Çevre Mühendisleri sonunda isyan etti!

Dünyada çevre karnesi en kötü ülkelerin başında gelen Türkiye’de giderek artan yıkım politikaları gözleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na çevirdi. Ancak anne sütü ve bebek dışkısında ağır metal tespit edilecek kadar çevresel kirliliğin ayyuka çıktığı Türkiye’de ne yaban domuzları metropollere inmesi, ne de su kaynaklarında kanserojen etkilerin ortaya çıkması Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın…

Yusuf Yavuz

Çünkü daha birkaç gün önce AVM’ler, HES’ler, hastaneler, golf sahaları ve başka pek çok projenin ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) kapsamı dışına çıkarıldığı ülkede bunca yıkım yaşanırken hem üretimde hem de denetimde aktif olarak görev alması gereken çevre mühendisleri işsiz geziyor. Eleştirilerin hedefinde olan Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, ihtiyacın 3 katı çevre mühendisinin istihdam edildiğini söylüyor. Ancak bakanlığın resmi rakamlarına bakıldığında durumun hiç de öyle olmadığı ortaya çıkıyor.

Bütün toplumu ilgilendiren ancak yoğun gündemin arasında kendine yer bulamaya bu yaşamsal sorunun ayrıntılarına bakıldığında durum gerçekten de içler acısı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı il müdürlükleri, kendi bölgelerindeki üretimin ve her türlü yatırımın çevreye olan etkisini denetlemekle yükümlü. Vahşi madencilikten HES’lere, sanayi üretiminden otoyollara, enerjiden otel projelerine kadar hemen her türlü yatırımın çevresel etkisinin araştırılması ve denetlenmesi gerekiyor. Bu konu öylesine yaşamsal ki, yediğimiz ekmekten içtiğimiz suya, giydiğimiz çoraptan bindiğimiz otomobile kadar yaşamın hemen her alanını ilgilendiriyor.

İSTANBUL’DA 39, İZMİR’DE 20 ÇEVRE MÜHENDİSİ GÖREVLİ’
Peki bunca yaşamsal önemi olan bir konuda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görevini ne kadar yapıyor? Bu soruya “evet” yanıtını vermek oldukça zor. Çünkü Bakanlığın kendi verilerine bakıldığında, 3. köprü ve havalimanı gibi öne çıkan projeler bir yana kentsel dönüşüm gibi devasa çevresel etkileri olan girişimlerin merkezi olan sanayi ve üretim kenti İstanbul’da sadece 39 çevre mühendisi görev yapıyor. Bu rakam İzmir’de 20, Manisa’da 11, Çanakkale’de ise 4. Bu üç ildeki sanayi işletmelerini bir yana bırakın yalnızca maden şirketi sayısı bile yüzlerle ifade ediliyor. Yüzlerce HES projesi bulunan Karadeniz Bölgesi’ndeki illere bakıldığında ise durum daha da vahim. Rize’de 9, Artvin’de 4, Ordu’da 7, Sinop’ta 5, Amasya’da 3, Zonguldak’ta 5, Gümüşhane’de ise 3 çevre mühendisi görev yapıyor. Mermercilik merkezi Afyonkarahisar’da 7, tatlı su kaynaklarıyla Göller Bölgesinin kalbi sayılan Isparta’da 4, Burdur’da 1, orman varlığıyla önemli illerimizin başında gelen Bolu’da ise sadece 4 çevre mühendisi görevli!

ÇEVRE MÜHENDİSLERİNİN İSDİHTAM İSYANI
Ülkenin diğer illerinde de durum pek farklı değil. Hal böyle olunca hem görevde olan çevre mühendisleri işini layığıyla yapamıyor hem de bunca çevre sorunu ortadayken ataması yapılmayan çevre mühendislerinden yararlanılamıyor. Bu amaçla bir araya gelen çevre mühendisleri, seslerini duyurmak için sosyal medyada yetkilileri mesaj yağmuruna tutarken, bir yandan da kamuoyunun bu konudaki farkındalığını arttırmaya çalışıyorlar.

