Maraş’ın vebalini Hrant’a yükleyenlere...

NULL

TRT&rsquonin 12 Eyl&uumll&rsquo&uuml konu alan Şahların Labirenti isimli bir belgesel &ccedilekeceğini ve belgeselin altında Avni &Oumlzg&uumlrel&rsquoin imzasının bulunacağını duyduğumda belgeselin ana tezini az &ccedilok tahmin edebiliyordum.

&Oumlzg&uumlrel bir&ccedilok kez, 12 Eyl&uumll darbesinin arkasında yatan esas nedenin NATO&rsquonun g&uumlney kanadının g&uumlvence altına alınması gerekliliği olduğunu s&oumlylemişti.

Albaylar Cuntası d&oumlneminde Yunanistan NATO&rsquonun askeri kanadından &ccedilıkarılmış, cunta sonrası tekrar d&oumlnmek istediğinde ise T&uumlrkiye tarafından veto edilmişti, 12 Eyl&uumll darbecilerinin ilk icraatlarından biri bu vetodan vazge&ccedilmek olmuştu.

İşte &Oumlzg&uumlrel&rsquoe g&oumlre 12 Eyl&uumll &oumlncesi yaşananların t&uumlm&uuml bu vetonun kalkmasını sağlayacak olan darbenin altyapısının sağlanması ile ilgiliydi &uumllk&uumlc&uuml ve devrimci gen&ccediller ise b&oumlylesi bir oyunun piyonları olarak kullanılmışlardı.

12 Eyl&uumll&rsquo&uumln ABD&rsquonin &ccedilocuklarının marifeti ile ger&ccedilekleştirildiğine, a&ccedilık bir ABD-CİA-NATO tezg&acirchı olduğuna dair herhangi bir ş&uumlphe zaten bulunmuyor.

Ancak 12 Eyl&uumll&rsquo&uuml basit&ccedile Yunanistan&rsquoın NATO &uumlyeliği ile ilişkilendirmek her şeyden &oumlnce, siyasi olayları tek bir nedene indirgemek gibi bir sakatlık taşıyor.

&Uumlstelik sadece bu da değil, b&oumlylelikle, g&uumlya reel politik analiz adına, 1980 &oumlncesinin b&uumlt&uumln politik m&uumlcadeleleri bir anda anlamsızlaştırılıvermiş oluyor. S&oumlz konusu analizle birlikte sınıf m&uumlcadelesinin, y&uumlkselen sol muhalefetin, anti-faşist direnişin ve faşist hareketle ABD arasındaki ilişkinin siyasi, tarihsel ve toplumsal herhangi bir anlamı kalmıyor. Faşistlerle birlikte devrimciler de, faşist hareketle birlikte sol g&uuml&ccediller de, komplonun bir par&ccedilası, basit birer maşa haline gelmiş oluyorlar.

İşte belgeselin daha ilk b&oumll&uumlm&uumlnde aynı tezlerin bir kez daha dile getirildiğini duyduktan sonra Şahların Labirenti&rsquoni izlemenin herhangi bir anlamı olmadığına karar vermiş ve bir daha da izlememiştim.

Ge&ccediltiğimiz g&uumlnlerde yayınlanan ve Maraş Katliamı&rsquondan bahseden b&oumll&uumlme ise tesad&uumlfen rastladım. Katliamın sanıklarından &Oumlkkeş Kenger (Şendiller) ve d&oumlnemin &uumllk&uuml ocakları başkanı Muhsin Yazıcıoğlu&rsquonun, yani katliamın faillerinin birer tanık olarak anlattıklarını ne s&oumlyleyeceğimi bilemez bir şekilde dinledim.

Şendiller ve Yazıcıoğlu, al&ccedilalabilme ve haysiyetsizleşebilmenin tarihine not d&uumlşercesine, Maraş Katliamı&rsquonı aralarında Hrant Dink&rsquoin de bulunduğu kom&uumlnist militanların ger&ccedilekleştirdiğini s&oumlyl&uumlyorlardı ve o sırada ekrana Dink&rsquoin g&oumlr&uumlnt&uumlleri getiriliyordu.

Programın konsept danışmanlarının kimliklerine bakmak yeterliydi aslında olan biteni anlamak i&ccedilin.

