'Talip Öztürk farklıydı ve boyun eğmedi'

Talip Öztürk, 16 Kasım 1979 tarihinde öğretmenlik yaptığı okulun çıkışında faşistler tarafından katledildi. Hayatını mücadeleye adayan Öztürk’ün ölümünün yıldönümünde yeğeni Akın Öztürk ile, Talip Öztürk’ü, öğretmenliğini ve mücadele yaşamını konuştuk.

Söyleşi: Onur Seçkin

Talip hocanın öğretmenliğe başlamadan önceki yıllarından bahsetmek istiyorum. Çocukluğu, aile yapısı, genel hatlarıyla Talip hocanın kişiliği ve sosyalist düşünceyi benimsemesi üzerinde ne gibi etkileri olmuştur? Çünkü bildiğim kadarıyla, o dönemde zor bir hayatı olmuş.
1947 doğumlu, Erzurum’un yoksul bir köyünde doğuyor. 10 kardeşler, O yıllarda köyde çobanlık yapıyor. Talip, öğrencilik yıllarında Yavuz Sultan Selim Öğretmen Okulu’nda okuyor, Erzurum’da. Daha sonra Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsü’nde okurken, aynı zamanda Atatürk Çiftliği’nde işçi olarak çalışıyor. Tarım işinde ağır koşullarda çalışıyor. Ailede ilk okuyan babam. Babam öğretmen olduktan sonra köyüne yakın Uzunahmet köyünde öğretmenliğe başlıyor. Sırasıyla amcalarım Turgut, Talip öğrencisi oluyor. Yani onları da köyden çıkarıyor ve okutuyor. İlk aydınlanmaları böyle başlıyor.

Kazım Karabekir’den sonra öğretmenliğe başlıyor. Nasıl bir öğretmendi?
Talip’in öğrencilerinden Ayten Ektaş (Koçkaya) ile görüşmüştüm. Amcamı öğrencisinin ağzından anlatayım “Ama Talip Bey, benim öğretmen olmamın yegâne nedenidir diyebilirim. Ben onu model aldım kendime, öğretmen böyle olmalı ve ben öğretmen olmalıyım. Talip hocam gibi öğretmen olmalıyım. Talip hocamın o yaklaşımları sınıfa, öğrencilere, okula, okul içerisindeki o koşuşturmaları, eğitsel kollardaki çabaları, işte maç düzenlemeleri, futbol maçı yaptırmaları, tiyatroya götürmeleri. Hiçbir tiyatroyu biz kaçırmazdık. Yani bu tiyatrolara katılamayacak arkadaşlarımız olduğunda öğretmenimiz cebinden onların paralarını karşılıyordu, Talip hoca. Ve bu bir kişi değildi. Biz hepimiz sınıfça o tiyatroya gidiyorduk. Ben iyi bir insansam Talip hoca gibi hocalarımdan öğrendiklerim sayesinde iyi bir insanım.”

Talip öğretmenle ilgili bir şeyler bakarken, çok okuduğunu farklı kişiler tarafından ifade edildiğini gördüm. Hem genel olarak, hem Marksist okumada çok derinleşmiş. Sizin buna dair görüşmelerinizde elde ettiğiniz veriler var mı?
İyi bir kütüphanesi vardı. Bir süre çok okuyor. Öğrencilik yıllarında özellikle. Marksist klasikleri ve toplumsal hareketler üzerine oldukça iyi okumuşluğu var.

