Odatv baskını köşelere böyle yansıdı

Odatv baskınıyla ilgili bugünkü köşe yazılarında yandaş medyada konuya neredeyse hiç değinilmemesi dikkat çekiciydi. İşte o yazılardan alıntılar:

Mehmet Altan (Star)

Dün Balyoz ve Ergenekon Davası ile ilgili gelişmeleri izlerken, özellikle Ergenekon’un bu süreçte ortaya çıkarılmayan yanlarına aklım takıldı...
Ergenekon’un medyadaki uzantıları kimler?
Bunlar ortaya çıkarılacak mı?
Dünkü hamle acaba Ergenekon’un medya boyutuna yönelik muhtemel bir hamlenin ilk sinyali mi?
Sadece Ergenekon’un medya bacağı değil, bu örgütlenmenin “ekonomik” boyutu da henüz ele alınmadı...
Ergenekon’un parasal kaynakları nedir, bu örgütün finansmanı nasıl sağlanıyor, Ergenekon bahanesiyle elde edilen rantlar ne?
Galiba daha oraya da gelinmedi...
Ama belli ki bu süreç durmadı, ilerlemekte...

Sedat Ergin (Hürriyet)

Odatv baskını kabul edilemez
Dün polis tarafından Odatv’ye yapılan baskın ileri demokrasilerin basın özgürlüğü ölçütleriyle bağdaşan bir durum değildir.
Bir yayın organının merkezinin basılması, buradaki bilgisayarların müsadere edilmesi, ayrıca görevli meslektaşlarımızın evlerinin basılarak gözaltına alınmaları hiçbir şekilde hoş görülebilecek, göz yumulabilecek tasarruflar değildir.
Özellikle muhalif çizgideki bir internet sitesinin böyle bir muameleye maruz kalması, dış dünyada Türkiye’de basın özgürlüğünün hükümetin ciddi baskısı altında olduğu yolunda yerleşmiş olan yargıyı daha da pekiştirecektir.

Fatih Çekirge, Hürriyet gazetesindeki yazısına “Polis Soner Yalçın’ın evini bastığında irkildim” diye başladı, ancak baskınla ilgili başka hiçbir ifade kullanmayarak, konuyu tutuklu sayısının hükümlü sayısından fazla olması, tutukluların karar bekleme sürelerinin fazla uzun olması ve insanların bundan korkmasına bağladı.

Yalçın Bayer (Hürriyet)

ERGENEKON soruşturmasında ilginç gelişmeler yaşandı dün.

Sabah erken saatlerinde popüler 'Odatv.com'un kurucusu, Hürriyet yazarı Soner Yalçın'ın Levent'teki evinin Ergenekon soruşturması kapsamında arandığı haberi geldi.
Evinin önüne polis ekipleri gelmişlerdi.
Çok sayıda gazeteci haberi öğrenmişti.
CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal tanıdığı gazetecilere telefon etmişti. Hiç olmazsa mesleki dayanışma için Levent'e kadar gidilemez miydi?
İnsan böyle 'sıkıntılı' bir günde hiç olmazsa böyle bir desteğe ihtiyaç duyar.
Ne yazık ki, medyada dört-beş kişiden başka 'dostu' kalmamıştı Soner Yalçın'ın...
Bir yandan odatv.com'un Gümüşsuyu'ndaki bürosu ile sitenin Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Editör Ayhan Bozkurt aranıyor daha sonra haklarında gözaltı kararı alındığı da öğreniliyordu.
Çetin Soysal, sık sık telefonla konuşarak Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer parti yöneticilerini durumdan haberdar ediyordu. Soysal'dan başka ne bir partili, ne de bir medya kuruluşundan kimse vardı.
Soner Yalçın, bir süre önce ekonomik zorluklar nedeniyle kapanan 'Halk TV'ye 'bağımsız yayıncılık' yapmak üzere talip olmuştu. Bir arkadaşı "CHP'ye destek için değil" diye konuşmuştu. Ancak görüşmeler anlaşmazlıkla sonuçlanmıştı. Halk TV'ye, borçları dahil 1 milyon dolar verilecekti. Ancak internet sitelerinde, "Satış değil, kiralama olabilirdi. Ancak onun için de şartlı borçlar ödenecek ve iki yıl sonunda 2 milyon dolarlık teminat mektubu verilecekti hissedarlara.
Ancak talip olan ekip şaşırdı. Bu kadar paraları yoktu. Ayrıca böyle bir ticari anlaşma reel değildi. Gazeteciler kiralama değil, satın almakta kararlıydı" diye yazıldı.
Ancak son görüşmeler olumsuz gelişince Soner Yalçın ve arkadaşları, anlaştıkları bir kanal üzerinden yarın Digitürk'te yayına geçme konusunda karar vermişlerdi. Bu konudaki son görüşmeyi Soner Yalçın, dün saat 10.30'da yapacaktı. Olamadı.
Bu arada satışından vazgeçilen Halk TV'nin yeniden yayına başlaması için yeni girişimler yapıldığı öğrenildi.
Soner Yalçın'dan ilk bilgi kendisiyle bir süre görüşen Milletvekili Çetin Soysal'dan geldi. Soysal, Soner Yalçın'ın "Yazılara ve mücadeleye devam edeceğim ve bunun için bedel ödenecekse ödemeye hazırım" dediğini aktarıyordu.
Durum, Ergenekon bağlantılı bir baskın ve gözaltı olduğu anlaşılınca ilk tepkiler CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'den, Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay'dan, TGS Genel Sekreteri Ercan İpekçi'den ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç'den geliyordu.

