Vatandaş Özgür anayasa sınavında kopya çekecek (Özgür Akın Oto)

12 Eylül 2010 günü Anayasa dersinden sınava gireceğiz. Sınavda mevcut yasama organı olan TBMM’de çoğunluğa sahip olan ve yürütme erkine sahip hükümetin hazırlamış olduğu 23 maddelik değişiklik paketinden sorumluyuz. Sınavı gerçekleştirenler, Ombudsman, HSYK, Sayıştay, Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, Yüksek Askeri Şura, Yargı Denetimi gibi bir sürü kurumu tanıdığımızı, bu kurumlarda yapısal bazı düzenlemeler gerektiğini düşündüğümüzü kabul ederek bir dizi değişiklik paketi hazırlamışlar, bize de bu paketi işe yarar bulup bulmadığımızı soruyorlar. Yani kimsenin bize “Doğru seçenek nedir?” diye sorduğu yok, sorunun cevabını sormuyorlar, verdikleri cevaba katılıp katılmadığımızı soruyorlar.

Kendi adıma bir yıl öncesine kadar yukarıda saydığım kurumların hiçbirinin ne işe yaradığını bilmediğimi, hatta bir kısmının adını bile duymadığımı itiraf etmek isterim. Ne oldukları konusunda kimse tarafından bilgilendirilmediğim gibi bir sağlık çalışanı olduğum için aldığım örgün eğitimle kazandığım formasyon bana bu konuda yardımcı olmadı. Ne zaman ki iktidar sahiplerinin savaşında yeni bir cephe açıldı işte o zaman ben de bu kurumların adını duymaya başladım. Önceleri devletin kurumları zannediyordum ancak son zamanlarda fark ettim, bu kurumlar hayli kullanışlı cephanelermiş. Tüm bu girizgâhtan sonra şunları söylemek istiyorum. Referandumda oy kullanacağım ancak bu referandumun yapılmasını doğru bulmuyorum. Çünkü bu kadar teknik bir düzenlemeyi hakkıyla değerlendirecek formasyona sahip değilim. Bu referandum “Akciğer kanserinin tedavisinde radyoterapi mi daha iyi seçenektir yoksa kemoterapi mi?” sorusunun halka sorulması ve tedavilerin alınacak cevaba göre düzenlenmesi kadar absürttür. Diğer bir nokta da şu değişiklik paketine evet demek 1982 anayasasına hayır demek değildir tıpkı hayır demenin 1982 anayasasına evet demek anlamına gelmediği gibi. Çünkü oylanan yasa 1982 anayasası değildir. Onu oyladık ve kabul ettik! Eğer bu paket oylanacaksa her maddenin ayrı ayrı oylanması gerektiğini düşünüyorum çünkü bir bardak süt için bir inek beslemek istemiyorum. Eğer evet dediğim şey bir paketse, bu paketin içinden çıkacak yanlışların tarih karşısında vebalini çekmektense bu paket olmadan önceki tabloyu tercih ederim çünkü eski hal devam ederken buna direnen Özgür’ü, bu yanlışlara onay veren Özgür’den daha değerli bulmaktayım. İlk Özgür daha iyisini talep edebilir ve dönüştürebilir ama ikinci Özgür daha iyisini istediğinde ona kim inanır?

Bu paketi vicdanen ve aklen reddediyorum. Bu kararı alırken tabi ki kopya çektim. Biliyor varsayıldığım bu oylamada yapılan değişiklerin ne anlama geldiğini bilmiyordum, kimse de anlatmamıştı. Televizyonlardaki horoz dövüşü kıvamındaki tartışmalardan bir şey öğrenemeyeceğimi anlamam için yarım saatlik tanıklığım yetti de arttı bile. Tek sermayem okuma yazma bilmekti, tabi birazcık ta teknoloji desteği aldım. Artık sınavlarda kitap açmak çok kullanışlı bir metot olmadığı için açtım bilgisayarımı başladım kopyalar hazırlamaya. Tüm bunları sizinle paylaşmak istiyorum, çünkü mülkiyet hırsızlıktır.

Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) resmi web sitesinde1982 Anayasası ile mevcut düzenlemenin karşılaştırıldığı bir tablo mevcut. Bu tablodan çok faydalandım, ilgilenen arkadaşlara tavsiye ederim. Bu tabloya uzaktan bakan bir göz bile yargı organları ile ilgili düzenlemelerin tüm değişiklik paketinin neredeyse üçte ikisini oluşturduğunu görecektir. Örneğin çocuk hakları, pozitif ayrımcılık gibi her gün canımızı yakan nice sorun meğerse anayasamızda bir cümle hatta bazen bir kelime eklenmesiyle ya da çıkarılmasıyla çözülüyormuş da HSYK denilen kurumun düzelmesi için ne kelimeler ne de cümleler kifayet ediyormuş.