Talip Hocanın ilk politik süreci hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Turan Yılmaz, Nabi Aksoy, Kadir Manga, yine Kadir Kokmazgil, Kemalettin Tosun, İbrahim Taşpınar, Sarı Atilla (Kod adı). Onlarla ilk politik ilişkileri başlıyor. Hatta 1969’un yazında beraber Filistin’e gitme olayı oluyor. Nabi Aksoy Filistin’e gitmeye sıcak bakmıyor. Kadir Manga, Kadir Korkmazgil, Sarı Atilla, Turan Yılmaz ve amcam gitmeyi düşünüyorlar. Kadir Manga gelmeyeceğini söylüyor. Ve gruptan ayrılıyor. Turan Yılmaz Simav’a gittiği zaman Talip onu garajda bastonlu bir vaziyette karşılıyor. Simav gölünde avcılığa çıkmışlar, amcam silahını ayağının üzerine doğru ters tuttuğundan eli bir ara tetiğe değiyor ve ayağından yaralanmış. Böylece amcam Filistin’e gidemiyor. 1970’te TÖS’ ün büyük boykotu. Talip Simav’da o boykotu örgütlüyor. Ve Simav gerçekten iyi bir sınav vermiş. 12 MART gelmeden önce amcam MDD hareketine daha yakın o yıllarda devrim gazetesi ve Hikmet Kıvılcımlı’nın dergilerini okuyor. Sonra 12 Mart’tan sonra 1974 yılında İlke, kitle dergilerini okuyor MDD hareketini değil de artık daha çok reel sosyalizm hareketi çizgisinde oluyor. Amcam Türkiye Sosyalist İşçi Partisine (TSİP) çok sempati duyuyor. O yıllarda TİP henüz kurulmamış. Oya Baydar’ın TSİP’ten ayrılması ile amcam da TSİP’ten ayrılıyor. Yani TSİP’in resmi üyesi değil ama ayrılarak TKP’ye katılıyor.

Kütahya’dan sonra İstanbul’a mı geçiyor?
Evet, Güngören Ortaokulu’nda öğretmen oluyor. Daha sonra Fatih’te Ahmet Rasim Ortaokulu’nda türkçe öğretmeni olarak çalışıyor. Öldürülünceye kadar da orada çalışıyor.

Bir taraftan halkıyla iç içe, öncü bir öğretmen kimliği var. İstanbul’da TÖB-DER Başkanı oluyor. Talip öğretmenin öğretmen hareketindeki yeri, ilişkileri, TÖB-DER ile ilişkisi ile Birlik ve Dayanışma sürecinden bahseder misiniz?
Bir arkadaşı şöyle anlatıyor: “TÖB-DER Aksaray Şubesi küçük bir yerdir. Ancak Talip hoca kapıdan girip odasına geçene kadar, saatler geçerdi. O kadar insan ilişkileri o kadar iyiydi, herkesle konuşurdu.” Aynı kişi, “Amcanı tanımayanlar, bir grubu temsil ediyor, şube başkanı, insan ilişkileri bu sebeple iyi olmak zorunda. Bu yüzden kendini insanlarla ilgilenmek zorunda hissediyor olabilir diye algılar. Ancak öyle değil. Talip’in kişiliği öyle. Herkesin derdiyle ilgilenir. İnsan boşu boşuna bu kadar sevilmez ki” diyor.

Sadece örgütsel bakmayan birisi. Kadınla ilgili yaklaşımlarında daha ileri ve demokrat bir bakış açısı var. Yazar Gülsüm Cengiz anlatıyor: “İlk toplantıda Talip’in konuşması çok ikna edici oldu Birlik ve Dayanışma ile beraber yürümemde. Birlik ve Dayanışma’dan olmasa da her türlü öğretmenin hakkını savunmamız gerektiğini düşünüyordum. Talip’in de öyle düşündüğünü görmek beni çok rahatlatmıştı.”

Daha sonra bir başka toplantıyı anlatıyor Gülsüm Cengiz: “Yönetim kurulundan bir arkadaş bir bildiri yazarken şöyle bir cümle kurdu: “TÖB-DER DİSK’in en büyük örgütlenmesi. Ben itiraz ettim. O arkadaşımız ‘sen bir kadın olarak benim sözümü nasıl kesersin’ dedi. Talip hemen itiraz etti, ‘abi sen ne diyorsun’ diye. Ben şaşkınlık içindeyim. Sosyalist, devrimci olduğunu düşündüğüm arkadaşlar, kadınlara nasıl bakıyor. Ama Talip’in duruşu, tutumu, mücadelesi beni şaşırtmadı. Biz onunla hep rahat çalıştık.”