Melih Aşık (Milliyet)

Sıra Odatv’de

Odatv, medyanın susturulup köşeye sıkıştırıldığı şu dönemde özgür ve cesur yayın yapabilen iki - üç yayın organından biriydi... Gazetelere girmeyen her türlü muhalif açıklama, bildiri, yazı orada yer bulabiliyordu. Ayrıca dün ekranlarda iktidarı savunan hukukçuların dediği gibi az izlenen bir internet sitesi değildi. Nitelikli okurun ve aydınların çok sık ziyaret ettiği bir alandı. Wikileaks belgelerini en ayrıntılı şekilde Odatv aktarmıştı. Soner Yalçın bir de televizyon kurmanın hazırlığındaydı ki, kendisi de baskını bu sebebe bağlıyor.
Dün ilk haberlerde operasyonun Zir vadisindeki silah aramasıyla ilgili bir haber üzerine yapıldığı söylendi. Ancak arama kararının tarihi 12 şubatı gösteriyordu. Karar daha önce verilmişti. Peki arama ve gözaltı kararının sebebi neydi? Avukat Hüseyin Ersöz, kuralların aksine, arama kararında “neyin arandığına ilişkin bilgilerin bulunmadığını” anlattı. Odatv’nin dört mensubu Ergenekon örgüt üyeliği ve halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmekle suçlanıyor. Bu suçlamanın inandırıcı olabilmesi için kanıtların bir an önce kamuoyu ile paylaşılması gerekiyor. Nitekim Türkiye Gazeteciler Cemiyeti şu çağrıyı yaptı dün:
“Oda TV’de ve yöneticilerinin evlernide yapılan aramaların hukuki gerekçeleri şeffaf bir biçimde kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Basın özgürlüğünü zedeleyen bu tip uygulamaların ileri demokrasi anlayışı ile bağdaşmadığını hatırlatıyor ve Oda TV’ye yapılan baskını şiddetle kınıyoruz.”
Odatv ile ilgili gelişmeleri “odatv.com.tr” de izleyebilirsiniz.

Ruhat Mengi (Vatan)

Oda Tv de mi darbe hazırladı?

Halkın tepkilerini yayınlıyorlar, herkes bir şeyler söylüyor, herkes isyanlarda .. ‘Olayların amacını, nedenini , nereye doğru gitmekte olduğunu’ görebilecek kadar beyne, vicdana, dürüstlüğe sahip vatandaşların tümü artık bu baskıların ‘sınırları aştığının’ farkında.. Ama ben kimin ne dediğine, ne düşündüğüne de bakmıyorum, olup biteni izlerken kendi duygularım ruhumu karartmaya, gelecek umudunu yok etmeye yetiyor da artıyor.

