Cengiz Çandar Savcı Öz'e taş çıkartıyor!

AKP'ye muhalif basının Ergenekon operasyonlarıyla susturulmasına sunduğu destekle öne çıkan Cengiz Çandar, basın özgürlüğünden bahsedebilecek en son kişi olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Star Gazetesi yazarı Ergun Babahan ve Radikal Gazetesi yazarı Cengiz Çandar'ın birlikte sunduğu, TRT Haber kanalının "Çıkış Yolu" adlı programında dün, basın özgürlüğü konusu ve Gazetecilere Özgürlük Platformu'nun çağrısıyla 13 Mart Pazar günü İstanbul Taksim'de yapılan eylem ele alındı.

Cengiz Çandar'ın, binlerce kişinin katıldığı eyleme destek verenlerin neredeyse tümünü "Ergenekoncu" olmakla itham ettiği şu ifadeleri, programın en çok tartışma yaratan bölümlerinden birini oluşturdu:

Bu iki kişi için bir seferberlik olsa hep birlikte yürüyelim. Fakat bu iki kişi bahane edilerek Ergenekonculuğun aklanması, Ergenekon olayının sulandırılması ve karartılması çabasının kitlesel seferberliği haline dönüştü. Ahmet Şık ve Nedim Şener isimlerini kalkan yapıp başka hesaplar güdenler var... O yüzden Soner Yalçın'ın fotoğraflarının altında, hangi gerekçeyle olursa olsun, CHP ilçe teşkilatlarıyla, İşçi Partililerle Türkiye Komünist Partililerle basın özgürlüğü mücadelesi yapılmaz... Bu başka bir siyasi hesap gütme hadisesidir. Ben ona bakmam, Ahmet Şık ve Nedim Şener için gidiyorum. Ee sen gidiyorsun ama o kalabalığın dörtte üçü başka nedenlerle toplanmış. Seni de alet ediyorlar demektir. O tuzağa düşmemek lazım. Bir de Odatv CHP ile ilgili komplo işlemlerinin hesabını görmedik daha. Odatv böyle bir basın özgürlüğü meselesi değil. Bir kere o sınırı gayet net çizmek lazım.

İşin içine kişisel hesaplaşma da karışırsa...
Çandar ayrıca, Taksim'deki eyleme katılan Uğur Dündar ve diğer bazı isimleri kastederek, "yürüyüşte en önde yürüyenlerden biri 28 Şubat'ta andıçla bizi sırtımızdan vuranlardan biriydi. Basın özgürlüğü tabirini ağzına asla yakıştıramayacak biri olan ve hak etmeyecek olan bazı kişiler en önde yürüyordu" dedi.

Bugünkü "Türkiye'nin garanti belgesi" başlıklı yazısında da, iktidar çevrelerinde "Türkiye'nin Davos'u" olarak nitelenen "Değişim Liderleri Zirvesi" toplantısı hakkında bir güzelleme yazan ve AKP iktidarına ve Başbakan Erdoğan'a desteğini bir kez daha ortaya koyan Çandar, şu ifadelerle dün dile getirdiklerini tekrar etti:

Demokrasi için demokratlarla yürünür

Peki, İstanbul’da "İstanbul Davosu"ndan bir gün önce Taksim'e tam da bu iddia ile yürüyenlere ne diyeceğiz?

Benim ne diyeceğim belli. "Onları tanıyorum" diyeceğim, "En önde yürüyenler, 28 Şubat'ın en vurucu güçleri idi. Askerden aldıkları talimatlarla Andıç'ı onlar duyurdu, bizi arkamızdan onlar vurdu. Basın özgürlüğü sözcüklerini ağızlarına alamayacak kim varsa, onlar onlardır. Ağızlarında bantla yürüyenleri de tanıyorum. 28 Şubat'ta gözlerini bantlamışlardı".

Öyleleriyle "basın özgürlüğü" için yürünmez.

