AKP döneminin sol suçları 1 (Can Ulusoy)

AKP’yi 2002 yılında büyük bir koalisyon iktidara getirdi. Bu koalisyonun içinde
- Neredeyse bir bütün olarak burjuvazi vardır. Türkiye’nin büyük sermayesi ve Anadolu sermayesi AKP’ye destek çıkmıştır.
- Nakşibendî ve Nurcu kökenli tarikat ve cemaatlerin neredeyse bütünü
- BOP’u hayata geçirmeye karar veren ABD ve İsrail
- Kemal Derviş’in ekonomi modelini uygulatmak için istikrarlı bir hükümete ihtiyaç duyan uluslar arası büyük sermaye
- 2007 seçimleri ile birlikte Türkiye merkez sağının ezici bölümü (burjuvazinin AKP’ye olan desteği ile doğru orantılı olarak) bu koalisyonda yer almıştır.

AKP’ye oy vermiş kır ve kent yoksulları da seçimlerde önemli bir faktör olarak yer aldı, hala da öyle. Fakat koalisyonun bir parçası değildi, nitekim hiçbir karar alma mekanizmasında temsilcisi olmadığı gibi uygulanan tüm politikalar da aslında bu kesimlerin çıkarlarına karşıydı. Yoksul insanımız bu süreçte dilencileştirilerek büyük bir haysiyet kaybına da uğratılmıştır. Günümüzde ortaya yayılan bütün çürümüşlük ve yolsuzluklara rağmen AKP mitinglerini dolduran kalabalıkların hala bu kent ve kır yoksullarından oluşması sadece cehalet ile açıklanamaz…

AKP’yi iktidara getiren yukarıda da görüldüğü üzere burjuvazisiyle, dincisiyle Türkiye ve dünya gericiliğinin büyük koalisyondur. Fakat bu koalisyonun ne yazık ki, ana gövdesinde yer almasa da sağ ve sol kanatları vardır. Bu kanatlar koalisyonun bizatihi içinde olmayabilir de. Fakat o gövdenin uçmasında kritik bir role sahiptirler ve ne yazık ki Türkiye’de kendisini sol addeden bazı unsurlar bu rolü büyük bir şevkle uygulamış, DSİP örneğinde olduğu gibi Tayyip Erdoğan’ın takdirlerine mazhar olma şerefine de nail olmuşlardır. Hatta gövdeye dâhil olmayan sağ kanadın çok daha kabul edilebilir bir durumu olduğu söylenebilir. Genellikle 28 Şubat sürecinin muhafazakârlara zulmettiğini düşünen ve güçlü bir AKP iktidarı ile muhafazakârların rahatlayacağına inanan mütedeyyin insanlardır. Bunların büyük kısmı Ertuğrul Günay’dan çok daha önce AKP ile hareket etmeyi içine sindiremeyerek istifa etmiştir.

Öncelikle AKP döneminde işlenen sol suçların mahallerini belirleyelim: Bunlardan birincisi Ergenekon davalarında, ikincisi 12 Eylül Anayasa Değişikliği Referandumunda, üçüncüsü darbecileri yargılıyoruz adlı tiyatroda mahkeme kapılarında bayrak sallayarak parodiye dâhil olmalarında, dördüncüsü Akil Adamlar girişiminde, beşincisi Haziran İsyanı’na dudak büküp “aman ulusalcılar var, eyvah barış süreci tehlikeye girer” aymazlıklarında kendisini gösterdi. Bunlar suçların işlendiği mahallerdir.

Bu suçların bedelini öncelikle halkımız ödemiştir. Yoksa Ufuk Uras gibi Roni Margulies gibi isimlerin itibarlarının yerle bir olmasından büyük üzüntü duyacak değiliz. İtibarlarının sıfırlanması nihayetinde kendi tercihleriydi. Fakat halkımıza ödettikleri fatura ağır olmuştur, çünkü cürümlerinden büyük yer yakmışlardır. Bu da onların kabiliyeti değil “sol”un toplum vicdanındaki değerinden kaynaklanmıştır. Bu yüzden sol ile uzaktan yakından alakaları kalmamalarına rağmen “sol” adına televizyon kanallarının stüdyolarında koşturulmuşlardır.

Bu suçlardan biraz bahsedelim:

1) Tamamen düzmece bir dava olduğu en başından tespit edilebilecek Ergenekon Davası’nda hükümete verdikleri destekle AKP faşizminin inşasında kritik bir rol oynamışlardır. AKP ve Cemaat, I. Cumhuriyet’in tam manasıyla tasfiyesi için ordu ve ulusalcı gruplara hazırladığı komplolar ile inşasına çalıştığı II. Cumhuriyet’ine meşruiyet kazandırma ihtiyacı da duymuştur. Bu ihtiyacı karşılayan da “darbeciler yargılansın” yaygarasıyla AKP’nin yardımına yetişen bu “sol” zevat olmuştur. “Sol” içinden olduğu bilinen kesimlerin bu davayı sahiplenmedeki canhıraşlıkları, demokrasi hassasiyetine sahip birçok kişinin olumsuz etkilenmesine neden olmuştur.
2) 12 Eylül Referandumu, AKP’nin faşizmi inşa süreci önündeki taşları temizleyen önemli bir araç olmuştur. Bu noktada da gerek “yetmez ama evet”, gerekse de “boykot” ediyoruz diyen “sol”cular yine AKP’nin faşizme giden sürecine “demokrasi” boyası atıp meşruiyet kazandırmaya çalışmışlar, e doğal olarak Recep Tayyip Erdoğan’dan da aferin almışlardır. 12 Eylül’ü yargılıyoruz parodilerinde de 12 Eylül’ün ürünü olan AKP’den hesap sormanın 12 Eylül ile hesaplaşmadaki en büyük görev olduğunu gözlerden kaçırıp, demokrasi düşmanlarına perde olmuşlardır.
3) Akil adamlar süreci ve Haziran İsyanı’ndaki görevleri de aynıdır. Akil adamlar sürecinde hükümetten rol alabilmek için büyük bir heves içinde olmuşlardır. Hatta Haziran’da meydanlar ateş içindeyken, gencecik çocuklar AKP’nin talimatları ile katledilirken Başbakan’ın sofrasında oturmaya devam etmişlerdir. Haziran İsyanında da tutumları zaten bellidir, onlara göre darbeciler, ulusalcılar sokaktadır, barış sürecini engellemek istemektedirler, bunu yaparken de “meşru” hükümeti devirmeye kalkmaktadırlar diyerek AKP’ye can simidi uzatmaya çalışmışlardır. Fakat gün geçtikçe pekişen faşizm ortamıyla doğru orantılı olarak itibarları da azaldığından ve toplum nezdinde teşhir olduklarından etkileri çok daha sınırlı kalmıştır.