Buna ilaveten hala toplumun büyük çoğunluğunun “gerçeklerin üstünün parlak söylemlerle örtülmesini görmemekteki israrı, yakın gelecekte görebileceğine dair de bir ümidin olmaması”, büyük bir kesimin “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” tutumunu sürdürmesi o karanlığı daha da arttırıyor. Acaba başka kimler ya da hangi kuruluşlar “sadece kendi görüşlerini ve gerçekleri yazdıkları, söyledikleri için” aranacak, gözaltına alınacak, telefonlarına-CD’lerine polis tarafından ‘sehven’ bilgiler eklenecek”, yanlış tarihlerle, bilgilerle, yazım hatalarıyla dolu iddialarla hayatları larartılacak ve millet bunu “bir korku filmi izler gibi” öylece izleyip duracak?

Halk neye güveniyorsa...
Hiç kimse “yok artık, bu kadarı da fazla.. Durun hele bir açıklayın bakalım” demeyecek? Son olay bir ‘Turnusol Kağıdı’ niteliğinde, buna susan her şeye susar..

Soruşturma ve tutuklamaların başladığı, Balyoz ve diğer darbe iddialarının ortaya atıldığı tarihin üzerinden yıllar geçtiği, “delil varsa ve ‘birilerinin karartması düşüncesi’ de varsa bunun çoktan yapılmış olacağı” gerçeği ortada dururken, ifade vermeye gelmiş TSK mensuplarının üstüne kapılar kilitlenerek yüzlercesi emekli-muvazzaf demeden tutuklandı. Buna gelene kadar, tutuklanmış bazı isimlerin cep telefonlarına yapılan eklemeler vs de sineye çekildi, “insanların işlemediği suçların işlenmiş gösterilmesi ve bunu polisin yapması” önemsizmiş gibi susuldu.

Gazeteciler, bilim adamları, sanatçılar söyledikleri tek cümleyle bile hedef haline getirildi, baskı ve korku tüm topluma yayıldı. Haydi TSK mensupları ve daha önce tutuklanmış bilim adamları, gazeteciler için “darbe hazırlayacaklardı” suçlaması yapılıyor, bu suçlamanın içine “30 yıldır antidemokratik bir eyleme yanaşmamış ordu ‘şu anda da darbe hazırlıyormuş’ gibi” muvazzaf askerler de alındı, tutuklandılar. Tutuklamalardaki hukuksuzluklar bile “demokratikleşme” olarak sunuldu..

Peki “Oda TV”nin suçu nedir ? En çok izlenen, en çok güvenilen internet haber sitelerinden biri olması ve daha aynı gece yayınladığı “Ergenekon aramalarıyla ilgili haber” onu da darbeci yapmaya yetti mi? Ülkenin tartışmasız en iyi gazetecilerinden biri olan Soner Yalçın’a ve onunla birlikte gözaltına alınan “3 Oda TV yöneticisine” darbeci etiketi yapıştırılmasına yetti mi?

Bu mudur yani?

Bulunmadan bilinen bomba
Oda TV’nin açıklamasının altındaki bir okuyucu yorumu komikti ama aynı anda “dehşetin ifadesi” idi. Aynen şöyle diyordu okuyucu polis araması için “Onlar içeri girmeden önce keşke siz onları arasaydınız. Delilleri yanlarında getirmiş olabilirler” .. Halkın kendi polisine bu denli güvenemez hale getirilmesinden acı ne olabilir?

Oda TV’ye yapılan operasyonun nedeni olan “Zir Vadisi’nde bulunan silahlar”la ilgili görüntüler, arama yapan polislerin Amerikalılar tarafından ve aramadanbir gün önce, “bulunacak bomba” ile ilgili eğitilmesi, Teğmen Ali Çelebi’nin telefonuna rehber yükleme gibi “Mustafa Dönmez’de bulunduğu iddia edilen 472 merminin gerçekte ona ait olmadığının (yine sehven) Emniyet tarafından mahkemeye yazılan yazıyla kabul edilmesi” çok önemlidir. Ve aslında, bunları haber yapıp gerçekleri halka anlattığı için yöneticilerinin göz altına alınmasını değil takdiri, teşekkürü hak etmektedir.

