Birleşmek mümkün mü ve nasıl? (Burak Özdemir)

1. Cumhuriyet sonlandırıldı. 2. Cumhuriyet’in kuruluş süreci ya da sancısı ise, devam ediyor. Henüz, büsbütün yerleşiklik kazanmış değil. Ülkemizde, 1. Cumhuriyet’in sonlanıp, 2. Cumhuriyet’in kuruluşuna sevinenler hayli fazla sayıda. Bu kategorinin daha Amerikancı, daha emek düşmanı ve daha gerici bir ülke istediği konusunda hiç kuşku yok. 2. Cumhuriyet, düpedüz bunu temsil ediyor zaten. Peki, 2. Cumhuriyet’ten rahatsız olanlar ne durumda? Başka deyişle 2. Cumhuriyet’e karşı mücadele verenler ne yapıyor? Çözümleri nedir? Birleşme olanakları var mıdır?

Bu yazımda, 2. Cumhuriyet karşısında muhalefeti temsil eden, 2 esas akımdan bahsetmek istiyorum: Komünistler ve Sol-Ulusalcılar(Türk Ulusalcılığı). Bu iki akımın da, 2. Cumhuriyet’ten rahatsız oldukları açık. Dahası, 2. Cumhuriyet’i devirmeyi amaçladıkları da. Ancak, mesele, 2. Cumhuriyet’in karşısına koydukları çözüm programları noktasında ortaya çıkıyor. Belki, bir de, 1. Cumhuriyet’e bakış açılarında. Bu farklılık, önemsenmesi ve irdelenmesi gereken bir başlık olup, birleşememenin temel kaynağını oluşturuyor, kanımca. Şimdi, konumuzu biraz daha açalım.

Komünistler, 1. Cumhuriyet’i baştan itibaren, Sermaye düzeni olarak kavrıyorlar. Başka deyişle, Türkiye Cumhuriyet’inin, 1923’den itibaren, Kapitalist sömürü düzeniyle yönetildiğini ileri sürüyorlar. Elbette, 1923 Cumhuriyet’inin tarihsel bir ilerleme olduğu gerçeğini atlamadan. Komünistler için, 1. Cumhuriyet, emperyalizme ve gericiliğe karşı bir süreç yaşamışsa da, kurulan kapitalist düzen nedeniyle, emperyalizmle ve gericilikle süreç içinde tekrar barışılmıştır. Daha doğrusu, gericiliğin kökü kazılamadığı gibi, emperyalizmden de tümüyle bağımsız olunamamıştır. Özetle, 1. Cumhuriyet, kazanımları olsa dahi, komünistler için, son tahlilde bir sömürü düzenidir. Tüm sorunların kaynağı da, bu noktadır zaten. Bu yüzden, komünistler, en baştan itibaren, 1. Cumhuriyet’in yıkılması ve yerine sosyalist bir cumhuriyet’in kurulması için mücadele vermişlerdir. Öte yandan, Komünistler, pekala bilmektedirler ki, bugün 1. Cumhuriyet’in yerine gelen 2. Cumhuriyet daha geri bir konumu temsil etmektedir. Daha Amerikancı, daha gerici, daha emek düşmanı…

Sol-Ulusalcılar ise, 1. Cumhuriyet’in, kapitalist bir düzeni kurduğu gerçeğini ya görememişler ya da görseler bile bu gerçeği pek önemsememişlerdir. 1. Cumhuriyet’i kapitalizmden yalıtarak ele almaları, en temel yanılgılarıdır. Bu yüzden, Ulusalcılara göre, 1. Cumhuriyet’in süreç içinde kendi altını oyması gerçeği, kapitalist sömürü düzeninin ürünü olmayıp, bir takım cumhuriyet düşmanı siyasetçilerin ya da çevrelerin marifetidir. Sol- Ulusalcılar, 1. Cumhuriyet’i fazlasıyla kutsamışlar, yarattığı birçok sorunu ya görmezlikten gelmişler, ya da bu sorunların başka şeylerden kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. En ileri olan sol-ulusalcılar bile, 1. Cumhuriyet’in kapitalist sömürü düzenine dayandığını tespit etmiş olsalar da, bu Cumhuriyet’in sosyalist bir Cumhuriyet’le aşılması gerektiğini önlerine koymamışlardır. Ortaya koydukları, 1. Cumhuriyet’in başka deyişle Kemalist Devrimin tamamlanmasıdır. Burjuva sınıfının egemenliğine dayanan, sömürü düzeni üzerinde temellenen bir Cumhuriyet’i tamamlamak nedir acaba? Bu kesimlerden bazıları da bilmektedirler ki, Burjuva sınıf egemenliğinin alternatifi, işçi sınıfı egemenliğidir. Kapitalist sömürü düzeninin alternatifi, sosyalist bir düzendir. Daha önemlisi, Burjuva Cumhuriyet’inin alternatifi, Sosyalist bir Cumhuriyettir.

