Nâzım Hikmet’in ‘Haksızlığa ve Yoksulluğa Karşı’ başlıklı yazısı ilk defa Türkçede

Nâzım Hikmet’in ‘Haksızlığa ve Yoksulluğa Karşı’ başlıklı yazısı 1951 yılında Rusça olarak yayımlanmış. Yazını Türkçe çevirisi Nâzım Hikmet Kolektifi tarafından yapıldı.

Çeviri: Yasin Çalış

Nâzım Hikmet Kolektifi’nin Notu: Nâzım Hikmet'in 1951’in Aralık ayında Sovyet Krestyanka (Köylü Kadın) dergisinde yayımlanan yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz. Bu yazısında Nâzım’ın gündeminde, Ekim Devrimi ile birlikte Sovyet kadının erkek yoldaşları ile arasındaki eşitsizliklerin hızla kapanmasından hareketle memleketindeki Türkiyeli emekçi kadınlar yer alıyor.

HAKSIZLIĞA VE YOKSULLUĞA KARŞI

Sovyetler Birliği’nde Sovyet kadınının, arkadaşların, erkek yoldaşların özgür ve mutlu yaşamlarını gördükçe, ülkemdeki emekçi kadının ne kadar da eziyet dolu ve kederli bir yaşam sürdüğünü açık bir şekilde hissediyorsun.

Bilhassa Türk köylü kadınının bedbaht kaderi. Sabahtan akşama en ağır işlerde geçiyor ömrü.

Güneş doğmadan çok önce kalkar kadın, ailesine kahvaltısını hazırlar, hayvanları besler, evin bütün ağır işlerini omuzlanır.

Kadınların, güçlerinin çok ötesinde bir emeği var tarlalarda. Sıkça o eker toprağı. Tırmık yerine koşulduğu zamanlar da olmuştur sürülmüş toprağı çapalamak için.

Kadının ailesinde dahi hakkı hukuku yoktur. Kimi yerde erkekle aynı masada oturma hakkı yoktur karısının ya da annesinin. Ancak kocası uyuduğunda uyur o da.

Köylü kadınını kışın az görürsün sıcak tutacak bir kıyafet içinde; her havada yalınayak dolaşır. Ancak ya düğününde ya da birkaç bayramda ayakkabı giyer.

Türkiye’nin köylerindeki çoğu kadın okuma yazma bilmez. Bir köylü kadın ya da genç kız okuma şansına sahip değildir, onu elinde bir kitapla göremezsin hiçbir zaman.

Çoğu köyde sağlık hizmeti yoktur. Köylüler sabun yüzü bile görmez.

Şimdilerde Türkiye’de çokeşlilik kanunlarca yasak ama aslına bakarsak var olmaya devam ediyor. Bazen ağır işlerden, aşağılamalardan çaresiz hale düşen köylü kadını, kocası eve genç bir kadınla geldiğinde hoşnut bile olur. Ne de olsa bu da bir iş gücü!

Türkiye’nin faşist hükümeti, memleketi Amerikalı savaş kışkırtıcıların emrine verdi. Toprak ağaları ve zengin köylüler “Marshall Planı’na” göre alınca Amerikan malı traktörleri, Türk köylerinde binlerce rençperi, marabayı işsiz bıraktılar.

Türkiye’nin bazı yerlerinde yoksulluk öyle almış başını gitmiş ki, köylüler sığırlar gibi ot yemek zorunda kalıyor.

Toprak ağalarının vahşi sömürüsü ve bürokratların, iktidar temsilcilerinin zorbalıkları, bütün bunların hepsi Türk köylüsünün öfkesini uyandırıyor. Toprak için barış için mücadelede köylü kadınlar da yerlerini alıyorlar. Bazı köylerde bu köylü kadınlar hareketin başını çekiyor. Meclis seçimleri esnasında baskıdan korkmayan kadınlarımızın faşist partilerin adaylarını boykot etmişliği de vardır. İnsanların oy sandıklarına gitmelerine izin vermediler, kendileri de oy vermeyi reddettiler.

Kısa zaman önce, Türkiye başkentinin yakınlarında bir bölgede, Merdaneli Köyü’nde, köylü kadınlar silahlı jandarmaları taş sopa yağmuruna tuttu.

Türk Hükümeti Kore’ye Amerikan saldırganlarına yardım için asker gönderdiğinde, köylü kadınlar kimi yerde buna karşı bilfiil direniş gösterdiler.

Faşist Türkiye’de barış taraftarları gizli çalışmak zorunda. Halkı barış için mücadeleye çağıran illegal broşürler ve mektuplar köylülere de ulaştırıldı. Binlerce mektuptan yalnız ikisi eline geçti hükümetin. Burada Türk köylüsünün artan bilinci, dünya barışı arzusu anlatılıyordu.

Hapse düştüğümde mahkumlar arasında köylülere de rastladım. Onlara şiirlerimi okudum:

… İnsanların elleri

Kudretli, ağır,

isyan ediyorlar,

dehşetli, yılmaz,

Hayır, dolar savaşları ateşleyemeyecek!

İstemiyoruz savaşı!

Bu şiirleri onları ziyarete gelen analarına ve eşlerine verdiler. Şiirlerimin Türk halkının özgürlüğü için, bağımsızlığı için, barış için olan mücadelesine katıldığı için mutlu oluyordum.