Güney Afrika müziği vuvuzeladan mı ibaret?

Son günlerde eksen kayması tartışmaları ile beraber gündemden düşmeyen vuvuzela seslerinin yarattığı genel ve ciddi rahatsızlık, kendi içerisinde Güney Afrikalı insanlara ve müziklerine dair bir küçümseme havası yaratmış durumda. Bu herkesin paylaştığı rahatsızlığın, genel bir geyiğe dönmüş olması, futbol spiker ve yorumcularının da her fırsatta meseleyle ilgili espri ve şakalar yapmalarına, bazı zamanlarda da komiklik adına Güney Afrikalılar'a dönük bir aşağılama havasına girmelerine yol açıyor.

Vuvuzela son iki yıldır futbol müsabakaları nedeniyle gündeme gelen bir zurna çeşidi. Güney Afrika müziğinde önemli bir yeri yok. Aslında ne kadar müzik aleti olduğu da tartışılır. Üzerinde herhangi bir nota deliği yok. Müzik yazarı Murat Beşer'in ifadesiyle, "sadece üfleyenin ritmi ve gücü oranında gürültü yayan bir alet".

Oysa başta Kuzey Amerika'daki caz ve blues ile Karayipler'deki Afro-latin ezgiler olmak üzere, günümüz müziği üzerinde büyük etkiye sahip Afrika müziğinin önemli bileşenlerinden birisi olan Güney Afrika müziği, hiç de bugünlerde bazılarının düşündüğü gibi vuvuzeladan ibaret değil...

Uzun bir geleneğe sahip olan Afrika müziğinde, Sahra altı bölgede kıtanın güneyini ve batı kıyılarını müziksel olarak farklılaştıran etkilerden birisi, buradan giden kölelerin Amerika'nın müziğini etkilerken kendilerinin de etkilenmesi ve kıtaya bu yeni etkileri taşımaları oldu.

1920'li yıllarda Güney Afrika müziğinde kendini gösteren tarz “marabi” idi. Sıklıkla barlarda, içi çakıl taşı doldurulmuş konserve kutularından yapılmış ritim aletleri eşliğinde piyanoda çalınan marabi, otuzlu yıllarda gitar, banjo (tambura benzetebileceğimiz telli bir Afrika çalgısı) ve concertina (akordeona benzeyen bir çalgı) ile zenginleştirilmiş ve yeni marabi türleri yayıldı. Bunlar arasında “Africa caz” olarak anılan “marabi-swing fusion caz” da bulunmaktaydı.

Aynı zamanlarda 1930’lar Zulu'ya ( Natal’dan Güney Afrika’nın birçok bölgesine kadar söylenen bir cappella, yani enstrümansız vokal müzik) tanık oldu. Bu tarzın popülaritesi, sonunda 1939'da Solomon Popoli Linda adında bir yıldız çıkarttı. Linda, "Mbube" adlı şarkı ile anılan Solomon Linda's Original Evening Birds albümünü çıkardı ve muhtemelen yüz binden fazla satan ilk Afrika kaydı oldu. Bu şarkı aynı zamanda iki Amerikan pop hiti The Tokens' ın "The Lion Sleeps Tonight’ı (1961) ve The Weavers'ın "Wimoweh"ine (1951) esin kaynağı olmuştur.

Daha sonraları “Kwela” olarak bilinecek olan Güney Afrika’nın ilk büyük tarzı olan “pennywhistle jive” (jive bir yerel danstır, aynı zamanda caz için de kullanılır) ortaya çıktı. Büyükbaş hayvan çobanlarının çaldığı üç delikli üflemeli çalgılar, çobanların büyük şehirlere göç etmeleriyle 6 delikli flüte adapte edilir. Bu sayede Willard Cele, sıklıkla 6 delikli flütü belirli bir açı ile dişleri arasına yerleştirerek pennywhistle’ı yaratarak itibar kazanır. Cele, özellikle 1951’de The Magic Garden (Sihirli Bahçe) filminde oynadıktan sonra geriye taklitçilerden ve fanlardan oluşan bir topluluk bırakmıştır.

60’lı yılların sonlarına doğru ise isicathamiya tarzını bulan King Star Brothers tarafından Mbub’un düzgün bir formu olan cothoza mfana geliştirildi. 60’larda saksafon, kasabalarda çalınması yasaklı olan “jive” müzikte yaygınlaştı. Bu tür, “sax jive” ve daha sonra “mbaganga” diye adlandırıldı. 60’lı yılların ilk dönemlerinde ise basist Joseph Makwela ve gitarist Marks Mankwane, elektrik enstrümanları eklemleyerek mbaganga tarzına etkilerde bulundu.

Bubblegum ise Güney Afrika’da 80'lerin ortalarında bir forma kavuşmuş olan pop müzik türüdür ve temeli birbiri ile örtüşen vokallerin birbirine cevap vermesine dayanır. Bu tarzda elektronik klavye hakimdir.

Buna ek olarak 1980'lerde Voëlvry ( “bir kuş gibi özgür” ya da “yasadışı”) akımı ortaya çıktı. Voëlvry, apartheid rejiminin beyaz muhafazakarlığına ve Ulusal Parti'nin politikalarına karşı açık bir siyasi duruşu sergiliyor, ülkedeki apartheid karşıtı mücadelenin sesi oluyordu. Johannes Kerkorrel bu hareketin önde gelen öncülerinden oldu.