MADDE 10’dan başlayalım. Bu madde ile pozitif ayrımcılığın anayasal düzenleme ile pekiştirildiği iddia edilmektedir. Mevcut madde, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunması gerekenler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılamaz.” şeklinde revize edilmiş. (Kalın puntolarla belirlenen yer yeni eklenen kısımlardır.) Bu madde devletin pozitif ayrımcılıkla ilgili yapması gerekenleri tanımlamıyor, ancak anayasaya diyor ki, “eğer ki önüne pozitif ayrımcılıkla ilgili bir düzenleme gelirse sakın ola ki iptal etme!” Meclisten iptale konu edilecek pozitif ayrımcılığı içeren bir düzenleme çıktığını hatırlamıyorum, Anayasa Mahkemesine bu hususta herhangi bir kişisel kırgınlığımın olmamasını başka türlü açıklamam zor. Ayrıca iki olay hatırlıyorum meclisimizin pozitif ayrımcılık performansı ile ilgili İlki mecliste kadın kotası isteyen kadın örgütlerine karşı pis pis gülerek “Hani kadın erkek eşitliğini savunuyordunuz?” diyen bıyıklar, ikincisi “Ruanda’da bile var” diyerek kadın kotası isteyen KA-DER başkanı Hülya Gülbahar’a “Sen Ruanda mı olmak istiyorsun, buyur ol" diyen Başbakan.

MADDE 20’de yapılan değişiklikle özel hayatın gizliliğinin korunmasının anayasal güvence altına alındığı iddia ediliyor. Eklenen metin aynen şöyle: “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla istenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir” iddia edilen şudur ki yıllarca birçok insanın hayatını ve geleceğini karartan fişleme artık tarihte gömülmüştür. Oysa gerçek, yukarıdaki metnin altı çizili olan kısmında gizlidir. Bu düzenleme ile fişleme, önceleri sıklıkla iktidarların kabul etmediği bir uygulama iken artık anayasal bir meşruiyet kazanmış olmaktadır. Artık iktidarlarımız göğüslerini gere gere “fişliyorum işte var mı diyeceğin” diyebilir. Maddenin geri kalan kısmı da biz vatandaşlara kendi fişini okuyabilme özgürlüğü tanımaktadır. Hepimize hayırlı olsun!

MADDE 23’te seyahat özgürlüğü ile ilgili bir düzenleme yapılıyor. Daha önceki maddede yer alan vatandaşlık ödevi (vergi kaçakçılığı) ya da suç soruşturması nedeniyle yurtdışına çıkışlardaki engellemeler kaldırılıyor “Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak kısıtlanabilir” hükmü getiriliyor. Bu madde kısmen olumlu düzenlemeler getirmekle beraber vergi kaçakçılarına geçilen bu özel kıyağı sindirmekte güçlük çekiyorum. MADDE 41’de çocuk haklarına yönelik bir düzenleme yapıldığı iddia ediliyor. Anayasamızın çocuk haklarından neyi ne kadar anladığına biraz yakından bakalım. Eski yasaya yapılan ek şöyle “Her çocuk, yeterli himaye ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, çocuk istismarı, cinsellik ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” Anayasamıza göre bir çocuğun sağlıklı büyümesi için annesinin babasının yanında olması, dayak yememesi ve taciz ve tecavüze uğramaması yeterlidir. Neoliberal devletimizin çocuklara vereceği haklar bu muhafazakâr çerçeve ile sınırlı kalıyor. Çocuğun beslenmesi, ısınması, oynaması, eğitilmesi gibi tali sorunları kapitalizm illaki çözecektir!
MADDE 53 çalışan yoksullar için en kritik düzenleme kanımca. Bu düzenleme ile kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkı veriliyor. Tabi ki grev yasak hem de anayasal olarak! “Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler. Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Uzlaştırma Kuruluna başvurabilir. Uzlaştırma Kurulu kararları kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir. Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü, Uzlastırma Kurulunun teskili, çalısma usul ve esasları ile diğer hususlar kanunla düzenlenir.” Altı çizili maddelerin anlamı şudur. Kamu işvereni olan hükümet ile kamu çalışanları yani memurlar arasında toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşmazlık çıktığında hakem heyet olarak atanacak ve kararları emir olan ulu Uzlaştırma Kurulu’nun kimlerden oluşacağını kanun koyucu olarak hükümet yani işveren belirleyecektir. Her suçlunun hayali değil midir suç ortaklarından oluşan bir mahkeme tarafından yargılanmak. Patronun tarafsız adamları tarafsız kararlar verecekler, öyle deniliyor yukarıda, anayasa bu, yalan söyleyecek değil ya! Bu yasa teklifinde pek tartışılmamış bir düzenleme daha var aslında. 1982 anayasasından bir metin çıkartılıyor. “Sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir.” Kararları yargı denetiminden bile uzak tutulan Uzlaştırma Kurulunu başka nasıl ululaştırabilirdi ki. Görüldüğü gibi mevcut düzenleme eski düzenlemeden bile geridir.

