Türkiye'de İskan Sorunu ve Kürtler - Joost Jongerden

(Modernite, Savaş ve Mekan Politikaları Üzerine Bir Çözümleme)

1976'da nüvesi ortaya çıkan PKK, 1978'den sonra Doğu ve Güneydoğu'da en güçlü yasadışı hareket haline geldi. 80 Darbesi'yle büyük kayba uğrayan örgüt, 1984'ün 15 Ağustos'unda Şemdinli ve Eruh baskınlarıyla bir savaş başlattı. 1984'le 1992 arasındaki dönemde iyice güçlendi, saldırılarını kimsenin önceden tahmin edemeyeceği ölçüde artırdı ve bölgede inisiyatifi neredeyse eline aldı. TC Hükümeti ve Genel Kurmay Başkanlığı 1991 yılında önemli bir strateji değişikliği yaparak "Alan Hakimiyeti Doktrini"ni benimsedi ve 1992'den sonra inisiyatif tekrar TSK'nın eline geçti.

İşte bu alan hakimiyetini ele geçirme hedefi doğrultusunda söz konusu bölgelerde 1991 ile 1999 yılları arasında 3000 civarında yerleşim yerinden yaklaşık 1.5 milyon Kürt yurttaş zorla çıkarıldı, yeniden iskana tabi tutuldu. Amaç PKK'nın insan kaynağını ve lojistik desteğini ortadan kaldırmak, savaş bölgelerini insansızlaştırmaktı. Köy boşaltmalar 92 ve 93'te katlanarak arttı, 1994'te sayılar zirveye ulaştı, sonraki yıllar devam etmekle beraber giderek azaldı.

Tanıttığımız kitabın yazarı Joost Jongerden Türkiye'de daha önce Uluslararası Af Örgütü görevlisi olarak bulunuyordu. 1996 yılından itibaren Jongerden'in ilgisi köy boşatmalara ve göç ettirilen yığınların büyük kentlerdeki yoksul yaşantısına çekildi. 2001-2005 tarihleri arasında konuyla ilgili araştırma çalışmalarını yürüten yazar, 2007'de sonuçları İngilizce olarak kitaplaştırdı.

Kitap her şeyden önce bir sosyolojik çalışma kitabıdır. Zorunlu göçe ve yeniden iskana odaklanmıştır. Onun altında genel anlamda uluslaşma süreci, bunun moderniteyle yakından ilgisi ve yeniden iskan politikalarının bu ikisiyle bağlantısı noktasında kuramsal derleme ve göndermelerle temellenmiştir. Kitapta iskan sorunu bağlamında uluslaşmalarla veya ulusal direnişlerin bastırılmasıyla ilgili dış örneklere değinilmektedir. İçerikteki aynı konular üstüne Cumhuriyet öncesinden başlayarak kuramsal ve uygulamaya dönük yerel tarihçe ayrıntılı ve ilgi çekicidir. Türkiye'de ulusun inşası ve bunun mekan sorunlarıyla bileşimi üzerine önemli saptamalarla zenginleşmiş bir çalışmadır Jongerden'in kitabı. Sadece Kürtlerle ilgili olanlar değil, Türkiye'deki öteki etnik hareketler ve göçlerle ilgili iskanlara da yer verilmektedir yapıtta.

Bunun dışında kitap PKK ile devlet arasındaki savaşın yabancı gözüyle değişik ve özgün bir tarihini yansıtmaktadır. Jongerden bu konuyla ilgili olarak da bilimsel nesnellikten uzaklaşmama kaygısını bize hissettirebilmektedir. Örneğin zorunlu köy boşaltmaların ceza veya intikam amacıyla değil savaş stratejisinin bir parçası olarak uygulandığını birkaç yerde net şekilde belirtmektedir. Tabii bu durum zorunlu göçe tabi tutulanların sonraki yoksun yaşamlarına herhangi bir katkı sunmayacaktır.