Turnusol kağıdı onları bekliyor
Peki, Oda TV, moda TV ya da “moda gazete”, gerçekleri ortaya koyacak herkes mi darbeci olacak ve tutuklanacak? Hepsi tutuklanınca Türkiye Mısır’dan farklı mı olacak? Hala demokrasi (hatta ileri demokrasi) olduğu mu iddia edilecek?..

Turnusol Kağıdı “liberalleri” bekliyor!

Can Ataklı (Vatan)

Artık herkesin başına bir iş gelebilir

Odatv Soner Yalçın’ın kurduğu hayli muhalif bir internet haber sitesi. Bu haber sitesinde özellikle Ergenekon süreciyle ilgili kamuoyuna adeta dayatılan bilgilerin çok dışında bazı iddia ve belgeler de yayınlanıyor.

En son olarak dün Silivri’deki mahkemede de “delil olarak gösterilen” üç video kaydı bu sitede yayınlandı. Ergenekon soruşturmasında görev alan bazı polislerin Amerikalılardan ders aldıklarına ilişkin konuşmaların bulunduğu bu videolar önceki gece 00.00 itibarıyla yayına verilmiş. Sabah 06.30’da da haber sitesinin yönetim binası ve Soner Yalçın’ın evi basıldı.

Tabii video yayınlarıyla baskın tesadüf olabilir de... Bu kadar tesadüf biraz dikkat çekici.

Bana göre burada önemli olan Soner Yalçın’ın Ergenekon üyesi olduğunun ve Odatv’nin halkı düşmanlığa ve nefrete sevk eden yayınlar yaptığının ileri sürülmesi.

Birincisi, Ergenekon olayı çıkalı üç yıl oldu, Soner Yalçın’ın bu örgüte (!) üye olduğu şimdi hangi belgeyle ortaya çıktı?

İkincisi ise çok vahim düşmanlık ve nefrete sevk etmek gibi bir ifade çok lastiklidir ve kötü niyetli kişiler kullanılan her cümleyi “düşmanlık ve nefret yaratmak” olarak yorumlayabilir ve suçlama yapabilir.

Bu da şu demektir ki, iktidara yönelecek her eleştiri bu kapsamda değerlendirilebilir. Üstelik her şey “yasal görüneceği” için yandaşlar üç yıldır sürdürdükleri “Yargı karar verecek, telaş edecek ne var?” söylemini kullanacaktır yine. Bu arada içeri giren girdiğiyle kalacak ve kaderine boyun eğecektir.

Mustafa Mutlu (Vatan)

Dün ise...

Dört gazeteci daha gözaltına alındı!

Suçları “Siyasi iktidarı yıkmak isteyen Ergenekon Terör Örgütü”ne yardım etmek...

Ne yapmışlar yardım edip de?

Silah mı bulmuşlar, tetikçilik mi yapmışlar, örgüt toplantılarına mı katılmışlar? Bomba mı atmışlar?

Hayır!

Davadaki “sehven” (bilinçli olarak yapılmayan hata)olaylarını gündeme getirmişler...

Soruşturma ve yargılama sürecindeki hukuksuzlukları ortaya çıkarmışlar...
***

Dün gözaltına alınan gazetecilerin gerçek suçları belli:

Gazetecilerin, yazarların, aydınların, akademisyenlerin tamamına yakınının sindiği ve sustuğu böyle bir dönemde “odatv” gibi korkusuz bir medya yaratmak!

Gerçekleri korkmadan, çekinmeden, tırsmadan...

Ve popüler deyimle “tıksırıncaya” kadar yazmak!
***

Hayatım boyunca Soner‘le bir kez karşılaştım... O da Antalya Büyükşehir Belediyesi‘nin geçen yaz düzenlediği “Nâzım Hikmet” etkinliğinde...

Yani tanımam nasıl bir insandır, onu bile bilmem!