‘BUNCA KATLİAM VARKEN HİÇ BİR PROJEDE GÖREV ALAMIYORUZ’
Birkaç gün önce o çevre mühendislerinden aldığım bir mektubu özetleyerek paylaşmak istiyorum:
“Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünde çalışan meslektaşlarımızdan hep ‘iş yükümüz çok fazla ve yetişemiyoruz, biz çevre mühendisi talep ediyoruz fakat kabul edilmiyor’ serzenişlerini duymaktayız. Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin kentsel dönüşüm projeleri nedeniyle kamuya alımlarımız yapılmıyor. Kasım atamasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde hiçbir müdürlüğe alım söz konusu olmamıştır. Bu kadar çevre katliamı devam ederken biz çevre mühendisleri hiçbir projede yer alamıyoruz. Ayrıca 3 günlük çevre görevlisi eğitimi düzenleyerek herkes bu belgeyi alıp çalışmaktadır. Biz 4 sene boyunca çevre mühendisliği okuduk, bize değer verilmeyip mesleğimiz niteliksizleştirilmiştir.  İzmir Çevre Ve Şehircilik İl Müdürlüğü aşağı yukarı 20 çevre mühendisi var. Bu kadar kişi onca sanayi kuruluşunu nasıl denetleyebilir.

‘DENETİMSİZLİĞİN FATURASINI VATANDAŞ SAĞLIĞI İLE ÖDEYECEK’
Yeni ÇED yönetmeliği ile tamamen çevre yok sayılmaktadır. Maalesef bu denetimsizliği vatandaş sağlığıyla ödeyecektir. Ayrıca Sayın Güllüce ÇED yönetmeliğinde yaptığı değişiklik ile hem çevreyi korumamayı ilke edinmiş hem de biz çevre mühendislerinin hazırladığı ÇED raporlarına gerek olmadığını dolayısıyla da bize ihtiyaç olmayacağını ilan etmiştir. Hem özel sektörde ‘Çevre Görevlisi’ sıfatıyla önümüze taş koymuş hem de kamuda 3 katı fazla çevre mühendisi barındırdığını söylemiştir.

‘KANSERE DAVETİYE ÇIKARILIYOR’
Çevre kirliliğinin görünmeyen yüzü, akarsu zengini ülkemizin akarsularının sanayi tesislerinin deşarj kriterlerine uymadan atık sularını bu nehirlere boşaltması ve birçoğunun arıtma dahi yapmadan deşarj etmesidir. Denetim eksikliği nedeniyle sanayi tesisleri bu kirliliğe neden olmaya devam ediyor ve bu nehirleri sulama kaynağı olarak kullanan çiftçilerin yetiştirdiği ürünleri bizler de pazarlardan alarak tüketerek kansere davetiye çıkarıyoruz.”

550 MİLLETVEKİLİNE MEKTUP: ‘TÜRKİYE KARA LİSTEDE!’
Kamu ve özel sektörde önü kesilen çevre mühendislerinin haklı isyanı bununla da bitmiyor. Hem Türkiye’nin çevre karnesine hem de mesleki sorunlarına dikkat çekmek için 550 milletvekiline gönderdikleri mektupta ise şu ifadelere yer veriliyor:

“Çevre kirliliğinin kanser gibi ölümcül bir hastalık üzerindeki etkisinin büyüklüğü ve en temel sorun olduğu uzmanlarca açıklanmıştır. Türkiye de ikinci en çok görülen hastalık olan kanser her yıl yakalanan 400 bin vatandaşın 140 binini öldürüyor. Sayın Mustafa Öztürk'ün söylediği gibi dünyada her yıl 8 kişiden 1’i hava kirliliğinden ölüyor ve bunun bilincinde olunmasına rağmen Türkiye Avrupa’nın hava kirliliği birincisi konumundadır. 2011’de Germanwatch ve Avrupa İklim Eylem Ağı'nın hazırladığı iklim endeksine göre Avrupa'da Hırvatistan, Polonya ve Türkiye kara listededir. Bu üç ülke dünyada havayı en çok kirleten ülkelerden biri olan ABD ile birlikte ‘en kötüler' arasında yer alıyor. Türkiye 2012 Yale Çevre Endeksine göre 132 ülke arasında 109. dur. Ayrıca çevreye ayrılan bütçe alay konusu olacak kadar azdır. 2014’te Türkiye İstatistik Kurumu, çevresel harcamaların gayri safi yurtiçi hasıla içindeki payının yüzde 1.24 olduğunu belirlemiştir.