Jongerden zorunlu göçün devamında yeniden iskanla ve köylere geri dönüşle de ilgilenmiştir çalışmada. "Yeniden iskan" denince tabii yakıcı bir gerçeklik insanı acı bir biçimde gülümsetmektedir. Devlet yaklaşık bir buçuk milyon insanı evlerinden çıkarmıştır, ama nerede yaşayacaklarını söylememiştir onlara. Bunun değişik nedenleri vardır yazara göre. Her şeyden önce devlet yeni iskan merkezleri kurmanın (genel tabloyu değiştirmeyecek az sayıda istisna dışında) maliyetinden kurtulmuştur. Ayrıca evlerinden edilen insanların topluca başka bölgelere yerleştirilmelerinin orada daha güçlü bir direnişe yol açacağından korkulmuştur. Bir başka neden de, yeni yerleşim merkezleri kurmak böyle bir olguyu kabul etmek anlamına gelmektedir. Devlet uluslararası anlaşmalara aykırı bu durumu yok saymayı tercih etmiştir.

Sonuç nedir? Türkiye'de sosyolojik olarak Cumhuriyet'in kuruluşundan beri tartışılan hedeften, yani insanların köylerden plansız olarak şehirlere hücum etmesinin önlenmesi hedefinden tam bir sapma köylerin merkez köyler ya da köy kentler olarak nüfusu ve ulusu tutan yerler haline getirilmesi ülküsünden (Nusret Kemal Köymen, Bülent Ecevit) tamamen vazgeçme. İstanbul, İzmir gibi batı illeri dahil birçok büyük şehirde aşırı yoksul Kürt nüfusunun gettolarda toplanması ve yepyeni sorunlar ortaya çıkması.

Bazı ilginç ayrıntıları kitap vesilesiyle yeniden hatırlıyor veya öğreniyoruz. Köy boşaltmaların yasa babasının ve fikir babalarından birinin Turgut Özal olduğu örneğin. Özal'ın ölümünden önce Süleyman Demirel'e gönderdiği ilginç bir mektup da belge olarak sunulmuş.

İlginç ve mutlaka bilinmesi gereken noktalardan biri de boşaltılan toprakların geçmişiyle ilgili saptamalar. Buralar Jongerden'in vurguladığı gibi öncesinde Ermenilerin çoğunlukta bulunduğu topraklar. Öteki Hıristiyan nüfusu ve Yezidileri vs. de göz önünde bulundurursak Müslüman Kürtler o coğrafyada 1850'lere dek azınlıklar. Jongerden Kürtlerin de işgalci olduğunu kabul ediyor açıkça. (s.362) Hem de katliam ve sürgün yoluyla.

1895 de Diyarbakır'da üç bin Ermeni'nin öldürüldüğü bir katliam yaşanıyor. Jongerden'e göre katliamı tezgahlayanların başı Diyarbakırlı Kürt eşraf lideri Arif Pirinççizade. Pirinççizade Ziya Gökalp'in dayısı. Bu katliama ve sonrasındaki Osmanlı karşıtı isyana Ziya Gökalp'in de katıldığını yazıyor Jongerden. Ve daha büyük iddia: 1915'de Ermenilerin uğradığı büyük tehcirin ağırlıkla Diyarbakır'da hazırlandığını söylüyor yazar.

Görüyoruz ki bölgedeki Hıristiyan ve Yezidi halkı öldüren veya göçe zorlayan güçler iki kategoriden oluşuyor. Osmanlı paşaları ve bölgedeki Kürt liderleri. Osmanlı paşalarının da bir bölümünün Kürt olduğu, Osmanlı kuvvetlerinde de Kürtler bulunduğu göz önüne alınırsa buna açıkça bir Türk-Kürt Müslüman ortak etnik temizlik harekatı diyebiliriz.

