"Sol yan yana gelmeli"

Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol, AKP karşıtlığını öne çıkartan bir sol hareketin yaşanan süreçten başı dik çıkabileceğini söyledi.

soL (röportaj: Turgay Özçelik) Eğitim ve sağlık başta olmak üzere, tasfiye edilmeye çalışılan kamusal hakları Halkın Hakları Var kampanyasıyla savunan ve kamusal alanın bu hakları gözeterek yeniden inşasını savunan Halkevleri, AKP karşıtı bir toplumsal muhalefetin örgütlenmesini talep ediyor. Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol kendisiyle yaptığımız röportajda, sola bulaşan liberalizm hastalığından, ancak solun kendi değerlerine sahip çıkarak kurtulabileceğini söyledi. Anti-emperyalist, tam bağımsızlıkçı, neoliberalizme ve gericiliğe karşı olan ve halkların kardeşliğini savunan bir sol hareketin Türkiye'de bir umut yaratabilmek için gerekli olduğunu belirten Birol, soL'un sorularını yanıtladı.

Türkiye Ergenekon olarak adlandırılan bir dava süreci yaşıyor. Son olarak iddianame de açıklandı, siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'de yaşanan bu krizin egemenler arasında yaşanan bir iktidar savaşına dönüşen yönünden bahsetmek istiyorum. Bu devlet iktidarını ele geçirmek üzere kurulu açık bir çatışma biçiminde seyrediyor.

Bunun bir yanını otoriter-milliyetçi eğilimlerini sözde anti-emperyalizm ile birleştiren, "ulusalcı" olarak bilinenler oluşturuyor. Diğer yanını ise neo-liberal politikaların Türkiye'de yerleşmesini sağlayan bir kurucu meclis gibi hareket eden AKP, gericiliği sosyal programına eklemiş bir AKP, emperyalizm ile eklemlenmiş bir AKP. Saydığım bu ikinci blok, devlet aygıtı içindeki konumunu sağlamlaştırmak için çeşitli ataklarda bulunuyor. Birkaçı çeşitli kriz başlıkları ile gündeme geldi cumhurbaşkanlığı krizi, türban ve anayasa değişikliği gibi başlıklarla 2 ya da 3 ayda bir karşılıklı atakların oluşturduğu krizli bir atmosferde ilerledik.

22 Temmuz seçimlerinden sonra bir ara durak yaşandı, bu çok önemliydi. Kuzey Irak'a yapılan operasyon, orduyla mutabakat içerisinde gerçekleştirilmişti. Ama burada önemli meselelerden biri, bunun doğrudan Amerikan destekli bir operasyon olmasıdır. Peşinden herkesin dikkatle takip ettiği, birkaç yıldır zaman zaman su yüzüne çıkan ama kapatma davasının açıklanmasından sonra hız kazanan Ergenekon Operasyonu geldi.

Ülke AKP iktidarı döneminde bütün devlet iktidarı içindeki gücünü pekiştirme yönünde yapılan atakları çok çeşitli başlıklar altında yaşadı. Ergenekon operasyonu ise Amerika'yla doğrudan bağlantılı, Türkiye'nin içine yönelik, kamuoyunu da düzenlemeyi amaçlayan bir süreç.

Bu sürecin taraflarından bahsederken ne özgürlükçülük, ne demokratlık ne de anti- emperyalistlik gibi niteliklerden söz ediyoruz. Bu odaklar yalnızca ülkeyi yönetmek için değil, aynı zamanda Ortadoğu politikalarının bir parçası olabilmek adına çatışmaktalar.

Gelinen noktada bütün bu dediklerimizi doğrular nitelikte bilgiler de ortaya çıkmış ve inkar edilemez hale gelmiştir. Ergenekon operasyonu aynı zamanda toplumun çeşitli kesimlerini de dizayn etme, yönlendirme aracı olarak kullanılmak istendi. Bundan en büyük payı sol almakta. Bir tarafın demokrat görüntüsü, diğer tarafın anti-emperyalist görüntüsü altında sunulduğu tartışmalarda özellikle solun bu sunuş biçimi üzerinden taraf olması istenmekte.

