Dido Nana (Halil Yeni)

Büyük birçoğumuz onu Dido Nana şarkısıyla tanıdık. Çernobil nükleer felaketine kurban verdiğimiz bilinen son kişi belki de Kazım Koyuncu…

2004'ün sonlarında sanatçıya akciğer kanseri teşhisi konulmuş ve sanatçı kanser tedavisi görmeye başlamıştı. 25 Haziran 2005'de, 33 yaşında, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.

Çernobil kazası, tarihe 20. yüzyılın ilk büyük nükleer kazası olarak geçer. Ukrayna'nın Kiev iline bağlı Çernobil kentindeki nükleer güç reaktörünün dördüncü ünitesinde 26 Nisan 1986 tarihinde meydana gelen nükleer kaza sonrasında atmosfere atom bombasında da kullanılan fisyon karışır.

Patlama sonucu oluşan radyasyon bulutu rüzgârın etkisiyle güneye doğru dağılır ve Türkiye üzerine doğru ilerler. Bu bulut Karadeniz’in üzerinde bir zaman kalır. Kazadan bir hafta sonra yağan sağanak yağmur ile Trakya Bölgesi, Doğu Karadeniz Bölgesi radyasyonun etkisi altına girer. Trakya ve Doğu Karadeniz’de özellikle fındık, tütün ve çay üretimi yapılan tarım alanlarında yağış olması bu bölgelerdeki radyoaktif bulaşıyı artırır.

Bu dönemde görevli olan ülke yöneticileri ise ülkenin Karadeniz şeritleri tehlike altındayken radyasyonu önlemek, ya da oluşa bilecek zararları en aza indirmek dururken televizyonlarda çay içerek halkla alay etmeyi tercih etmişti. Oysa yapılan araştırmalarda Doğu Karadeniz Bölümü’nün diğer bölgelere ve Rize’nin Avrupa’nın birçok ülkesine göre daha fazla etkilendiği belirtilmektedir.

Bu sırada dönemin Endüstri ve Ticaret Bakanı H. Cahit Aral, radyasyon konusunda kendisinden başkasının açıklama yapmaya yetkili olmadığını belirtip “Dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki, Türkiye’de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir” demekteydi. Fakat 1987’de, ODTÜ Raporu olarak tanımlanan bir rapor yayınlanmış, raporda “Sadece çaydan alınacak radyasyon bile gelecek nesillerde birçok çocuğun ölü veya sakat doğmasına sebep olabilecektir” şeklinde bir açıklamada bulunulmuştur.

İlerleyen yıllarda dünya ülkeleri ve halkları nükleer felaketi unutmuş gibiydi. En son Japonya’da gerçekleşen deprem sonucu oluşan nükleer santraldeki patlamalar nükleer felaketleri yeniden gündeme getirdi.

Sanki hayat geçmişten ders almayanlardan hesap soruyordu. Japonya’da 8.9 büyüklüğündeki depremde zarar gören Fukuşima Nükleer Santrali'nde patlamalar yaşandı ve “Dünyada ikinci Çernobil olur mu?” düşüncesini akıllara getirdi. Nükleer patlamanın sonuçları şu an tam olarak bilinmemekle birlikte, radyasyon seviyesi insan sağlığını tehdit ediyor.

İçme suyu ve deniz suyunun ardından Tokyo'da su arıtma şebekesinde de insan sağlığını tehdit edebilecek seviyede radyasyona rastlandı.

Başbakan Kan, nükleer santralin yakınlarında yetişen yeşil yapraklı sebzelerin yenmemesi konusunda da halkı uyardı.

Başta Avrupa ve Dünya ülkeleri yüksek radyasyon oranı dolayısıyla Japonya'dan gelecek bazı gıda ürünlerinin ülkeye girmesini yasaklamış durumda ve Japonya aynı zamanda ekonomik bir felaketin eşiğinde…

Japonya’daki nükleer felaketin korkuyla takip edildiği bir dönemde ülkeler alarm durumuna geçerken, Venezuela nükleer programını durdurmaya karar verdi, Almanya ise 1980 öncesinde kurulan iki nükleer tesisini kapatma kararı aldı. AKP hükümeti ise Türkiye de kurmak istediği nükleer santralde ısrarcı…

Japonya’da gelişen olaylar sonucu nükleer santrallere hassasiyetin arttığı dönemde Tayip Erdoğan evlerde kullanılan aygazla nükleer santralleri bir tutarak konu hakkında engin bilgisini göstermiş oldu.