Amcam TKP’yi yığın örgütlerine çeken, kitlelere ulaştıran ilk devrimci itilimi gerçekleştiren Birlik Dayanışmanın kurucusu, gerçek önderi ve hareketin legal alanlara çıkışının da öncüsüdür. O yıllarda parti soruna, yığın örgütlerinde çalışmaktan çok politik tercihlerin yığın örgütlerine indirilmesi açısından bakıyor ve “politik rotası olmayan legal çalışmaları” eleştiriyor iken, o, yeni gerçekleri -legal çalışmanın önemini- zamanında kavramayı başarıyor ve o zamana dek kesinlikle illegal konumda kalmayı savunan partinin dar kadrosunu yığın örgütlerinde legal olarak konuşlandırıyor, böylece yeni kadrolarla partiyi kitlelere ulaştırıyor. İşte Birlik ve Dayanışma bu adımlardan, bu girişim ve gelişmelerden doğmuştur.

Birlik ve Dayanışma aslında TKP’li öğretmenlerin başlattığı bir hareket. Ancak daha sonra çok toplumsallaşıyor. Talip hocanın da etkisi de var bunda. Talip hocanın örgütçü yapısını da açarak biraz anlatabilir misiniz?
Talip Birlik Dayanışma hareketinin örgütleyicisi, kurucusudur. Amcamın adının en çok duyulduğu dönem TÖB-DER Şube Başkanı olduğu dönem. İstanbul büyük bir şehir ve emeğin başkenti sonuçta. Orada sadece insani özelliklerle öne çıkması pek mümkün değil. Siyasi bilincinin yüksek olması, örgütçü olması. Solun büyük kısmı İstanbul’da derinlemesine tartışıyor sonuçta o dönemde. Bu tartışmalarda Talip Öztürk çıkıyor ortaya. Birlik Dayanışma ile birlikte partinin ilk defa legal olarak kitle ile buluşması gerçekleşiyor. Bu zamana kadar dar kadro ile kitleden uzak, sübjektif ve diğer solu eleştiren yapı, bu hareketle birlikte kitle yığını ile buluştu. Talip amcam partinin toplumsallaşmasını, kitleselleşmesini sağlıyor. Ve parti politikalarını çok geniş kesimlerde yaygınlaşmasını sağlıyor. Daha sonra başarılan ne varsa Birlik ve Dayanışma bilinci, alın teri ve emeğinde, Talip’in çok önemli yeri var.

Barış Derneği kuruculuğu da var. Orada da yer alıyor.
Orada da yer alıyor. Sendikalarda da yer alıyor. Ankara’da o yıllarda faşistler tarafından işgal edilen Site Öğrenci Yurdu’na giren ilk solcu grup İGD’liler oluyor. Yine o grubun başında Talip Öztürk var. İGD Merkez’den çıkıp öğrenci yurduna kadar yürüyerek geliyorlar. Tartışma ve çatışmanın ardından solcu öğrenciler giriş yapıyor siteye. Daha sonra diğer gruplar desteğe geliyor. Bu da Talip’in sadece öğretmenlerle değil, öğrencilerle ve gençlerle de bağı olduğunu gösteriyor.

Birlik ve Dayanışma İstanbul’dan sonra Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır, daha sonra Türkiye’nin bir çok şehrinde Halkevlerinde meslek ve emek örgütlerinde örgütleniyor, gelişiyor. TKP’nin çizgisini birçok emek ve meslek örgütüne yerleştiriyor. Çok etkili. Yine Birlik ve Dayanışma’nın en önemli özelliği, partili olmayan insanların partili gibi davranması, parti politikalarınca hareket etmesini sağlayabilmesidir.