Oradan başka bir konuya atlayabiliriz. Mehmet Uzun'un Dicle'nin Sesi adlı iki ciltlik romanında anlattığı olaylara ve karakterlere geçebiliriz. Bu romanda Uzun, Cizre-Botan Miri yani Osmanlı adına özerk bölgeyi yöneten bey ve komutan olan Bedirxan Bey'i geniş anlatır. Bey başat bir karakter olarak ilk bölümlerde girer, ancak sonlarda çıkar romandan. Bilge nitelikli bir insandır. Bölgedeki Kürt birliğini sağlamıştır. Daha sonra 1846'da Osmanlı'ya karşı da isyan eder ve yenilir, Girit'e sürülür. Kürtlerin ilk ulusal başkaldırı kahramanlarındandır. M. Uzun, bu romanda Yezidilere karşı, Keldanilere karşı yapılan katliamlardan da ayrıntılı söz eder. Katliamı gerçekleştirenler genelde Kürtlerdir. Jongerden'in aksine Uzun katliamlarda bağnaz dinci Kürtlerin başı çektiğini anlatır. Gerçi Jongerden'in anlattığı olaylardan en az altmış yıl öncesidir o dönem. Jongerden ise İttihatçılara yakın Kürtlerin daha saldırgan olduğunu belirtmektedir. Her neyse, Mehmet Uzun katliamlardan Mir Bedirxan'ı doğrudan sorumlu tutmaz. Kötülükler ya ona rağmen yapılmıştır, ya onun bilgisi dışında ya da istemeye istemeye ilk emri vermek zorunda kalmıştır Bey.

Oysa Rızgari Online'da yazan Evin Çiçek, Mir Bedirxan'ın sadece 1832'de 132 bin Yezidi'yi öldürttüğünü belirtiyor. Van Miri Nurullah Bey'in de (ki o da romanda kahraman olarak geçiyor) ötekinden farklı davranmadığını, onun da binlerce Hıristiyan'ı öldürttüğünü kaydediyor. Dahası Mir Bedirxan sürgün yaşadığı Girit'te de Osmanlılar hesabına bir Yunan ayaklanmasını kanla bastırmış. Eğer bunlar gerçekse Uzun'un gerçekten beğendiğim romanını temelden sakatlar. Aynı zamanda Kürt kültürünün yaratıcılarından kabul edilen Bedirxan Bey gerçekten bir katliam makinesiyse bazı şeyleri yeniden sorgulamak gerekir. Katliam makineleri bugünün dünyasında yerine göre nasıl bu kadar kolay ulusal lider sayılabiliyor diye de ayrıca düşünmek gerekir. Tüm bunlar kitaptaki tezi doğruluyor: Pek çok ulusallaşma süreci ötekilere karşı etnik temizlik yolundan geçer.

Dünya katliamlar dünyası, bu bölge de öyle. Lakin işin garip yanı tüm bu katliamlardan artık sadece Osmanlı'nın sorumlu tutulması. Osmanlı'nın ne kadar Türk olduğu tartışılır, ama onu sadece Türkler üstlendiğinden bölgedeki her türlü öldürümün sadece Türklere mal edilmesi de ilk kabulün doğal sonucu.

Jongerden'in kitabı, iyi çevirisi, iyi editörlüğüyle akıcı okunabilen zengin bir kitap. Birkaç şeyi eleştirmeden geçmeyeyim. Bazı sık tekrarlar göze batıyor. Bir de Jongerden, TC devletini iyi tanıyor, ama PKK'yı ve Türkiye'de iktidarı ele geçirdiği gibi bölgede de birinci güç konumuna gelen "ılımlı" siyasal İslamcı hareketi yeterince iyi tanımıyor. Fakat bunlar çalışmasının odaklandığı konu açısından kanımca ağır eksiklik sayılmaz.

Türkiye'de İskan Sorunu ve Kürtler, Joost Jongerden, çeviren: Mustafa Topal, editör: Deniz Gündüz, Mesut Yeğen'in (ODTÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi) önsözüyle, Vate Yayınevi 2008, 494 sayfa.

Kaan Arslanoğlu