Danışmanlardan Hakkı &Oumlznur faşist hareketin tarihini i&ccedileriden anlatan 6 ciltlik &ldquo&Uumllk&uumlc&uuml Hareket&rdquo ve istihbarat &oumlrg&uumltlerince yazdırıldığını tahmin edebileceğimiz &ldquoDerin Sol&rdquo isimli kitapların yazarıydı. &Oumlznur halen Şendiller ve Yazıcıoğlu ile aynı partide, yani BBP&rsquode siyaset yapıyordu.

Diğer danışman Z&uumllf&uuml Canpolat ise Avrupa Nizam-ı &Acirclem Federasyonu kurucu genel başkanıydı, yani o da bir BBP&rsquoliydi.

Her iki isim de ge&ccedilmişte faşist hareket saflarında m&uumlcadele etmişlerdi. &Oumlzg&uumlrel&rsquoin de aynı siyasi ge&ccedilmişten geldiği ve 12 Eyl&uumll&rsquo&uumln ardından hareketin yayınlarının sorumluluğunu &uumlstlendiği d&uumlş&uumln&uumlld&uumlğ&uumlnde tablo tamamlanıyordu.

Faşizm, yaklaşık 30 yıl sonra TRT aracılığıyla o karanlık ve kirli ge&ccedilmişini aklıyor, bu &uumllkenin en aydınlık insanlarının ve en g&uumlzel &ccedilocuklarının kanı bulaşmış ellerini yıkıyordu.

Liberal ve demokrat AKP&rsquonin &ccediliftliği haline getirilen TRT&rsquonin ekranları T&uumlrk sağı arasındaki kadim dayanışmanın sergilendiği bir oyuna şahitlik ediyordu bir kez daha.

Ergenekon ile başlatılan yakın tarihin yeniden kurgulanması, T&uumlrk sağının katliam geleneğinin &uumlzerinin &oumlrt&uumllerek T&uumlrkiye solunun itibarsızlaştırılması operasyonuna bir katkı da TRT&rsquoden geliyordu.

Bu operasyonun liberal-muhafazak&acircr diktat&oumlrl&uumlğ&uumln organik aydınlarının &oumlnc&uumll&uumlğ&uumlnde ve ge&ccedilmişinde katliam sanıklığı bulunanların desteğinde s&uumlrd&uumlr&uumll&uumlyor olmasını aynı aydınlar tarafından d&uumlzenlenen &Oumlz&uumlr Diliyorum kampanyası ile birlikte d&uumlş&uumlnd&uumlğ&uumlm&uumlzde bir ihanetle karşı karşıya olduğumuzu s&oumlylememek m&uumlmk&uumln m&uuml?

Hrant Dink&rsquoin anısına y&oumlnelik bir ihanetten bahsediyorum. &Oumll&uumlm&uumlnden sonra dahi onla, onun solculuğuyla ve bu &uumllkenin solcularıyla uğraşmaya devam eden, onu ve onun şahsında T&uumlrkiye solunu kendi insanlarını katletmiş g&oumlsteren zihniyete dair herhangi bir derdi olmamaktan kaynaklanan bir ihanet bu.

Tarikat gazetelerinde demokrat&ccedilılık oynamakla, laik&ccedili mahalle baskısından bahsetmekle, entelekt&uumlel mesaisini sağcılığa, muhafazak&acircrlığa, dinciliğe toz kondurmamaya adamakla, Hrant Dink&rsquoi ve Dink&rsquole birlikte bu &uumllkenin sayısız aydınını, yazarını, &ccedilizerini elimizden alan bir zihniyetten sivillik, demokratlık, hoşg&oumlr&uumll&uumll&uumlk &ccedilıkarmakla ilgili bir ihanet bu.

Dink cinayetini ellerindeki F tipi istihbarat imk&acircnları nedeniyle bilmemeleri imk&acircnsız olmasına rağmen sırf politik projelerini ger&ccedilekleştirebilmek adına engellemeyenlerin dergilerinde, gazetelerinde, televizyonlarda boy g&oumlstermekle ve Dink&rsquoi &oumlld&uumlren zihniyetle sarmaş dolaş olmaya devam ederken 1915 adına &oumlz&uumlr dileyebilmekle ilgili bir ihanet.
&nbsp
F.Y