Ama Hürriyet‘teki yazılarını kaçırmam...

Odatv‘yi günde en az üç-dört kez tıklayarak takip ederim...

Evet gerek Soner, gerekse dün gözaltına alınan diğer gazeteci arkadaşlar kesinlikle iktidar şakşakçılığı yapmadı...

Sadece “gerçekleri” anlatmaya çalıştılar...

Baskılara, tehditlere prim vermediler!

Ve dün sabaha karşı siteye koydukları, “Polisin Ergenekon davası için delil toplama yöntemi”yle ilgili bir haberden sonra gözaltına alındılar!

Oray Eğin (Akşam)

Soner Yalçın, bugünlerde yeni bir televizyon kanalı kurmak için çalışıyordu. Tıpkı Ufuk Güldemir'in bir medya hareketi olarak başlattığı ilk Habertürk gibi alternatif bir haber televizyonu: Korkmadan haber yapan, gerçekleri ortaya çıkaran, gazetecilikten şaşmayan...
Böyle bir mecraya ihtiyaç olduğu ortadaydı.
Dönemler bazen medya kuruluşlarını da yaratır baskı rejiminde bağımsız gazeteciler tarafından yönetilecek bir televizyon kanalının da etkili olacağı ortadaydı.
Zaten odatv.com isimli İnternet sitesi o kadar başarılı olmuştu, öyle kuvvetli bir muhalefet odağına dönüşmüştü ki...
Ne tesadüf, dünkü baskınlar ve gözaltları tam da televizyonun yayına başlayacağı günlere denk düştü.
Ne denir ki? Manzara yeteri kadar açık değil mi?
Sırayla herkesi topluyorlar, herkesi susturmak için yola çıkmışlar. Nasıl savaşılır, nasıl bu gece yarısı yöntemleriyle başa çıkılır ki?
İnanın bilmiyorum.
Dün, evinden aldığım tek haber Soner Yalçın'ın 'Bedel ödemeye hazırım' dediği.
Turnusol testi
Kim gazeteci kim değil anlama zamanı... Soner Yalçın ve odatv.com'a yapılan çok net bir muhalefeti susturma hareketi. Bugün gazetelerde alınan tavırları, köşe yazarlarını göreceğiz.
McCarthy'ciliğe destek mi olacaklar, kişisel hesaplaşmalarının esiri mi olacaklar?
Dün, Mehmet Ali Birand büyüklüğünü gösterdi: Sık sık ağır eleştirilere maruz kalmasına rağmen odatv.com'un susturulmasına tepki gösterdi. Çünkü Birand bugün medyada kişiselliğe yer olmadığını biliyor.
Gün içinde Habertürk TV'ye denk geldim.
Hani jöleli tetikçinin programına...
Hüseyin Gülerce'yi bağlamışlar, onunla beraber medyaya gözdağı veriyorlar, 'Sizce odatv.com'un ardından başka köşe yazarları da gözaltına alınacak mı' diye soruyor provokatif spiker... Aferin, böyle sorular sor belki transfer olursun!
Neden sizce?
Çünkü 'yandaş' Habertürk TV de odatv.com'un gazeteciliğinden rahatsız. Kendileri gazetecilik yapmadıkları için, başkalarını da engellemek istiyorlar.
Şimdi rövanşın zamanı onlara göre... Hedef gösteriyorlar...
Elbette bu bir spiker meselesi değil... O kendince patronlarına yaranıyor...
Bu iş jöleli çocuğu da aşıyor, o da sonuçta bir kukla, '11. kat'taki ustaları oynattıkça oynatıyor. Medya yöneticiliğine hevesli, bu işin tadını almış bazı adamlar var ya: Bunu da gazetecilik, televizyon yöneticiliği zannediyorlar.

***
Ben bu dönemin de bir gün biteceğine inanıyorum. Yaşım daha çok genç, hafızam çok iyi.
Bu dönem bitince
bu dönemin de hesabı sorulacak elbette. Kimin ne yaptığı, sicilleri teker teker kaydedilecek illa ki.
Şimdilik bir 'ilk gün' notu düştüm. Kimse merak etmesin, ileride de bu durum unutulmayacak.