Oysaki gericilik ile işbirliği yaparak kazanılmış tek bir demokratik hak var mıdır? Demokrasiye düşman faşist güçlerin, iktidarlarını konsolide etme yolunda önündeki engelleri temizlemek için giriştikleri harekata destek çıkmak, iyi ihtimalle budalalık, kötü ihtimalle ise dönekliktir. Fakat her şartta halka karşı suç işlenmiştir ve “Türkiye tarihi ile hesaplaşsın” sözüne pek bir bayılan bu zevat, AKP dönemindeki suçları ile ne zaman hesaplaşacaktır?

Günümüzde ise yeni “sol” suçlar ardı ardına sıralanmakta ve ne yazık ki CHP’liler başı çekmektedir. CHP içinden de bu suçları fark eden ve tepki gösterenler olmakla birlikte, Cemaat ile haşır neşir olmaktan pek bir mutluluk duyanlar, iktidara giden her yol mubahtır anlayışı ile Türkiye’de siyasal mücadele alanını yok etmektedirler. Anadolu’nun bağrından Unkapanı’na gelmiş ve çıkacak kaseti ile ünlü olma hayalleri kuran genç türkücü gibi, ne yazık ki bazı CHP’liler de kendilerini iktidara taşıyacak iktidara yönelik özel hayata dair kasetlerin ardı ardına yayınlanması için cemaate ellerini açmış dua etmektedirler. Cemaat kasetlerinden medet ummak

1. Öncelikle siyasetsizliktir. Oysa Türkiye'de apaçık faşizm, yolsuzluklara batmış idari bir sistem, savaş suçları işlemiş bir dışişleri politikası, halkı dilenciliğe sürükleyen bir ekonomik model ve dini sömüren riyakarlık mevcuttur. Esas mücadele alanları bunlardır. AKP ile siyasal mücadeleyi geride tutacak kaset komploları AKP'ye zarar vermez, AKP ancak siyaset ile geriletilir
2. Kasetlerden medet ummak, Cemaat bir şey açıklasın da seçimden galip çıkalım anlayışı Haziran'a ihanettir. Milyonlar siyasal mücadele sahnesine dökülmüşken, Cemaatin eline bakmak düpedüz budalalıktır
3. Dün CHP'nin ve MHP'nin de kasetleri çıktı. Hele iş sekse dönerse burada sağcılık solculuk olmaz. İnsanlar kişisel muhabbetlerinde dedikodu da yapar, resmi olarak asla söylemeyeceği şeyleri de söyler. Kasetlerle siyaseti dizayn etmenin sonu yoktur. Kişisel hayata tecavüzü meşrulaştırır. Bu durumdan hiç kimse kurtulamaz.

Günümüzde işlenen bir başka “sol” suç ise, bu seçimlerde AKP’yi kesin devireceğine iman etmiş, sandık fetişizmi içindeki CHP’nin sosyal demokrat kesiminden gelmektedir. Ellerinde hiçbir mantıklı gerekçe olmadan, AKP’nin twitter yasağından sonra demokratik haklarını kullanıp tepki göstermek isteyenlere, sandığı bekleyin “provokatörlük” yapmayın şeklinde iğrenç bir saldırı gelmiştir. Oysaki CHP’liler az buçuk iktidar hayalleri kuruyorsa, 2012’den beri AKP faşizmine karşı her türlü bedel ödemeyi göze alan, barikatları yıka yıka gelen gençlik sayesindedir.

Bu söylemin bir diğer tehlikesi ise sanki gençliği düşünüyor gibi yapmasıdır. Oysaki gençliğe saldırıyı önleyecek en önemli şey, eylemlerin daha büyük kitlelerle düzenlenmesidir. Fakat eylemlere gitmeyin provokasyon vardır diye hiçbir dayanağı olmayan söylemlerde bulunmak AKP karşısındaki halk hareketini zayıflatacağı gibi, devrimci gençleri saldırıya açık hale getirir. 30 Mart'tan önce durum neyse 30 Mart'tan sonra da Türkiye’nin durumu aynı hatta çok daha zorlu olacaktır. Sonuçlar ne olursun olsun AKP saldırganlığı daha da şiddetlenecektir. Şimdi “evde oturun, provokasyon gelir” çığırtısı yapanlar, 30 Mart sonrasının çok daha sert koşullarında halkı ve mücadeleyi diktatörlüğe teslim etmiş olurlar…

AKP döneminin “sol” suçları 2 ile devam edeceğiz…