Barış Terkoğlu'nun asıl mesajı

soL yazarı Osman Çutsay, Barış Terkoğlu'nun tutuklanması üzerine kaleme aldığı yazısında 'Faşist iktidarlar, bu tür meydan okumalar karşısında önce bir gaddarlaşırlar, sonra da gardları düşer. Çözülürler' dedi.

Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu'nun Libya'da hayatını kaybeden bir MİT görevlisine ilişkin haber dolayısıyla tutuklanması üzerine soL yazarı Osman Çutsay'ın Halkweb için kaleme aldığı yazıyı okurlarımızla paylaşıyoruz:

Barış’ın faşizme karşı işaret fişeği 

Bazen tek bir istisna bile kaideyi bozar. Aydın böyle bir “yaratık”. İşte sahnede. Boyun eğmeyi reddeden bu yaratığa Batı demokrasisinden destek geleceğini hiç düşünmeyelim. Öyle şeylere tevessül edenler, zaten AB başkentlerinde yıllardır özgürlük vs. dileniyor. Meslekleri bu. 

Bizim aydınımız ise “mapuslarda” hesap soruyor. 

Bazen tüm bir toplumsal yapının, her şeyin aynen devam edeceğini sanan iktidar ve sırasını bekleyen muhaliflerini yanıtlarcasına, tek bir kırıkla veya tek bir itirazla dağıldığını da tarihten biliyoruz.  

Öyle bir zamandan geçiyoruz. 

İslamcı Ankara’da bir korku dolaşıyor. Mecburen faşistleşen ve faşist uygulamalara daha da hız vereceği anlaşılan Ankara’ya kaçmadan direnenlerin neden olduğu bir korku bu. Her türden baskının üzerine yürüyen genç bir kuşak sahnededir. İlk büyük sinyallerini Gezi ayaklanmasıyla 2013’te vermişti aslında. Artık entelektüel kabına da sığamıyor.  

İslamcı Ankara’nın korkusunu burada aramak gerek. Bu yeni gelenler, 12 Eylül’den sonra piyasaya salıverilen “muhaliflere” hiç benzemiyor. 

OLAN NE?

Gerçi Barış Terkoğlu anlatmaya çalışıyor, fakat adamlar anlamak istemiyor. Cumhuriyetçi, ilerici, eşitlikçi Türkiye aydınının nelere kadir olduğunu anlayacaklar elbette sonunda. Türkiye’nin kaderini eline geçirmiş bu kıt zekâlı, badem bıyıklı tüccar imamların, liberalizm destekli neofaşistlerin bir şeyleri anlaması zaten zordur, ama yakında kavramak zorunda kalacaklar. Göreceğiz. 

Mecbur kaldıkları anlaşılıyor. 

Mecbur kaldılar, çünkü Barış Terkoğlu, islamofaşist zihniyetini artık pratikte tam boy uygulamaya karar verdiği anlaşılan bir iktidarı önce haberleriyle sonra da savunma diye verdiği suçlamayla teslim almıştı. Bir refleksle hareket ettiler. Faşist bir refleks tabii. 

Kardeşimizi teslim alan değil, kardeşimizin yaptığı haberler ve o mükemmel açıklamasıyla teslim aldığı bu gerici sürünün, ortalığı yakıp yıkacağını, ne bulurlarsa kırıp dökeceğini biliyorduk. Yeni Türkiye aydınının, kendilerine iktidar bahşeden “liberal uşaklara” hiç benzemediğini anlamak zorunda kalacaklar. 

Teslim alamıyorlar. Teslim alınıyorlar. Bizim çocukları yenemiyorlar.

Barış Terkoğlu’nu tutuklama kararı, aydınlanma, eşitlik ve özgürlük savaşımızda yeni bir aşamaya geçtiğimizin ifadesidir. İktidar artık yüksek yoğunluklu yeni bir içsavaş açmaya kararlı olduğunu ilan etti. Kendisini iktidara taşıyan ve aydın sanılan liberal sürünün reflekslerinin, cumhuriyetçi, devrimci aydınlarımızın, gazetecilerimizin de yineleyeceği umudundaydılar. 

Barış Terkoğlu’nun mahkemenin yüzüne çarptığı “savunma”, bu umudun “ham hayal” olduğunu hatırlatıyor. 

AKP REJİMİ BUNA MECBUR

İslamcı ve faşist çizgileri her geçen gün biraz daha belirginleşen, acımasızlaşan iktidar, AKP rejimi, her alanda çok pişman olacağı bir işe girişti. Ülkeyi savaşa sokmak bunlardan biriydi sadece. Ama Terkoğlu ile kendi bacağına değil, bu kez kalbine yakın bir yere sıktı. 

Bu ne demek mi? 

Barış Terkoğlu, Türkiye aydınının gericilik karşısında geri adım atmayacağını yıllardır ilan ediyordu. Aydın ve gazeteci olmanın, solcu olmanın yani, korkunun üzerine hem entelektüel arenada hem de sokakta yürümek demek olduğunu bağırıyordu. Bir aşkınlıktı. 

“Metastaz” kitabı üzerine yazdığım yazılarda haber vermiştim: Bundan böyle Uğur Mumcuların tahtında “Terkoğlular” oturacak. Bu “soyu” ileride tartışacağız.  

Açık söyleyelim. Barış, kapağı dışarı atıp oralarda demokrasi ricacılığı yapanlardan olmadığını, Nâzım Hikmet, Dr. Hikmet, Doğan Avcıoğlu, Behice Boran, Mahir Çayan ve Yalçın Küçük inadı ve kalibresi taşıdığını, 12 Eylül’ün liberal uşaklar üzerinden unutturmaya çalıştığı bu direncin sahipsiz olmadığını hatırlatıyor. Şu sıralarda Berlin ve uydularından “demokrasi dilenenlerden”, Avrupa’ya kapılanıp Türkiye soluna muhalefetçilik dersi verenlerden çok farklı bir kuşağın temsilcisi olduğunu hatırlatıyor. 

Hedef alınması, biraz da bununla bağlantılıdır. 

Hep böyle olur. Faşist iktidarlar, bu tür meydan okumalar karşısında önce bir gaddarlaşırlar, sonra da gardları düşer. Çözülürler. 

Fakat şu acı gerçek ortada: Türkiye’ye, eski düşük yoğunluklu çatışmaları aratacak kadar büyük ve yüksek yoğunluklu bir içsavaş senaryosu biçilmiş olduğu anlaşılıyor. Senaristler ise bu kirli ortamın, tahmin edilenden çok daha etkili bir aydın ve kurtuluş damarı içerdiğini Barış Terkoğlu ve yol arkadaşlarından öğreniyor. 

Telaşları bundan: İslamcı-liberal Türkiye nefreti, artık yönetemiyor. 

Barış Terkoğlu, bir çizgi çektiğini haykırıyor. Beraberiz.