Yılmaz Güney NHKM'de

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Yılmaz Güney'i aramızdan ayrılışının 25. yılında anıyor.

Yılmaz Güney mide kanseri nedeniyle Paris'te hayata veda etmişti. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi aramızdan ayrılışının 25. yılında Yılmaz Güney'i bir dizi etkinlikle anıyor. Yönetmen, sinema oyuncusu, senarist, set işçisi ve öykü yazarı olan Güney, Türk Sineması'nın en önemli sanatçılarından biri olmuştur.

Etkinlik programı ve çağrı metni aşağıdadır

Yılmaz Güney'imizi 9 Eylül 1984 yılında yitirmiştik. O da memleket hasretiyle göçenlerdendi, Nâzım gibi, Sümeyra gibi...
Aramızdan ayrılışının 25. yılında yaratılarının hala güncel, hala derinden etkileyici, hala canlı olduğunu görüyoruz. Bu ülke coğrafyasını tüm acılığıyla, tüm yoksulluğuyla, tüm açmazlarıyla ve eşitliğe, özgürlüğe, kardeşliğe hasretle anlatan Güney, sinemamızın, memleketimizin, sanatın yüz aklarından biri olarak insanlığa seslenmeye devam ediyor. Görkemi insancılllığında, zenginliği sadeliğinde, umudu acısında saklı bir estetikle, bu ülkenin genç kuşaklarıyla mutlaka tanıştırılması, buluşturulması gereken büyük insanlığın sinemacısıdır Yılmaz Güney.
Şu sözler onundu: "Dağlarımız, ovalarımız ve ırmaklarımız bizi bekler. Biz bütün ömrümüzü gurbette geçirip gurbet türküleri söylemek istemiyoruz. Yiğitlikleriyle destanlar yazmış bir halkız ve önümüzde duran bütün güçlükleri yenecek azme, kararlılığa ve koşullara sahibiz... Dost ve düşman herkes bilsin ki kazanacağız, mutlaka kazanacağız."

NHKM olarak bu büyük ustanın anısını selamlıyoruz.

9 Eylül Çarşamba
20:00 PANEL:
Çeyrek yüzyıl sonra: Hâlâ "Endişe", Hâlâ "Acı" ve Hâlâ "Umut"

Orhan Aydın, Ahmet Soner, Zahit Atam
Moderatör: Çağrı Kınıkoğlu

21:00 FİLM GÖSTERİMİ:
ADANA-PARİS
Yönetmen: Ahmet SONER (1994, 74 dakika)
Ahmet Soner'in çektiği belgesel, Yılmaz Güney'in yaşamına tanıklıklardan oluşuyor. Onat Kutlar'dan Halil Ergün'e, Aziz Nesin'den Özdemir İnce'ye, Costa Gavras'tan Jacques Lang'a kadar yapılan röportajlar ve Güney filmografisinin seçme eserlerinden oluşan bir kolajla, Güney'in Adana'nın Yenice ilçesinden Paris'e uzanan sanatsal, siyasal yolculuğunu anlatıyor.
Güney'imizi yeniden ve yeniden tanımak için, bu filmde buluşmaya davet ediyoruz tüm dostlarımızı.

12 Eylül Cumartesi 21:00
YOL (1981, 114 dk.)

Yönetmen: Şerif GÖREN, Senaryo: Yılmaz GÜNEY, Kurgu: Yılmaz Güney
Oyn.: Tarık Akan, Şerif Sezer, Meral Orhonsay, Halil Ergün, Necmettin Çobanoğlu, Tuncay Akça
İmralı Açık Cezaevi'nden bayram iznine çıkan beş mahkûmun öyküsü çerçevesinde bir Türkiye panoraması sunuyor YOL. Törelerin mahkûm ettiği kadınlardan, ezilen yoksul Kürt köylüsüne, ihanetin ağırlığı altında kalanlardan, umutsuzluk içine hapsolanlara sesleniyor Yılmaz Güney: “Layığımız bu değildir!”

Senaryosu cezaevindeki Yılmaz Güney tarafından yazılan “Yol”, Şerif Gören'den önce "Bayram" adıyla Erden Kıral tarafından çekilmeye başlanmıştır. Çekilen materyalden memnun kalmayan Yılmaz Güney filmin yönetimini Erden Kıral'dan alıp Şerif Gören'e teklif etmiştir. Gören, önceki ekipten bir tek Tarık Akan'ı bırakarak ve Yılmaz Güney'in senaryosundaki 12 karakteri 5'e indirerek filmi yeni bir ekiple çekmiştir. Filmin çekilen ham görüntüleri yurtdışına kaçırılarak Yılmaz Güney'in de başında bulunduğu bir ekip tarafından kurgulanmıştır.
Bu önemli film, 1982 Cannes Film Festivali’nde Costas Gavras ile birlikte “Altın Palmiye” ödülünü almıştı.

14 Eylül Pazartesi 21:00
ARKADAŞ (1974, 95 dk.)

Yön.: Yılmaz GÜNEY
Oyn.: Yılmaz Güney, Melike Demirağ, Kerim Afşar, Ahu Tuğbay, Semra Özdamar, Civan Canova
Öğrencilik yıllarını birlikte geçiren ve ortak idealleri paylaşan iki arkadaşın, Cemil ve Âzem’in, yıllar sonra yeniden buluşmasının hikayesi “Arkadaş”. Cemil’in sayfiye evine kalmaya gelen Âzem, ideallerinden hala kopmamış, yaşamı dönüştürme umudunu hala korumaktadır. Cemil’in hayatı ise, görünürdeki tüm şatafat ve rahata rağmen, bir büyük yokluk ve huzursuzluktan ibarettir. Âzem’in varlığı bile, bu görünürdeki huzurun dağılıvermesine yol açar. Cemil geçmişiyle ve bugünüyle hesaplaşırken, bir silah sesiyle biter film. Finali izleyicinin değerlendirmesine bırakır Yılmaz Güney… Nâzım Hikmet’in o güzel dizeleriyle ifade edersek: “Anlamak, sevgilim, o bir müthiş bahtiyarlık / Anlamak, gideni ve gelmekte olanı…”

15 Eylül Salı 21:00
SÜRÜ (1978, 129 dk.)

Yönetmen: Zeki ÖKTEN
Oyuncular: Tuncel Kurtiz, Tarık Akan, Melike Demirağ, Erol Demiröz, Levent İnanır, Soner Kökkaya, Meral Niron, Yaman Okay, Savaş Yurttaş
Sürü, bir dönüşüm ağıtı... Hayvancılıkla geçinmeye çalışan bir aşiretin, aslında tüm bir emekçi halkın, kapitalistleşme sürecinde dolu dizgin yol alan bir iktisadi yapı içinde kayboluşunun ve tükenişinin hikayesi. Bu defa filmi biz anlatmayalım, Tarık Akan'dan dinleyelim:
"Sürü, bugüne dek oynadığım filmler içinde her bakımdan en zorlarından biridir. Bir otele yerleştik. Göçer çadırları bulmamız gerek, göçer bulamıyoruz. Günler geçiyor, durmadan paralar akıyor ve biz filme başlayamıyoruz. Sonunda gruplar halinde bölündük. Ali Özgentürk Pervari tarafına gitti, ben Tuncel Kurtiz'le Mardin'e gittim, Zeki Ökten başka bir yere gitti ve dağlara çıkıp göçer çadırları aramaya başladık. Tuncel Kurtiz'le bir yaylaya geldik, bize, dağın tepesine çıkınca çadırları göreceksiniz dediler. Köylülerle birlikte dağın zirvesine gelince baktık ki kıraç bir arazi ve hiçbir şey yok. Akşama kadar şuraya yürüyeceğiz, buraya yürüyeceğiz derken, yaylada bir tek çadır bulabildik. Çadırın içerisinde bir tane kadın ve üç tane çocuk vardı. Susuz ve aç olduğumuzu söyledik. Çuvalı kaldırdığı yerde, toprağın altından kar çıktı ortaya. Elindeki tasla kara vurdu ve verdiği suyu içerken içinde kurtçukların oynadığını gördüm. "Bunlar nedir" diye sorduğumda, kar kurdu olduğunu ve zararlı olmadığını söyledi. Dehşet bir şey tabii, ama içtik. Siirt'e döndüğümüzde Ali Özgentürk Pervari'de çadırları bulmuştu, Beritan aşiretinden de izin almış ve biz ekip olarak Pervari'ye gelip, çekimlere başladık..."

16 Eylül Çarşamba 21:00
UMUT (1970, 100 dk.)

Yönetmen: Yılmaz GÜNEY
Oyuncular: Yılmaz Güney, Tuncel Kurtiz, Osman Alyanak, Enver Dönmez, Gülsen Alnıaçık, Kürşat Alnıaçık, Lütfü Engin
Filmi anlatmayı yine yaratıcılarına bırakıyoruz...

Tuncel Kurtiz, yıllar sonra "Umut"u şöyle anlatıyor: "Ben askerliğimi yapıyordum ve yaz tatili için izinli gelmiştim. Bir gün (Yılmaz Güney) geldi, dedi ki: 'İhtiyar, biz film yapacağız. Geliyor musun Adana'ya?' 'Tabii geliyorum. Hikaye nedir?" dedim. 'Hikaye bizim ev. Babamın evi. Babamın define avcılığı' dedi. 'Bir adam geldi ihtiyar eve, babam getirdi, umutsuz babam. Sonra evi kazmaya başladılar. Evi temellerine kadar kazdılar, bir define aramak adına. Şimdi bunun hikayesini yapacağız arkadaş' dedi. Ondan sonra hikaye gelişmeye başladı. Yılmaz hikayeyi durmadan geliştirdi. Arabacı Cabbar, Hamal Hasan, Hoca, devamlı geliştiler ve Anadolu'da yaşayan insanların öyklerini anlatmaya başladılar. Öyle bir gerçekçilik vardı ki hikayede..."

Yılmaz Güney ise şunları söylüyor filiyle ilgili: "Halk, gelecek şeyin ne olduğunu hatta umudun ne olduğunu da bilmiyor. Bizim halkımız devamlı bir bekleme içindedir. Benim anlattığım umut, aslında bir bekleyişin hikayesidir. Aldatıcı bir umudu anlatmak istedim. Umut, bizim hayatımızın bir parçasıdır. Ayağı yere basan bir insan boş şeyleri hayal edip umutlanmaz. Toplum belli bir düzeye ulaştığı zaman insanlarda hayale dayanan umutlar kalkar. Umut, düzen bozukluğunun bir simgesidir."
Hem sinemamız, hem "umut"larımızın bu etkileyici eserini mutlaka izleyin!
(soL - Kültür Sanat)