Metin Kurt 'sol açık' oynamaya devam ediyor hala

Zamanında, Galatasaray eski teknik direktörü İngiliz Brian Birch’ün İstanbul’a son gelişinde bir gazeteye göz atıp, "Metin Kurt’u arıyorum. Daha başbakan olmadı mı?" sorusuna Metin Kurt cevabını TEKEL direnişinde vermişti.

İsmail Sarp Aykurt

Ailesini geçindirebilme amacıyla girdiği spor dünyasında, tanıklık ettiği adaletsizliklere "boyun eğmemeyi" tercih etmişti. Dürüst ve devrimci kişiliği, sporcuların haklarına ilişkin ikirciksiz tutumu ve yürüttüğü sendikal faaliyetler, kulübünden aforoz edilmesine neden olsa da, bu durum Metin Kurt’u bir adım geri atmaya hiçbir zaman ikna edemedi.

Çünkü onda cisimleşen, onunla özdeşleşen Spartaküs’ün isyanı oldu.

İlk sporcu grevinde ve sporcu sendikası girişiminde de adı hep başa yazılmıştı.

Galatasaray’dan uzaklaştırılması, ardından transfer olduğu Kayseri’de bir süre metal fabrikasında işçi olarak çalışması ve Kayserispor macerası kendisi için yalnızca mücadele başlıklarıydı.

“Günümüzde spor, bir oyun değil. Sporcular da oyuncu değiller. Spora damgasını vuran burjuva rekabet ideolojisi onu metalaştırmış; sporcuları da spor işçisi konumuna sokmuştur. Mahallede oynadığımız futbolla, kurumsallaşmış organizasyona girdiğimizde yaptığımız iş aynı şey değil.  İlk çözülmesi gereken, futbolu profesyonel-amatör ayrımına tabi tutmanın yanlışlığına bir son vermek. Sporcunun amatörü ve profesyoneli olabilir. Ancak spor, bütün düzenin bir yansımasıdır ve egemen güçlerin iktidar araçlarından biridir” derken, mevcut spor düzeninin etki alanında kalınmasının doping, kumar, mafyöz ilişkiler, küfür, şike ya da tribün fişleme operasyonlarını "normalleştirilip, meşru hâle getireceğini" de vurgulamış oluyordu.

“Spordaki ilaç sektörü milyarlık bir sektör. Öyle ilaçlar veriyorlar ki doping kontrolünde çıkmıyor. Onlar da bir yarış içinde.  Orada da rekabet var. Buna, kontrolün ötesinde kurumlaşmış bir organizasyon olarak karşı çıkılmalı."

Metin Kurt tüm bu karanlık piyasa ilişkilerini karşısına almıştı. O yüzden sermaye sınıfı ve yönetenler tarafından "sorunlu ve sorun çıkaran adam" imajı içerisine yerleştirilmeye çalışılıyordu.

Metin abi, tüm bunlara "pabuç bırakacak" bir karakter hiç olmadı. Onun için hep daha iyisini, en iyiyi inşa etme fikri vardı.

Bu nedenle dilinden de, mücadelesinden de eksik etmedi "bu düzeni değiştirmeliyiz" demeyi…

Zamanında, Galatasaray eski teknik direktörü İngiliz Brian Birch’ün İstanbul’a son gelişinde bir gazeteye göz atıp, "Metin Kurt’u arıyorum. Daha başbakan olmadı mı?" sorusuna Metin Kurt cevabını TEKEL direnişinde vermişti.

“Direnişiniz işçi sınıfının her zaman var olduğunu gösteriyor. Bu mücadeleyi yalnızca kendi mücadeleniz olarak almayın; işçi sınıfı bu mücadeleyi kazanmak zorundadır”.

Hiç kuşkusuz ki, spor ve tribün emekçilerinin kurtuluşu da işçi sınıfının örgütlü mücadelesinin bir sonucu olacaktır. Bunun, "düzen içi" bir çaresi olmadığını, mevcut spor düzeninden medet ummanın çıkışsızlığı besleyeceğinin hep altını çizmişti.

Metin abi bu mücadelenin yalnızca bir parçası olmakla kalmadı, mücadelenin en hararetli safhalarında hep en önde yer aldı, canhıraş bir çabanın içinde, tribünde ve yeşil zeminde…

Metin abi, "sol açık" oynamaya, halkına yakın olmaya devam ediyor, hâlâ…