Nagehan Alçı (Akşam)

Uzun zamandır insanları hedef gösteren, Ergenekon ve Balyoz davalarını sulandırmak için manipülasyon yapan, kamuoyunu tahrik etmeye çalışan, adeta tetikçilik yapan bir internet sitesi göğsünü gere gere yayın yapıyor, üstelik hatırı sayılır bir kısım medya tarafından da övgü üzerine övgü alıyordu. Dün bir de baktım, bu sitenin hazırlandığı işyerinde polis Ergenekon soruşturması kapsamında arama yapıyor, sitenin sahibi ve yöneticilerini gözaltına alıyor.

***
Bu gelişme üzerine hayretler içinde izlediğim bir süreç başladı. Yok efendim, muhalefet susturuluyormuş, bu gidişle hükümete ters kimseyi bırakmayacaklarmış, zaten sırada Soner Yalçın'ın olacağını Mustafa Balbay biliyormuş vs vs... Yahu tetikçiliğin, hedef göstermenin, manipülasyonun ismi ne zamandan beri muhalefet oldu? Şayet Soner Yalçın ve sitesi adam gibi muhalefet yapıyorsa o zaman o sitede neden aslında pek yakından tanıdığımız isimler hep takma adlarla yazıyorlar? Yoksa yalan haber ve iftiralar üzerine kurulu haberler ve yorumların arkasında kimse adı ve sanıyla durmayı göze alamıyor mu?

***
Bazı medya ve koskoca CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'in, üstelik Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun da desteğiyle, korumak adına 'muhalefet susturuluyor' diye haykırdığı şu Oda TV'nin neler yazdığına bir bakalım isterseniz... Bugün o sitenin soruşturulmasını özgürlüklere ket vurmak olarak görenlerin muhalefetten ne anladıklarını bir görelim... Yerim dar olduğu için maalesef birkaç örnek verebiliyorum. Yoksa arkadaşlarda daha aşağıdaki gibi çok vukuat var...

***
1) Kasım 2010: 'Türkiye'nin gündemini sarsacağız' iddiasıyla ortaya bir haber atıyor Oda TV. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın kardeşinin Fethullah Gülen'in danışmanı olduğunu iddia ediyor. 'Teyit etmekte çok zorlandığımız bilgilere göre' diye ilginç bir notla! Sonra ne oluyor, tahmin edin? Haber kısa süre içinde yalanlanıyor. Geriye hedef gösterme, dezenformasyon ve çamur at izi kalsın mantığıyla etiketlenen önemli bir müsteşar bırakarak...
2) Yine 2010. Taş atayım da ortalık bulansın haberlerine bir örnek daha: 'İşte Abdullah Gül'ün Anayasa Mahkemesi'ne atadığı yobaz üye' başlığıyla verilen haberde Gül'ün, sakallı bir yobazı, üstelik hukukçu bile olmayan bir kişiyi Anayasa Mahkemesi'ne üye olarak atadığı ileri sürülüyor. Atanan isim Alparslan Altan... Ancak Altan'ın fotoğrafı olarak sakallı Alpaslan Kuytul'un fotoğrafı kullanılmış. Bilinmez bir sebeple karışmış herhalde fotoğraflar! Çarpıtmayı görüyor musunuz?

***
Oda TV'nin haber mantığı ile ilgili yalnızca iki küçük örnek bunlar. Bir de Soner Yalçın'ın diğer işleri var... Konsept danışmanı ve yapımcılığını yaptığı Sağır Oda ve Kurtlar Vadisi'nde nasıl bir Yahudi düşmanlığı nasıl bir Kürt düşmanlığı, nasıl bir Hıristiyan düşmanlığı yapıldığı ne korkunç hurafelerin kafalara yerleştirilmeye çalışıldığı ortada. Bu dizilerin her bölümünde işlenmiş nefret suçları var. Kitaplarına hiç girmiyorum bile...