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu da yaptığı açıklamada halkla alay etme becerisini bir adım daha öne taşıyarak ‘’Otomobil de kullanmayın o zaman’’ dedi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise, mahallenin delisi olmadıklarını Dünya’da 440 nükleer santral işletildiğini bildirerek akıllılık göstergesinde bulundu.

Özünde isimler ve tarihler farklı olsa da beyinleri hiç değişmedi.

Çernobil faciasının olduğu dönemde TAEK Başkanı Özemre: “Ne bulursanız yiyebilirsiniz” demişti

Dönemin Sanayi Bakanı Cahit Aral: “Dinine, imanına inanan 'Radyasyon var' demez” dedi.

Dönemin Başbakanı Turgut Özal "Radyoaktif çay daha lezzetlidir" diyerek alay ederken, Cumhurbaşkanı Kenan Evren "Radyasyon kemiklere yararlıdır" diyerek sağlık dersi veriyordu.

Şimdi tüm bunların gölgesinde Türkiye’nin son dönemlerine damgasını vuran çevreci örgütler sermayeyi ve AKP’yi karşısına alarak 9 Nisan’da Ankara’da bir miting örgütlüyor.

Derelerin Kardeşliği Platformu’nun yapmış olduğu açıklamada, “Yerli ve uluslararası şirketlerin ülkemizin dört bir yanında büyük bir yağma hareketi yürüttüğünü, paranın gücüne iman edenlerin, doğamıza ve yaşam alanlarımıza el koymak isteğini, Hidroelektrik Santral (HES) projeleriyle, Termik Santrallerle, Nükleer Santrallerle, Maden Aramalarıyla Mera, Kıyı ve Orman Kanunlarıyla insanca yaşam hakkımızın elimizden alındığını bildirerek 9 nisan günü, paranın iktidarı karşısında kardeşliğinin gücünü haykırma zamanıdır” diyerek halkı mitingine çağırıyor. Bu mitingi başta Karadeniz İsyandır Platformu olmak üzere birçok çevre örgütü destekleyeceğini açıkladı.

Yazımı “Ben bir müzisyenim, ondan sonra Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim” diyen Kazım Koyuncu’nun dönemin bakanı Cavit Aral hakkında vermiş olduğu röportajla bitiriyorum:

‘’Niye bu kadar korkuyor bu ülkeyi yönetenler anlamıyorum. Aslında ben, bak şimdi çok kızmaya başladım. Konuşayım biraz, Anadolu’da benim bildiğim kadar yöneticiler, politikacılar modern zamanlarda, ben bilmiyorum gören varsa bana yazılı olarak versin, hayata bir şey katmışlar mıdır? Yani güzel bir şey yapmışlar mıdır? İsteyerek ama, isteyerek emek sarf ederek. Ben böyle bir şey görmüyorum. Bir Çernobil oldu. Şimdi hatırlamıyorum bir bakan çıktı ve çay içti, efendim bir şey olmaz, diye. Bu bir zeka sorunu değil, zeka sorunu var da bu, bizleri salak yerine koymak en büyük salaklıktır. Ama bunlarınki sadece salaklıkla ölçülmez. Bunlar çok kötü niyetli insanlar. Geçen yıl suç duyurusunda bulunduk fakat olmadı. Bu kadar basit mi? Niye bu ülke bu kadar ucuz yönetiliyor? Niye bu kadar geri zekâlılar tarafından yönetilebiliyor? Sen ceza görmüyorsan ben söylüyorum buradan: Geri zekalı. O çayı içen bir geri zekalıdır. Valla başka türden, bunu dava açsalar ispatlayamazlar. Ya diyecek ki ‘Ben geri zekâlıyım kabul ediyorum. Bu yüzden suç bende değil geri zekâlı olduğum için… Ya da çok zekiyim ama ben kötü niyetliyim, o yüzden yapmışım işte…’’’

26 Nisan 2011 tarihi Çernobil faciasının 25. yıl dönümü. Bu facia sonucu yitirdiğimiz insanlara ve Kazım Koyuncu’ya saygıyla...