Bu süreç bir anlamda da Türkiye solu açısından son 10-15 yıldır liberalizm ile girilen ilişkinin yarattığı muğlaklık karşısında bir turnusol görevini görüyor. Bu konuda bir kırılma yaşandığını da düşünüyoruz. Tartışmalar sadeleştikçe sol-liberal eğilimlerin, sol içerisine ne kadar sirayet ettiğini ve bu kesimlerde liberalizmin her türlü sol refleksi giderek ezen, yok eden bir biçim aldığını da görmüş olduk. Bu süreçte solun, AKP'ye demokratlık atfeden, gericilik karşısında tutum almayan, emperyalizmle bir problemi olmayan bir çizgide ilerleyen sol liberallerden, solun geneline sirayet eden bu hastalıktan kurtulma olasılığının olduğunu söyleyebiliriz. Yani bu Ergenekon süreci aynı zamanda sol içerisinde de bir kırılma ya da sadeleşme yaşanmasına yol açıyor. Bu kırılmaları daha önce de yaşadık. 90'larda yaşadık. Sovyetler Birliği'nin çöküşü sonunda dünyada "elveda proletarya" sözleri dolaşırken, Türkiye'de bu süreçten nasibini almış, düzen içi bir şekilde hareket edebilecek çeşitli örgüt formları oluşmuştu.

Bugün sol açısından yaşanan kırılma, sola sirayet etmiş liberal eğilimlerden kurtularak, solu omurgası dik, ilkelerine sahip çıkan, tarihini unutmayan ve mücadelesini buna göre düzenleyebilen bir duruma getirebilir. Türkiye devrimci hareketi tarihi birikimi itibariyle bunları gerçekleştirebilecek kapasiteye sahiptir. Bu tartışmaların pratikle desteklenmesi koşuluyla, yani pratiğinin de örgütlenmesi koşuluyla solda bir yenilenmeyi, ilkelerine sahip çıkan bir ortak çizgiyi yaratabilecek bir potansiyele sahip olduğumuzu düşünmekteyiz. Ergenekon davasının sola bu şekilde yansıyabileceği çok düşünülmemiş olabilir. Krizin kurucu unsurları bunu düşünmemiş olabilir. Ancak bu koşullar altında, solda duran herkesin bu kırılma adına ilerletici bir yerden adım atması önemli bir hale gelmiştir.

Ergenekon davasıyla darbe karşıtları ve darbe yanlıları şeklinde saflaştırılmaya çalışılırken, toplumun örgütleyici gücü olan solun taraf edilemiyor olması davanın egemen erkler açısından genel aurasını da bozdu. Çünkü bu tür davalar, bu tür iktidar kapışmalarında halk kitleleri taraf edilmeye çalışılır. Bu cumhuriyet mitinglerinde başka bir yerden denendi. Daha önce çeşitli gerici kuralların topluma benimsetilmesi için yapılacak değişiklikler için yapılan gövde gösterileri diğer taraf açısından da denendi. Ergenekon sürecinde de bu denendi. Darbeye Dur De girişimi, 70 milyon adım girişimleri...

Ortak akıl hareketi?
Evet ortak akıl hareketi, bu kavgada güya darbeciler ve darbe karşıtı demokrat saflaşmasının sokağa taşınması girişimleri şeklinde adımlar attılar. Ama bu ülkede sokağın ve muhalefetin tek bir sahibi var, yani gerçek anlamda bir demokrasi talep eden güç Türkiye tarihi açısından hep soldur. Böylesi bir krizin iki taraf açısından da halkı kendi arkalarına dizmeyi dayattığını ve bunu denediklerini gördük. Burada şakülü kayan bir solun net bir fotoğrafını çekmek mümkün oldu. Çünkü sol liberal çizginin çeşitli kavramların arkasına sığınarak giriştikleri bu sokağa çıkma girişimleri ve solu sürece dahil etme girişimlerinde sola ait kavramları ne kadar sahiplendiklerini gördük. Örneğin anti-emperyalizm solun en temel ilkesi olmasına rağmen, bunu hiç dert etmeyen bir sol temsili çıktı ortaya. Gericilik karşısında kesinlikle saf tutması gereken, halkın ilerici bir damardan örgütlenmesini ilke edinmesi gereken solun, Müslüman çoğunluğun dini yönelimleri üzerinden kitlesellik arayışı içine giren bir temsilini gördük. Bunu da demokrasi kılıfı giydirerek yaptılar. Ve gerici-faşistlerle yan yana düştüler.