İyi ki bir "Andıç" varmış!
Cengiz Çandar, 28 Şubat döneminin medya hakkındaki Genelkurmay andıcında, Mehmet Altan ve Mehmet Ali Birand ile birlikte adı geçen isimlerden biri olarak, ilerleyen yıllarda hep andıçta anılmasının ekmeğini yedi.

Yıllarca siyasi iktidarlarla kol kola yayıncılık yapan basın yayın organlarının değişmez yüzlerinden biri olmaktan bağışık olmayan ve kendisinin de isminin bulunduğu "Andıç" üzerinden yıllarca bu meslektaşlarını, belgenin gerçek olup olmadığını kanıtlamadan kendisi hakkında haber yapmakla suçlayan Çandar, şimdi aynı şeyi Odatv yöneticileri ve son dalgada tutuklanan Ahmet Şık ve Nedim Şener için de yapmaktan geri durmuyor ve hâlâ basın özgürlüğü üzerine yazıp konuşabiliyor.

"Basın ahlakı"nı ağızlarına alabilirler mi?
Çıkış Yolu adlı televizyon programındaki partnerlerinden biri olan Ergun Babahan'ın da 28 Şubat döneminde kendisi hakkındaki haberi basan iki gazeteden biri olan ve o dönemde Dinç Bilgin'in sahibi olduğu Sabah'ın yazı işleri müdürü olması, Cengiz Çandar'ın ve Ergun Babahan'ın "basın ahlakı" ilkeleriyle bir ilgileri olmadan birlikte program yapmalarını engellemiyor.

Ergun Babahan'ın, ancak AKP iktidarını desteklemeye başladığı dönemde, 28 Şubat'a ilişkin "günah çıkarması"nın gazetecilik etiğiyle herhangi bir ilgisinin bulunmadığını ise, Cengiz Çandar dahil tüm meslektaşları biliyor.

Çandar'ın "sezgi"leri, Zekeriya Öz'ün delillerine nasıl da dönüşüverdi
Cengiz Çandar köşesinde çoğunlukla dış politika üzerine yazıyor. Buna rağmen Çandar'ın, son bir haftada çıkan tüm yazılarını "Ergenekon" operasyonunun yöneldiği gazetecilerin suçlu olduğu kanaatini oluşturmaya ve yaşanan gelişmelerin ardından ayağa kalkan gazetecilerin düzenledikleri eylemleri gayrımeşru ilan etmeye adadığı görülüyor.

Çandar'ın, 11 Mart 201 tarihli, "Ergenekon'a bulaşmanın ağır faturası" başlıklı köşe yazısı, hukuku hiçe saydığı şu ifadeleriyle dikkat çekiyor:

Odatv'ye ilişkin olarak bugünlerde ortaya saçılan (ve daha da saçılacak olan) maddi deliller, o çevrenin bir basın faaliyeti ile ilgili olmadığına, Ergenekon adı verilen şebekeyle ilintili bir "psikolojik harekât birimi" olduğuna yeterince işaret ediyor.

Bu ülkede kırk yıllık siyasi tecrübesi olan, nice askeri darbe ve müdahale deneyiminden geçmiş, en önemlisi bir "demokratik duruş" edinebilmiş ve daha da önemlisi psikolojik harekâta hedef olmuş kim varsa ve bir nebze sezgi sahibiyse Odatv'nin ne olup olmadığını anlayabilirdi.

Savcı Zekeriya Öz, bizlerin sezgilerinin "maddi delilleri"ni elde etti.

Çandar "Ergenekon'un medya ayağı" diyor, başka bir şey demiyor
Çandar, Gazetecilere Özgürlük Platformu'nun 13 Mart Pazar günü gerçekleştirdiği basın özgürlüğü eyleminden bir gün önce, 12 Mart'ta yayımlanan "Ergenekon-CHP-Odatv" başlıklı yazısında ise, kendi ifadesiyle, "bugüne dek Ergenekon şebekesi konusunda bir tereddüdü olmayan ve soruşturma sürecini destekler gözükürken son haftalarda kafası karışmış olanlar"a şöyle sesleniyordu:

Ergenekon'un bir "medya ayağı" olduğu biliniyordu. Zaten her askeri darbe ve müdahale, büyük ölçüde "medya rolü" ile gerçekleşti bu ülkede. Özellikle 28 Şubat ya da diğer adıyla "postmodern darbe"nin "vurucu gücü" medyanın ta kendisiydi.