‘KALKINMA BÖYLE OLMAZ’
Bir başka konu Türkiye’nin sularının kalitesizliğidir. Türkiye dünya çapında (yeraltı, yer üstü, arıtma tesislerinin çıkış suları) su kalitesinde 45. sıradadır. Denetlenemeyen sanayilerin atık suları tüm nehirlere karışmakta ve bu sular tarımsal sulamada kullanılmakta nihayetinde yetişen ürünleri halk tüketmektedir. Bunların tek bir nedeni vardır o da devletin büyük bir ivmeyle çoğalan sanayilerin denetimini yapacak yeterli çevre mühendisi kadrosu istihdam etmemesidir. 21. yüzyılın başlarında ülke kalkınması büyük bir ivme kazanmıştır. Fakat bu kalkınmanın ülkemizde hedeflenen amaç ve konuma ulaşabilmek için sürdürülebilir olması, yani gelecek nesillerin ihtiyacını karşılayacak bir Türkiye bırakmamız gerekmektedir. Ayrıca Avrupa Birliği üyelik sürecinde Türkiye’nin çevre müktesebatına uyumu kapsamında yapılacak en önemli değişikliklerden biri ’izleme ve denetimin’ güçlendirilmesi olarak geçmektedir. Bunun için de Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerinin ihtiyacı karşılamak için ısrarla talep ettiği çevre mühendisi istihdamı kaçınılmazdır. Günümüz dünyasında ve Türkiye’sinde kamuda her alanda çevre mühendisi ihtiyaçtır.”

Türkiye’nin yetiştirdiği çevre mühendislerinin ‘içeriden’ seslendirdikleri isyan dolu sözler bu konudaki gidişatın nereye doğru yol aldığını da gözler önüne seriyor.

PROF. DR. BEYZA ÜSTÜN: ‘MÜHENDİSLERİN ÜZERİNDE BASKI VAR’
Türkiye’nin çevre mühendislerini yetiştiren önemli bilim insanlarından biri olan Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fak. Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün’ün bu konudaki görüşlerini almak istiyoruz. Çevre mühendislerinin haklı çığlığının doğru ve yerinde olduğunu söyleyen Üstün, istihdam konusunda sayısal nicelikten çok çevre mühendislerinin görevlerini yapabilecek yeterlilikte ve baskılardan uzak olmaları gerektiğinin altını çiziyor. Ancak Üstün’e göre çevre mühendislerinin üzerinde büyük bir siyasi ve idari baskı var. Prof. Dr. Beyza Üstün, bu konudaki görüşlerini şöyle dile getiriyor:

‘SÜRECİ SİYASİ İRADE VE ÖZEL SEKTÖR ŞEKİLLENDİRİYOR’
“Üretimde ve idari süreçte çevre mühendisinin olmaması, siyasi bir stratejinin sonucu. İdari makamın bu süreçlerin denetlenmesi gibi bir derdi yok, yatırımcıyla flört ediyor. Son sözü siyasi irade söylüyor. Çevre mühendisi üretimden denetime bütün süreçlere katılmalı. Ancak 4 yıl bu işin eğitimini alan çevre mühendislerinin yerine ‘çevre görevlisi’ sertifikası dağıtılan görevlilerin almasıyla çevre mühendisleri yok sayılıyor, itibarsızlaştırılıyor. Baskılar daha eğitim aşamasında başlıyor. Çevreyle ilgili süreç siyasi irade ve özel sektör eliyle şekillendiriliyor. Bunun sonucu bütün toplumu ilgilendiriyor. İstanbul’da yaşam alanları yok edilerek boğaza inen yaban domuzları, Ergene nehrinin kanserojen tehdidi olması, içilebilir suya erişememe, sağlıksız beslenme ve Edirne’de olduğu gibi sel felaketleri.”