MADDE 74 ile Türkiye ilk kez ombudsmanlık kurumuyla tanışmış oldu. Türkçeye Kamu Denetçiliği olarak tercüme edilen bu kurumun, vatandaşların idare ile ilgili şikâyetlerini değerlendirecek bir üst merci olduğu iddia edildi. Kurumun başında Ombudsman yani kamu baş denetçisi bulunacak. Hikâyenin devamına ise bir yerlerden aşinayız. “Kamu Baş denetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır dördüncü oylamada en fazla oy alan aday seçilmiş olur. Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi, Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile Kamu Baş denetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” Patronun tarafsız adamları yine sahnedeler!
MADDE 125’te yapılan değişiklik ile Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarının yargı denetimine açılmış olduğu iddia edildi. Oysa YAŞ’ın aldığı kararlardan yalnızca ilişik kesme ile ilgili olanları için yargı yolu açık, diğer düzenlemeler karşısında muhataplarının boynu kıldan ince. Anayasamız YAŞ’ın her ne hikmetse yalnızca ilişik kesmelerde hukuksal hata yapabileceğine ikna olmuş durumda. Cumhurbaşkanının tek başına aldığı kararlar ise halen yargı denetimi dışında.

MADDE 129 paketin en olumlu düzenlemelerinden biri. Bu değişikliği ile kamu çalışanlarına verilen tüm disiplin cezaları yargı denetimine açılmış oluyor.

MADDE 145 de paketin bir diğer olumlu düzenlemesi. Bu maddede yapılan değişiklik ile siviller savaş hali dışında hiçbir suretle askeri mahkemelerde yargılanamayacak. Galiba buna en çok vicdani retçi arkadaşlarımız sevinecek.

MADDE 146 ile Anayasa Mahkemesi (AYM) ile ilgili radikal yapısal değişimler tasarlanmış durumda. Buna göre AYM üye sayısı 19’a çıkarılıyor. 5 üyeyi Danıştay, Yargıtay, ve Askeri Yargı 3 üyeyi TBMM, 3 üyeyi YÖK, 7 üyeyi ise direk olarak cumhurbaşkanı belirliyor. Aritmetiği toparlayacak olursak Cumhurbaşkanı ve TBMM’den gelen aday sayısı 10, YÖK’ün ne kadar özerk olduğu ortadayken de kısa orta vadede YÖK ait 3 kontenjanın da yürütme organının saflarında olduğunu düşünmek zor değil. Mevcut durumda yürütme 10+3 yargı 6. Patronun tarafsız adamlarının yine sahne alacağını ön görmek hiç de zor değil.

MADDE 148 ile AYM’ne bireysel başvuru hakkı tanınıyor. Ancak bu başvurular Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi kapsamındaki anayasal hak ve özgürlüklerin ihlalleri ile sınırlandırılmış durumda. Örneğin bir vatandaş olarak ben nükleer santrallerle ilgili AYM’ne başvuramayacağım. Acaba bu yasal düzenleme AHİM’lere yapılan başvuruları azaltmak için konulmuş olabilir mi?

MADDE 159 ise kanımca en karmaşık düzenleme. HSYK’nın yapısını revize ediyor. Hukuksal ayrıntılarını tam anlayamamakla birlikte şunu fark ettim. Kurulun başkanı aynı zamanda hükümet üyesi olan Adalet Bakanı, Adalet Müsteşarını da yanında getirmiş. Her ikisinin de oy hakkı var. Adalet Bakanı istediği hâkim ve savcıya soruşturma açabiliyor. Soruşturmayı görünüşte HSYK’ya bağlı adalet müfettişleri yürütüyor. Ancak HSYK’nın başkanı Adalet Bakanı olduğu için müfettişler bakanlığa dolayısı ile hükümete bağlı. Tüm bun tablodan çıkardığım özet sonuç şudur. AYM ve HSYK da ki düzenlemeler iddia edildiği gibi vesayeti kaldırmaya yönelik olmaktan ziyade vasiyi değiştirmeye yönelik girişimlerdir.

1982 anayasasında 12 Eylül generallerini dokunulmaz kılan meşhur 15. madde, yapılan düzenleme ile yürürlükten kaldırılıyor. Sevgili paşalarımız korkmayınız kaos falan çıkmayacak, üzerlerinizdeki zırhlarınızdan soyunup giyindiğiniz, zaman aşımı marka ropdöşambrlarınız ile rahatça gerinebilirsiniz. Çünkü referandum günü gözbebeğiniz olan darbenizin 30. yaş gününe denk geliyor. Bize kalan ise şu özlü sözdür: Ameliyat başarılı geçti ama maalesef hastamızı kaybettik. Hepimizin başı sağ olsun!

Çıkardığım kopyalar bu kadar sevgili arkadaşlar, hepinize sınavda başarılar dilerim.

Özgür Akın Oto