Peki, Ergenekon'un "medya ayağı"na dokunulmaya başlandığında "basın özgürlüğü" diye kıyamet koparmanın bir anlamı var mı? Ergenekon'un "medya ayağı"nın –daha buzdağının görünen kısmındayız ama- ne olduğunu, nerede bulunacağını sanıyordunuz?

Kurunun yanında yaş yanmaması için -Nedim Şener ile Ahmet Şık'a gösterilen duyarlılığın nedeni bu- uyanık olalım, ama elimize hortumu alıp Ergenekon'un sulandırılması işine katılmayalım bari. Odatv'den çıkan metinler, "teknik takip"le ortaya dökülen hesaplar, kimlerin nasıl, hangi söylemle kullanılacağını gösteriyor.

Açın, Odatv'de ele geçen "Ulusal Medya 2010" belgesini tekrar tekrar okuyun, son günlerde yazdıklarınızı ve söylediklerinizi yeniden gözden geçirin.

Ergenekon karşıtlarının "Ergenekon planlarının piyonları"na dönüşmemeleri için azami ölçüde uyanık davranmaları şart.

Çandar'ın gazetecilik faaliyeti AKP ile ABD'nin arasında kuryelikten ibaret
Cengiz Çandar, 14 Şubat 2011 tarihinde "Ergenekon" operasyonu kapsamında Odatv'ye yapılan baskını ve ardından gelen tutuklamalara yönelik açıklamasıyla gündem yaratan ABD Büyükelçisi Ricciardone'yi de, büyükelçinin davetiyle gerçekleşen bir toplantıda sert bir uslupla eleştirdiği, toplantıya katılan bir diğer gazeteci olan Cüneyt Ülsever tarafından köşesinde duyurulmuştu.

Yıllarca ABD'den bildiren, Vaşington hattından hiç ayrılmayan Çandar'ın bu çıkışının, ABD'yi ikna etmekten başka bir amacı olmadığı da biliniyor. Gazetecilik faaliyetini AKP hükümetinin her platformda savunulması düzeyine indirgeyen Çandar, dünkü yazısını da, New York Times, Washington Post, Wall Street Journal, Financial Times, The Economist gibi etkili birçok Batılı yayın organında Türkiye'deki son dönem gelişmeler hakkında çıkan makaleleri ılımlı bulmakla birlikte, ABD'li dostalarına "gerçek"leri anlatmaya ayırmıştı:

Türkiye'nin bir "polis devleti"ne dönüşmekte olduğu, "basın özgürlüğü"nün ayaklar altına alındığı, hükümet karşıtı olan ya da hükümeti eleştiren her gazetecinin tehlike altına girdiği... İşlenen temalar bunlar ve Batı'nın her önemli yayın organında, üstelik başyazılarda kendilerine yer buldular.

Yani, itiraf etmek gerekirse Türkiye'deki Ergenekon yandaşları, Galatasaray-Taksim arasında kendilerine katılan "yeni yol arkadaşları"ndan da güç alarak, liberal-Batılı zeminlerde gayet başarılı bir performans ortaya koydular.

... Ortadoğu'da "Türkiye" ve "İran modelleri" arasında adı konmamış bir rekabet söz konusu iken "Türkiye modeli"ni "Türkiye model olamaz çünkü demokrasi değil polis devleti" söylemiyle Amerika'da gözden düşürmek, devreden çıkartmak isteyen kimler, hangi çevreler olabilir?

Washington’daki o çevreler, Türkiye’den kimler ile buluşuyor acaba?

Konunun, sadece "basın özgürlüğü" üzerinde tehdit tartışmasının ötesine geçmiş, geçirilmiş olduğunu görmek zorundayız.

(soL - Haber Merkezi)