Darbe karşıtlığı açısından demokrasi için sokağa çıktığını söyleyen garip ittifakın demokratlığı da birkaç gün geçmeden ortaya çıktı. Çünkü yapılan bu girişimler, belki katılanların niyetinden bağımsız olarak, AKP iktidarının attığı adımları takip eden bir çizgiye yerleşti. Her ne kadar AKP'li olmadıklarını, demokrasi adına orada olduklarını söylüyor olsalar da sonuç olarak bir tarafını AKP'nin bir tarafını ulusalcıların oluşturduğu bir kavgaya dahil olmaya çalıştığınızda bir tarafın arkasına dizilmiş oluyorsunuz. Bu dizilmenin dışında kalmak, durumu deşifre etmek en ilkeli, en doğru davranıştı.

Sol bu süreçte çok yoğun bir saldırganlıkla karşı karşıya kaldı. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi tarihsel önderlerinin Ergenekon çetesine dahil edilmeye çalışılması, solun tarihinin Ergenekon zihniyetiyle bir yakınlık içersinde olduğu, solun demokrasi istemediği, solun demokrasi gibi bir derdi olmadığı gibi sözlerle saldırıya uğradı. Buna el insaf demek lazım. Cumhuriyet tarihi boyunca, 12 Mart, 12 Eylül ve ara dönemlerdeki sokağa inmiş üniformalı ya da sivil şiddetin ezdiği tek kesimdir sol. Bu herkesin bildiği bir gerçek olduğu için, yapılan bu saldırıların bir pervasızlık örneği olduğunu düşünüyorum. 12 Eylül zindanlarında, işkencehanelerinde ölmüş devrimcilere ve onlara sahip çıkan Türkiye devrimci hareketine bunları söylemek kimsenin haddi değildir. Özellikle liberallerin hadleri değildir. Demokrasi dersi vermeye kalkan liberallerin ne kadar demokrat olduğu tarih boyunca da görülmüştür.

Egemenler arası bu çekişmeden demokrasi çıkacağına inanan bazı safdiller var. Buradan söz söyleyebileceğiniz belli aralıklar çıkabilir ama asla ve asla demokrasi çıkmaz. Bunları söylediğimizde darbeye, kontrgerillaya karşı olmadığımız anlamı çıkmaz. Çünkü bütün darbeler, bütün şiddete dayalı yönetme halleri, sömürü sisteminin sürdürülebilmesini sağlayacak müdahalelerdir. Ve sömürü sisteminin kendisine karşı olan solun, sivil ya da üniformalı bir şiddet aygıtının karşısında olmaması mümkün değildir.

İki iktidar bloğu arasındaki çatışma olarak nitelendirdik süreci, peki bu süren çatışma eşitler bir çatışma mıdır, yoksa ABD emperyalizminin desteğini de arkasına alan AKP bloğu bu çatışmadan galip mi çıkmıştır?
"Ulusalcı" olarak adlandırılan kesimlerin büyük oranda tasfiye edildiğini söyleyebiliriz. Ayrıca ABD emperyalizminin yeni stratejilerine eklemlenme konusunda ordunun da AKP ile uzlaştığını düşünüyoruz. Sola "celladını sevenler" diye bir yakıştırma yapılmıştı. Demokrasi celladın sarkık bıyıklısıyla çember sakallısı arasında tercih yapma özgürlüğü değildir.

Sürecin sol adına bir kırılmaya da neden olabileceğinden bahsettiniz. Bu noktada sol hangi adımları atmalı, bu kırılmayı hızlandırmak ve bu süreçten başı dik ve onurlu çıkabilmek için?
Krizlerin ortaya çıktıkları çeşitli dönemlerde söylediklerimizi bugün için bir kez daha yüksek sesle tekrar ediyoruz. Sol temel bazı ilkeler etrafında bir araya gelmeli ve toplumun önüne bu ilkelerle çıkmalı, halkı bu şekilde örgütlemeli.

Bu ilkeler nelerdir?
Sol anti-emperyalizmi, emperyalizmden bağımsızlığı, tam bağımsızlığı savunmak durumundadır. "Tam Bağımsız Türkiye" sloganıyla emperyalizmin tüm kurumlarından bağımsızlığı ifade ediyoruz. Yani, emperyalizmle var olan tüm askeri, ekonomik ve siyasal angajmanların ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Bu isteklerin gerçekleşmesi, aynı zamanda, bu angajmanları güvence altına alan kontrgerilla cihazına ve faşizme karşı mücadeleyi gerektirir. Bu çerçeve temel bir ilke haline gelmelidir.