***
Bakın benim yukarıdaki örneklerle anlatmak istediklerimi 'Atatürkçü' kimliğiyle bilinen ünlü gazeteci ve televizyoncu Reha Muhtar ağustos ayında Vatan'daki köşesinde nasıl anlatmış: 'Türk basınında insanları ve söylediklerini itibarsızlaştırmak için yalanı, riyakarlığı, pespayeliği ve haysiyetsizce saldırıyı haber adı altında yapan Soner Yalçın diye bir kişi var. Sitesinde beğenmediği, çıkarlarına uymadığı, çatıştığı ve sindirmek istediği insanları yalan haberlerle çamur atarak susturuyor ve sesini çıkartamaz hale getiriyor.'

***
Bu tabloya bakarak hala Oda TV ve Yalçın'ın soruşturulmasını 'muhalefeti susturmak' olarak değerlendirenlere ve Yalçın'ın suç olan eylemlerini övüp ona adeta biat eden arkadaşlarına sesleniyorum: Siz ya derin bir uyku ya da büyük bir gaflet içerisindesiniz! Unutmayın ki suç olan bir fiili övmek de aynı şekilde suçtur.

Cüneyt Özdemir (Radikal)

Dün odatv.com basıldı. Bu siteyi 2007 yılında Soner Yalçın ile ben kurdum. Soner Yalçın ile de yıllarca hem arkadaşlığımız hem de iş ortaklığımız vardı. Vardı diyorum zira odatv.com’u kurduktan sonra dünya görüşlerimizde ayrı düştük. İş ilişkimizi bitirdik, arkadaşlığımızı da rafa kaldırdık. Yıllardır görüşmüyorduk. Geçen yıllarda siyasi görüşlerimiz artık neredeyse taban tabana zıt hale geldi ama bu önemli bir gerçeği değiştiremez. Dün evi basılan, hakkında gözaltı kararı çıkan Soner Yalçın gazetecidir. İşi-gücü okumak yazmaktır.

Gördüğünüz görebileceğiniz en iyi entelektüellerden biridir. Sahaflardan çıkmayan, bir anda birden çok kitap okuyan, tarihe meraklı gerçek bir aydındır. Türkiye’nin en belalı dönemlerinde Cem Ersever kitabını yazmıştır. Soner Yalçın’ın bugün fikirlerine katılmayabilirsiniz, dünya görüşü sizi rahatsız edebilir, kitaplarını eleştirebilirsiniz, yazdıklarından hazzetmeyebilirsiniz hatta odatv.com’daki yayıncılık hoşunuza da gitmeyebilir ama Soner Yalçın’ın gazeteciliğine laf söyleyemezsiniz. Asıl mesele de işte burada başlıyor.

Eğer bugün sadece gazeteciliğinden rahatsız olduğunuz için Soner Yalçın’ı ya da başkalarını gözaltına alıp, evlerine, ofislerine baskın düzenliyorsanız veya bugün bu baskınlara ses çıkartmıyorsanız yani açık açık yazalım korku dağları sarmışsa vay halimize hepimizin. Demokratik bir ülkede muhalefetin gücü ve büyüklüğü rejimin barometresidir.

Bir gazeteciyi yaptığı haberlerden dolayı beğenmiyorsanız demokratik bir ülkede izleyeceğiniz yol bellidir: Mahkemeye gidip dava açarsınız. Eğer dava açmayıp evine, işyerine baskın yapıyorsanız zannetmeyin ki başı belada olan bir tek o gazetecidir.

Çok daha tehlikelisi, bir ülkede böyle bir algının ve korkunun doğmuş olmasıdır. Zira iletişim bilimi için gerçek tektir ve ‘algı gerçektir’.

Bu ülkede gerçekten basın özgürlüğü diye bir şey varsa gazeteciye gazeteci olarak davranılır. Her muhalif gazeteciyi tutuklamaya kalkarsanız o ülkedeki rejimin adı demokrasi değil başka bir şeydir. Bugün görüşleriniz taban tabana zıt olsa da yıllardır konuşmasanız da hatta aranızda hiç hazzetmeyen olsa da gazetecilerin özgürlüğü bir toplumun fikir özgürlüğünün ufkudur.

Ve görünen o ki ufukta güneş batıyor.

(soL - Haber Merkezi)