Talip Öztürk’ün öğretmen kişiliğinden, devrimci kişiliğinden öncü kişiliğinden bahsettik. Bir gün okulun önünde vuruluyor arkadaşlarıyla çıkarken. Bundan sonra neden öldürüldü diye sormak biraz abes olabilir neden faşizmin hedefi haline geldiği belli önceden konuştuklarımızdan. Ancak neler oldu hemen öncesi ve sonrasında, biraz anlatabilir misiniz?
Fatih Ülkücü Gençler Derneği Başkanı katili. Yakalandı, serbest bırakıldı. O tetikçi, katil kim biliyoruz. Mehmet Çakmak, Kemal Türkler, Talip sıradan insanlar değil. Sistem 12 Eylül’ü hazırlarken, Talip gibi kitle ile buluşabilen kitle adamlarını öldürdü. Kitlenin saygı ve sevgisini kazanmış birisiydi. Kemal Türkler de işçi sınıfı için öyleydi. Bu sadece TKP geleneği için değil, her gelenekten böyle adamları öldürdüler.

Cenazesi büyük uğraşlardan sonra toprağa verildi. 4 gün sonra. O törende sadece TKP’li arkadaşları değil, Maocular, kafasını kıran karşıt gruplar dahil her kesimden insan vardı. Muazzam kalabalıktı. Kütahya’dan köylüler de geldi. İskenderun’dan İsdemir İşçileri, Karabük’ten Karabük demir-çelik işçileri, Zonguldak’tan maden işçileri, Türkiye’nin dört bir noktasından insanlar, tüm engellemelere rağmen İstanbul’a geldi. Hepsinin gönlünü fethetmişti. Aksaray’da Valide Sultan Camiden, Topkapı Kozlu Mezarlığı’na kadar Talip sevenleri sel olup aktı. Sıkıyönetim dönemiydi. İnsanlar slogan atarak yürüdüler o yolu. İnsanların gözünde müthiş bir öfke vardı. Talip böyle uğurlandı.

Talip hoca ile ilgili sözlü tarih çalışması yapıyorsunuz bildiğimiz kadarıyla, biraz da o çalışmadan bahseder misiniz?
Amcamın anmalarında ve amcamı tanıyan herkes onunla ilgili o kadar iyi şeyler söylediler ki. Amcam çok kısa hayatında öyle bir kişilik yapısına sahipti ki, bugün o kişilik yapısına her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Kendini davaya, yüce idelere sınırsız şekilde adamış olmak. Her şeyiyle, bütün varlığını, bütün yeteneklerini, bütün birikimini, bütün hayatını bu yüce idelere, yaşanılası bir dünya mücadelesine adamak, sınırsız cesaret, sınırsız özveri. Bu özellikler bir dizi devrimcide var olabilir. Ama bunun dışında bir iki özellik daha var ki! O, istemene rağmen, çaba harcamana rağmen kolay kolay elde edemeyeceğin, ancak doğuştan bir insanda var olabilecek özellikler. Bu özelliklerden bir tanesi de alçak gönüllüğü, devrimci alçakgönüllülük dediği alçak gönüllülük. Bu öyle içten gelen, öylesine doğal bir alçakgönüllülüktür ki Bir anda hiçbir gerginlik olmadan, hiçbir yadırgama, yabancılama olmadan, doğal olarak çocukla, gençle yaşlıyla, eğitimliyle, eğitimsizle en doğal biçimi ile ilişki kurabilme. Amcamda benim görebildiğim en önemli özelliklerinden bir buydu. Bu bir komünist için, bir devrimci için çok önemli bir özellik. Keşke bu insanın tüm yaşamını, tüm özelliklerini olduğu gibi ortaya koyabilsek de geleceğe aktarabilsek. Bugünün gençlerine devrimci kadrolara onların taşıdıkları özellikleri aktarabilmek gerektiğini düşündüm. Bunun için sözlü tarih çalışması yapma kararı verdim. Bu düşüncemi İlkay hoca ve Ekrem Alpaslan hocalarımla paylaştım. Onlarda çok sıcak baktılar. Ve böylece çalışmaya başladık. Şu ana kadar ellinin üzerinde kişi ile görüştüm. Daha görüşeceğim çok kişi var. Talip ile ilgili anısı olanların, bu çalışmaya katkı koyabilecek kişilerin sizlerin aracılığı ile bizlere ulaşmaları çalışmayı zenginleştirecektir. Bana bu fırsatı verdiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum.