Direnişte tanıştık: Ozbi adında bir rapçi, ‘Asi’ adında bir şarkı

Gezi Direnişi için yaptığı “Asi” adlı şarkısı ve şarkıya yaptığı kliple dikkat çeken Onur Dursun, nam- diğer Ozbi ile görüştük. “Korku duvarı yıkıldı. Bundan sonrası artık kıvılcımlara bakar. Ben siyasetçi değilim ama örgütlenmek gerekiyor.”

Sinem Burgu - soL
Asi şarkısına çektikleri kliple dikkat çeken rapçi Onur Dursun, nam-ı diğer Ozbi Nurtepe’de doğmuş büyümüş, direniş onun için gündelik yaşamın bir parçası gibi… Gezi Direnişi’nin ilk gününden beri sokakta olan Ozbi, Abdullah Cömert öldürüldükten sonra direnişe “Asi” adında bir şarkı ve klip armağan etti. Klipte, “direnişe gidiyorum, bir çanta, bir bez maske zulamda” diyerek sokağa çıktığı anda kendisine tetiği doğrultmuş bir polisle karşılaşıyor, burada rap müziğin gücü devreye giriyor ve polise ‘ağzına geleni’ söylemeye başlıyor. Şarkısı gericiliğe, polis devletine, yalancılığa, sermayeye, diktatörlüğe bir isyan...

Ne zamandır rap yapıyorsun, nasıl müzisyen oldun?
Aslen Erzincanlıyım, ama doğma büyüme Kağıthane, Nurtepeli’yim. 2000 yılından beri rap yapıyorum. Hep bunun üzerine çalıştım, kendime bir stüdyo kurdum. Zamanla arkadaş çevrem genişlemeye başladı, rap camiasının içine girdim ama orası fazla Amerikalı bir kültür. Ben biraz eksik hissediyordum kendimi orada. Parasızdım ama stüdyomda internet üzerinden albüm yapmayı başardım. 2010’da bir klip çektim. Artık üniversiteye gitme zamanıydı, okuyan ve okumayı seven biriyim. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdim, sonra hayatım karıştığı için okulu dondurdum. “Halk Edebiyatı” adında bir albüm için plak şirketiyle anlaştım. Rap müziğin bu topraklara uygun bir şekilde nasıl yapılacağı üzerine çalıştım, ama plak şirketi bu ülkede çok rastlanan bir şey yaptı, bir sürü para harcadık ve bizi dolandırdı. Sonrasında oyunculuk eğitimi almaya başladım, orada kendimi bulduğumu hissettim. Şarkı söylerken onu yaşayarak söylemen gerekiyor. Yoksa karşındaki insana geçmiyor.

Camiadan daha önce Fuat Ergin ile çalıştım. Underground camiadan çok kişiyle iş yaptığım da oldu. Çok yetenekli çocuklar var ama Amerikalı gibi davranıyorlar. İsyan müziği yapıyorsan halkın bütününe hitap etmen gerekir. Ben bunun için uğraşıyorum, bu yüzden “Halk Edebiyatı” diye bir albüm adı seçtim. Rap müzik, ‘stüdyoya girdim, müziği duydum, üstüne söz yazdım, kaydettim, çıktım’ işi değildir. Rap ile bir şeyler anlatabiliyorsan, bu müzik olur. Ben görüyorum, gördüklerimi yazmadan edemiyorum, ama bilinen rapçi formuna uymuyorum. Zaten o çizilmiş rapçi formunu da çok eleştiriyorum. Var olanı taklit etmekten öteye geçemiyorlar. Taklit ederek yeni bir şey üretemezsin.

Rap müzik, geldiği yer itibariyle baskıcı bir iktidarla barışabilecek bir müzik türü değil, fakat Türkiye’de bunun örneklerini görüyoruz. Sagopa Kajmer bunun bir örneğidir. Sen ne diyorsun, ne görüyorsun?
Kendi rüştünü ispatlamış insanlarla ilgili konuşmak istemiyorum aslında ama şunu söyleyebilirim. Hiçbir tasavvuf şairi taraf belirtmez, tasavvuf şairi insanın tarafındadır. İnsandan yana olan insan da diyanet işlerinde maaşlı imam gibi konuşmaz. Rap müzikte de teslimiyet yoktur. Ben Sagopa’yı dinlemiş bir adamım, koşa koşa albümünü almış bir rapçiyim ama teslim olmuştur.

‘Üretmek için uyuşturucuya değil, 
akla ihtiyaç var’
Rap müzik camiası ve uyuşturucu üzerine söyleyebileceklerin var mı?
Bu camiada çok yaygındır ama bu üretim için bir mazeret olamaz, kendilerini alıştırmışlar, sanatla uğraşan insanın egoları o kadar yüksek olabiliyor ki, her an her şeyi yapabileceklerini sanıyorlar ama aslında şarkı yapmak uzun zaman alan ve emek isteyen bir şey. Bir günde yapılan şey sanat değildir. Bu eğlenmek için yapılır. Buna da karşı değilim. Ama meseleye bu taraftan bakanlar için uyuşturucu bir mazeret ama aslında böyle bir mazeret olamaz. “Uyuşturucu kullandığımda aklım açılıyor, sanat üretebiliyorum” diye bir düşünce olamaz. Bir şey okurken de, izlerken de, gezerken de etkilenirsin ve üretirsin. Üretmek için akla ihtiyacın vardır ve bu yeterlidir zaten.

‘Kimse bizi etiketleyemez’
Şarkıda geçen, “Senin için meşrudur paraya domalmak sonra gayler günahkar olur sense kahraman” cümlesinden dolayı bir tepki aldın mı?
Aslında herkes onu söylerken niyetimi, ne kast ettiğimi biliyor... Orada bir kıyaslama yapmam gerekiyordu ama belki bir anlam kayması var. Fakat kötü tepki almadım, beni tebrik eden eşcinseller de oldu.

“İstersem halk olurum, İstersem anarşist olurum” cümlesi ile tam olarak ne kast ettin?
Bize sürekli “sen şusun sen busun, sen anarşistsin, provakatörsün” diyorlar, hatta inanç konularında bile bunu yapıyorlar. Sürekli bizi bir şey yapma, bir şeye dönüştürme, biz bir etikete sokma halleri var, ben de “sana ne lan” dedim. Bize bunu kimse söyleyemez, ne aile ya da feodal ilişkiler söyleyebilir ne de okuldaki hoca söyleyebilir. Emniyet müdürü de, vali de, belediye başkanı da, devlet de söyleyemez, bunu ben belirlerim.

‘Demirden korksak 
trene binmezdik’
Şarkı ve klip nasıl oluştu?
En başından beri eylemlerin içindeyim. O ruhun içindeydim. Abdullah Cömert öldürüldü. Ve benim yapabildiğim şey ve emek verdiğim şey rap müzik. Bir şey yapmam gerekiyordu. Ben orada koşarken “tak” kafama gaz bombası çarptı ya da kaçarken düştüm, ya da TOMA ezdi, ben öldüm orada aslında. Ben evde haberleri izleyip kendi başıma çıkıp eyleme katılmış bir adamım. Bireysel olarak kavgamı vermeye gitmişim. Hiçbir örgütle bağım yok, “benim hayatıma karışma” demeye gitmişim, sen beni öldürdün. Bu diktatörlüktür. Ben muhalif bir mahalleden gelme bir adamım zaten. Polis karşıtlığı üzerine bir karakterim vardı “Asi” diye, zaten birikmiş notlarım da vardı, müziği de önceden hazırlamıştım. Böylece 5 günde bitirdim. Çekindin mi diye soruyorlar. Yazdım, çektim, yayınladım, niye soruyorsun hâlâ? Demirden korksak trene binmezdik. Klibin yönetmeni Baran ile de oyunculuk eğitimi aldığımız merkezden tanışıyoruz. Bundan sonraki klipleri de birlikte yapacağız.

Haziran Direnişi sanatsal üretimlere nasıl yansıyacak sence bundan sonra?
Üretimler eskiye dönerse insanlar reddedecek, artık neyi eleştireceğini gördü insanlar. Bundan sonra yine direniş sürecindeki ruhu arayacak insanlar ve biz de bu boşluğu dolduracağız. Kimin ve neyin doğru ve yanlış olduğunu gördü insanlar, kimin yalancı olduğunu da gördü. Ben de “Kazulet” şarkısını yapıyorum şu an, “Asi”yi direniş için yaptım, Kazulet ile devam ediyorum.

‘Direniş bitmedi’
Haziran Direnişi senin için ne ifade ediyor?
Korku duvarı yıkıldı, ben bundan çok mutluyum, bundan sonrası artık kıvılcımlara bakar. İnsanlar artık gözaltından, hatta ölümden bile korkmuyor. Bir kere anladık çünkü artık yalancı olduklarını. Artık tek gereken şey bu işin peşini bırakmamak. Yani birliği, kuvveti sağlamak. Ve “bitti” diyenler var ya, bitmedi direniş. Artık durmaz. Sen bir yanlış yap bakalım bundan sonra bu insanlar bırakır mı artık seni. Öncelikle yüzde 10 barajını indirmemiz gerek. Bütün ülkenin bunun için sokakları doldurması lazım. Ben siyasetçi değilim ama bundan eminim. Bunun için insanların örgütlenmesi gerekiyor. Bir de Amerikalılar kurmuş seçim sistemini. İktidar da her yeri ele geçirmiş, bütün kurumları, medyayı. Oylarla da oynanıyordur. Bu yalancıdan bu da beklenir. Seçim sandığına gidip yapışacağım ben bu sefer. “Camide içki içtiler, kadın dövüp üstüne işediler” diyen bir başbakanın olduğu bir yerde sandığa sarılacağım. Bu yalanları da insanlar görüyor, bir tek parayı sevenler, sermayenin uşakları görmüyor.

11 yıldır süren diktatörlüğe karşı direniş neden Gezi’de patladı sence?
Aslında sol örgütlerin yıllardır bu işte çok emeği var. Onlar yıllardır mücadele ediyor ama apolitik nesilde bir karşılığı olamıyordu. 31 Mayıs gecesi Taksim yanıyordu, internette her şey ortada. Daha öne yaşanan olaylarda medya halkı kandırmayı becermişti ama bu sefer herkes gördü ve saklayamadılar. Bunların yalancı olduğunun insanların burnuna sokulması gerekiyormuş demek ki. Artık gündelik problemlerine kadar giriyorlardı. Ayrıca Reyhanlı patlamasından kısa bir süre sonra “olayı çözdük” demeleri hiç inandırıcı değildi. Roboski’de emri veren adamları bulamıyorsun, Hrant’ın davası yıllardır çözülemiyor ama Reyhanlı’da hemen “onlar yaptı, onlar öldürdü” diyorsun. İnsanlar çelişkileri görmeye başlıyor.

‘Biz sizden daha zekiyiz arkadaş’
“Asi”nin klibinin yönetmeni Olgu Baran Kubilay, özellikle kısa filmcilerin Otobüs filmiyle bildiği bir isim. Genç bir sinemacı… Ozbi ile yolları oyunculuk eğtiminde kesişmiş, şimdi Ozbi’nin kliplerini o çekiyor.

Bu klipten daha önce yaptığınız Otobüs adlı kısa filmle tanınıyorsunuz, şu an neler yapıyorsunuz? Direnişte başka işler çıkarmaya vaktiniz oldu mu?
Otobüs neredeyse 2 yıllık bir süreci kapsadı. Artık yeni bir kısa film projesine başlayacağım. Uzun metraj hazırlıkları da bir yandan devam ediyor. Ancak 31 Mayıs’tan beri benim gibi düşünen insanlar ne yapıyorlarsa ben de onu yapıyorum şu sıralar. Direniyorum. Birçok meslektaşım kameralarıyla bu süreci belgeleme görevini üstlendiler, ancak ben onu tercih etmedim. Dikkatimi daha fazla yoğunlaştırmam gerekecek başka birşey olmasını istemedim yanımda. Direnişle ilgili yapmak istediğim iki iş daha var. Bunlardan biri yine Ozbi’nin parçası, diğeri de bildiğimiz tanıdığımız bir başka sanatçı arkadaşımızın işi. Daha naif ve farklı bir proje.

Sizce Haziran Direnişi Türkiye’de sanatsal üretimleri, özellikle sinema (belgesel, kurmaca) alanındaki üretimleri nasıl etkileyecek?
Haziran Direnişi’yle ilk olarak ana akım medya kanalları bütün güvenilirliklerini kaybettiler (var mıydı zaten). Televizyona iş yapmak eskisi kadar kolay olmayacak, nihayet! Çünkü insanlar şunu gösterdiler, bizim sanat anlayışımız başka, bizim mizah anlayışımız başka. Biz sizden daha zekiyiz arkadaş. İnternet ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha kanıtladı. Sadece sokaklardaki duvar yazılarına bakarak nasıl bir değişim sergilediğimizi görebilirler. Onun dışında bir etkisi de bu işleri yapan insanlara oldu. Sanat eserleri içinden çıktıkları kabın şeklindedirler. Biz değiştik, dolayısıyla artık daha korkusuz, daha cesur, daha suya sabuna dokunur işler göreceğiz bence sinema ve görsel sanatlar alanında.

Klibin hikayesini anlatır mısınız?
Ozbi’nin yaptığı şarkıları çok sevdiğim için ona hep bir şarkısına klip yapmak istediğimi söylerdim. Bu parça bittikten sonra Ozbi bana geldi. Onun kafasında bir hikaye vardı zaten. Benim fikirlerimle biraz zenginleştirdik ve son halini verdik. Direnişçi diğer arkadaşlarımızdan görüntüleri aldık, sonra da Ozbi’nin senkronlarını çektik. 2 gün içinde kurguladık. Gerçekten ince eleyip sık dokuyarak geçirdiğimiz yoğun kurgu sürecinden sonra bu hale geldi. Bizim amacımız kendi sözümüzü söylemekti. Şimdi insanların da bizimle birlikte bağırdığını görmek beni çok mutlu ediyor.