Neo-liberalizme ve neo-liberalizmin kamusal alana yönelik piyasacı saldırısına karşı halkın haklarını savunmak bir ilke olarak sahiplenilmelidir. Tasfiye edilen kamunun yerine, eşitlikçi ve demokratik bir kamunun yeniden inşasını savunmak gerekir. Aslında bunun adı sosyalizmdir.
Kürt sorununda Türk ve Kürt halklarının kardeşliğini savunmak, şovenizme ve iç savaş politikalarına karşı durmak da ilerici güçlerin temel ilkelerinden biri olmalıdır. Bugün demokrasi gücü ilan edilen AKP iktidarının sürdürdüğü geleneksel militarist politikaları teşhir etmek bu iktidarın demokrasi maskesini indirecek en çarpıcı ve üstüne gidilmesi gereken unsurlardan biridir.

Gericilikle mücadele de bu ilkelerden biri olabilir mi?
Kesinlikle. Gericiliğin, neo-liberalizmin bir sosyal programı olarak işletilen ılımlı İslam projesinin karşısında, bilimin ve aydınlığın ışığında dayanışmacı ve kolektif bir şekilde kesinlikle saf tutulmalıdır.

Peki solun bu ilkeler etrafında yan yana gelişi açısından bir öneriniz, bir programınız var mı? Bu pratiğe dayalı da bir süreç mi olmalı?
Bu temel ilkelere sahip olanlarla gerçekleştirilir, yani bunu doğru bulanlarla. Solun kitle tabanı arayışını din üzerinden yapmasını doğru bulmuyoruz. Solun bir kısmı laik düzenin Müslüman halka zulmettiği yönündeki liberal argümana uyumlu hale gelmeye başladı. Oysa siyasal İslam, kapitalizmin Türkiye'de sürdürülebilir kılınmasında önemli kartlardan bir tanesidir. Sol açısından gelişecek bu süreç yerel seçimleri ya da olası erken seçimleri de kapsayacak, bu durumlarda sokağı da örgütleyebilecek bir tavra sahip olmalıdır. Ben bu ilkelere sahip çıkıyorum diyen bütün yapılar, ben Ergenekon ile ilgili bunları düşünüyorum ve bu ilkelerle bu süreçten çıkılabileceğini düşünüyorum diyen herkes bu sürece dahil olmalı. Siyasi partiler, emek ve meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri , kim sahipleniyorsa onlarla yürüteceğimiz bir süreç olacak.

Biliyorsunuz DİSK 12 Eylül'ün yıldönümünde 13 Eylül'de İzmir'de bir miting çağrısı yaptı, daha sonra TKP de bütün örgütleriyle bu mitinge katılım kararı aldı. Bu miting bahsettiğiniz kırılma açısından bir adım olabilir mi?
Tarafımıza yapılan herhangi bir resmi çağrı henüz olmadığı için daha mitingi değerlendirmedik. Ama bu eylemin dışında tabii ki durmayız, eylemin kurgusu ve içeriği açısından henüz bir netlik olmadığı için şu aşamada bir değerlendirmemiz yok. Halkevleri bahsettiğimiz ilkeler etrafında, yapılan her etkinliğin içerisinde olur.

AKP karşıtlığı solun bu yan yana gelişi için öne çıkan bir slogan olabilir mi?
AKP neo-liberalizmin bizatihi temsilcisi durumuna gelmiştir. Ve neo-liberalizmin kurucu unsuru gibi çalışan bir odak halindedir. AKP neo-liberalizm ile birleştirilmiş bir gericilik çizgisini başarıyla uygulayan bir iktidar. Bunu görmeyen bir karşı duruş örgütlemek mümkün değildir.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Dünyada ve Türkiye'de olan bitenleri bir yenilenmenin duraklarından biri olarak da algılamak da fayda var. Sol ve devrimciler bunu kendi lehlerine, yeni bir kan, yeni bir can kabul edip yollarına devam etmelidir.

Ergenekon bitecek, başka bir şey mutlaka başlayacak, çünkü bu sistem eşitsizlik üreten, yoksullaştıran, insanı yok sayan ve krizler üreten bir sistem. Eşitsizliklerin bu kadar devasa hale geldiği bir yerde dünya halklarının sola ve devrimcilere, solun ve devrimcilerin emekçi yoksul halkın bağırında yeniden dirilmeye ihtiyacı var. Türkiye halkları devrimcileri, ilericileri, sosyalistleri ile eşitlik, özgürlük ve adalet hayallerini ve bu hayali gerçek kılmak üzere verdikleri mücadelelerini kesintisiz bir biçimde sürdüreceklerdir.