Yukarıda kabaca özetlemeye çalıştığım, komünistlerle sol-ulusalcıların, 1. Cumhuriyet karşısındaki yaklaşım farklıklarıydı. Ancak, daha hazin olan ise şudur: 2. Cumhuriyet karşısında da, aynı yaklaşım farklılığı devam etmektedir. Sol- Ulusalcılar, 1. Cumhuriyet’e geri dönülmesi gerektiğini, komünistler ise, sosyalist bir cumhuriyet’in kurulması gerektiğini amaçlamaktadırlar. Komünistler, AKP’nin zihniyetinin, 1. Cumhuriyet’in zaman içinde yarattığı zihniyetin doruk noktası olduğunu ileri sürerlerken, sol-ulusalcılar, AKP zihniyetinin 1. Cumhuriyet zihniyetiyle olan süreklilik bağını görmezden gelmekteler ya da inkar etmektedirler. Sözgelimi, komünistlere göre, emperyalizme karşı mücadele, kapitalizme karşı mücadeleyle bir ve aynı şeydirler. Çünkü emperyalizm, kapitalizmin bir üst aşamasıdır. Sol- Ulusalcılar ise, emperyalizmden kurtulmakla, kapitalizmden kurtulmanın, bir ve aynı şeyler olduğu gerçeğini atlamaktadırlar. Komünistlere göre, gericiliğe karşı sağlıklı ve tutarlı bir mücadele yürütmenin yolu, kapitalizme karşı doğrudan mücadele etmekten geçmektedir. Zira gericiliğin kaynağında asıl olarak, kapitalist sömürü düzeni vardır. Ancak, sol-ulusalcılara göre böyle bir bütünlük yoktur. Kapitalizm içinde, gericiliğe karşı mücadele vermenin, güdük kalmaya mahkum uğraşısı içindedirler. Zira, bilmelidirler ki, kapitalizm çerçevesinde, gericiliği sınırlandırmanın daima bir sınırı olacaktır. Komünistlere göre, bağımsız ve aydınlık bir Türkiye, ancak Sosyalist bir Türkiye’dir. Sol-ulusalcılar ise, sosyalizm olmaksızın, Burjuva Cumhuriyet’inin geliştirilerek, bağımsız ve aydınlık bir Türkiye yaratılabileceği düşüncesindedirler(yanılsamasındadırlar). Diğer yandan, Komünistlere göre, emperyalizme ve AKP’ye karşı, Türkiye’deki halkları birleştirmenin yolu, etnik ya da ulus bakış açılarından değil, emek eksenli sınıfsal bakış açısından geçmektedir. Sol- Ulusalcılara göre ise, halkları birleştirmenin yolu, ulusalcı bakış açıdır. Başka deyişle, Türk Milleti eksenli yaklaşımdır. Oysa, tarih göstermiştir ki, Türk Milleti olgusu, birleştiricilikten uzak bir kategoridir. Kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadelede, ulus eksenli bakış açısı değil, sınıf eksenli bakış açısı esas alınmalıdır. Örneğin Türk Milleti olgusu, Türkiye’deki başka halkları kapsama açısından sorunludur, diğer yandan, Türk milleti kategorisi, aynı millet içindeki zengin ve yoksul sınıfları aynı gemi içinde değerlendirdiğinden, ötürü sorunludur. Zira, her ulus, çıkarları karşıt olan sınıflara bölünmüş durumdadır. Unutmayalım ki, kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadele, özünde, emeğin sermayeye karşı mücadelesidir. Ulusal bir mücadele değildir.

Yukarıda ana hatlarıyla açıkladığım farklılıklar ve tespitler, kanımca, üzerinde düşünülmeyi ve tartışılmayı hak etmektedir. Dahası, günümüz koşullarında, son derece gereklidir. Ulusal bakış açısının değil, sınıfsal bakış açının temel alınması, olmazsa olmazdır. Kapitalizmi aşmak, alternatif olarak sosyalizmi önümüze güncel seçenek olarak koymak kaçınılmazdır. Siyasetin merkezine, sınıfsal bakış açısını koymadan ve sosyalist bir iktidarı birincil amaç kılmadan, ne AKP ile ne emperyalizmle ne de gericilikle mücadele sağlıklı ve tutarlı yürütülemez. Sol-Ulusalcılarla komünistler ararındaki temel ayrım noktası budur. Yazıyı Rosa Luxemburg’un ünlü sözleriyle tamamlayayım : Ya Sosyalizm ya Barbarlık. Ülkemiz için şöyle de uyarlanabilir : Ya Sosyalist Cumhuriyet ya AKP Karanlığı.