ona da tamam. Ama NATO’dan çıkmadan, AB defterini kapamadan bu iş olabiliyorsa, ufuklar AKP’nin pratikleriyle sınırlı kalmaz mı? Adamlar bayağı yıllardır, ABD başta olmak üzere bilumum emperyalistle didişe didişe Türkiye’nin dünyada uzanmadığı coğrafya bırakmadılar; yalan mı? 

Emperyalizme karşı mücadeleden anlaşılan şey, kurtlar sofrasında yerini genişletmek, sofranın kurallarını kendine yontmaksa, nasıl eleştirilecek AKP’nin dış politika pratikleri? Başarısız olduğu için mi, yoksa emperyalizmle bu tür ilişkiler yanlış olduğu için mi? Suriye politikası Esat gerçekten devrilseydi ve bu ülkenin sadece kuzeyinde bir ilçede değil de çok daha geniş bölgelerinde Ankara ve emperyalizm ağırlık kazansaydı ne olacaktı?

Afganistan’ı emperyalistlerin batırdığı anlatıldıktan sonra bugün uygar Batı’nın koca bir halkı Ortaçağ kaçkınlarına teslim etmesinden şikâyet ediliyor. Daha önce komünizme karşı cihada çıkıp şimdi Taliban’a karşı silaha davranan birtakım unsurlardan medet umulmaya başlanacak gibi görünüyor. İhtimaldir ki, bunların veya başkalarının yarın öbür gün şu veya bu emperyalistten destek almasına, “ne yapsalardı, denecek, komünistler olarak siz silah veriyordunuz da almadılar mı?”
Uydurmuyorum, bunu demişlikleri vardır. Suriye’de ABD’nin tuttuğu köprübaşının kalıcı hale gelmesinin mazereti Kürt halkının ilk başta Baas tarafından ezildiği teziydi, sonra IŞİD katliamları oldu… Emperyalizm kendisiyle işbirliğine girene de, bu pratiği aklamaya hazır olana da mazeret hediye etmekte cömerttir.

Oysa emperyalizme karşı çıkmak, halklar için, bir kez daha yeryüzünde ve kendi ülkesinde kaderini ele almanın ön koşuludur. Bu mücadele olmadan, özgürlük de, hak arayışı da palavradır. Emperyalizme hayırhah bakmanın mazereti olmaz. Emperyalizmin ortak olduğu masalar devrilmek içindir, parsa kapmak için değil.

Masayı devirmeyi hedeflemeden emperyalistleri defetmiş bir deneyim bilen varsa beri gelsin…

***
AKP’yle mücadelenin elbette başka başlıkları da var. Her bir başlıkta da mücadelenin içeriğini konuşmaktan kaçan, “şimdi sırası mı ağzımızın tadını kaçırmanın” diyenler var.