Seferihisar Belediye Başkanı Soyer: ‘Belediyecilik projecilik değildir'

Adı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı için geçen Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer yerel yönetimleri, yaklaşmakta olan seçimleri ve İzmir'le ilgili düşüncelerini soL’a anlattı.

Didem Ülüş - soL

İzmir'in başarılı belediye başkanlarından biri olarak gösterildiğinizin herhalde farkındasınız. Bu değerlendirmeyi sizce neye borçluyuz?
Bu değerlendirme için kendi adıma değil, bütün belediyedeki çalışma arkadaşlarım adına teşekkür ederim. Bu değerlendirmenin kaynağında ortaya koyduğumuz katılımcı ve sürdürülebilir yerel yönetim modelinin yer aldığını düşünüyorum. Attığımız her adımda sivil toplum kuruluşlarını ve vatandaşları dinlemeye çalıştık. Belediye yönetirken kendinizi kaybedip, “ben yaptım oldu” demek çok kolay. Zor olan, halkın gerçek taleplerine hitap eden işler yapmanız. Halkın gerçekten istediği projelere imza atmanız. Hepimizin başına gelmiştir, bir kenti ziyaret ederken kentin alakasız bir yerinde bir yüzme havuzu veya bir park görürsünüz. Bakımsız, kimsenin kullanmadığı bir haldedir. Halka sormadan halkın gerçek taleplerini dinlemeden, “buraya spor salonu yapsam insanlar gelir” veya “ben bu parkı buraya yapayım güzel olur” diyerek kent yönetmek yanlış. Gezi’nin sesini dinlemek gerek. İnsanlar “bana sormadan, bana bilgi vermeden bir şey yapmanı istemiyorum” dedi. Gezi Parkı'nı savunmak için insanlar hayatlarını verdi. Bu saatten sonra Gezi ruhunu kimse görmezden gelemez.

Seferihisar ulusal medyada daha çok “yavaş şehir” bağlamında yer edindi. Siz gazeteci olsaydınız, Tunç Soyer yönetimindeki Seferihisar'ı nasıl sunardınız?
“Bir mucize” olarak sunardım. Seferihisar, iklimi, doğası, tarihi, tahrip olmamış kıyıları, pırıl pırıl denizi, güleryüzlü insanları ve olağanüstü potansiyelleriyle gerçekten bir dünya cennetidir. Bugüne kadar bu cennetin çok küçük bir bölümünü ortaya çıkartabildik ama Seferihisar çok daha fazlasını hak ediyor. Seferihisar sürdürülebilir yerel kalkınma modeli olan Cittaslow kavramını benimsemiş, bu alanda yerel üretimini destekleyen, yenilenebilir enerji kaynakları kullanan, ekoturizm olanaklarını geliştiren bir kent. Seferihisar’da belediyenin attığı her adımda sürdürülebilirlik, karbon salınımı, enerji verimliliği, halkın bu adımdan nasıl etkileneceği düşünülüyor. Kent konseyi ve kurduğumuz çocuk belediyesi ile yakın bir şekilde çalışıyoruz.

'En soru zihinleri dönüştürmek'
Kuşkusuz Seferihisar'ın sorunlarının tamamının çözüldüğünü düşünmüyorsunuz. “Şu sorun, sandığımdan daha zorlu çıktı” dediğiniz ne var?
Gerçekleştirilmesi en güç dönüşüm zihinlerin dönüşümü. Bütün diğer işlerin başarılı olmasına veya başarısız olmasına neden olan insanların düşünce yapısı. Kentsel dönüşümü hayata geçirebilir veya yeni bir fabrika açabilirsiniz, yeni güzel binalar yapabilirsiniz ama insanların zihnindeki dönüşüm hepsinden zor.

Bu zorluğu aşmada bir belediye ne yapabilir ki?


Bu konuda en çok çocuklarımızdan umutluyuz. Çocuklara demokrasiyi, katılımcılığı, anlatıyoruz. Ellerindeki gücün farkına varmalarını sağlıyoruz. Çocuk belediyesi kurduk, çocuk hakları gününde yürüyüş yapıyorlar, Seferihisar’ın yönetiminde söz sahibi oldular. Kadınlarda yaşanan değişim inanılmaz. Pazarlara çıkıyorlar, etkinliklere katılıyorlar, yerel yemek yapıp satıyorlar. Açtığımız bir bilgisayar kursuna 42 kadınımız katıldı bu sene. Biz bu kursu 2009’da da açmıştık ama kimse gelmemişti. Sosyal dönüşüm böyle bir şey, bir anda olmuyor uygun ortamı hazırlamanız ve insanların buna kendini hazır hissetmesi gerekiyor.

'İzmir AKP'nin karşısında adaletli paylaşımla durabilir'
İsminiz İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için de geçiyor. Bunu şimdilik bir kenara koyalım. Bir yurttaş olarak nasıl bir İzmir hayal edersiniz?
İzmir hakkında hayal kurmadan önce tarihine bir bakmak lazım. İzmir tarih boyunca Akdeniz’in en önemli etkili kentlerinden biriymiş. Akdeniz’in bütün ticaretine hakim olan bir kültür ve ticaret kentiymiş. Daha sonra İstanbul yavaş yavaş ön plana çıkıyor ve günümüzde İzmir Türkiye’de bile arka planda kalan bir kent haline geliyor. İzmir için hayal kurarken, İzmir bütün Türkiye’yi hatta dünyayı etkileyebilecek denebilir ve bu boş bir hayal değildir. İzmir böyle bir tarihi mirasa sahiptir. Günümüzde kentler bulundukları ülkelerden bile önemli bir değer haline geliyor. Barselona, Londra, New York veya Paris dünya çapında birer değer. Hepsinin temsil ettiği değerler farklı, insanlara hissettirdiği duygular farklı. İstanbul bütün dünyanın en gizemli kenti olarak görülüyor. İzmir sahip olduğu değerlerle, kaynaklarıyla, coğrafyayla, tarım ürünleriyle dünya çapında bir kent haline gelebilir.

'Belediyecilik projecilik değil'
AKP İzmir'de büyük projelerin açılışını yapacak seçimlerden önce. Bunun yaratacağı propaganda etkisinin karşısında nasıl durulmalı?
Belediyeciliğin projecilik olduğuna dair bir inanış var. Benim 30 projem var, 45 proje hazırladım yok benim 100 projem var. Bir proje yarışıdır gidiyor. Sadece proje üzerinden kent yönetmeye talip olmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Önemli olan bir kente umut vermek kentin geleceğine talip olmak. Projeler araçtır önemli olan amaçtır. Siz kenti nereye taşıyacaksınız bunu insanlara anlatmanız lazım. Siz bunu belirledikten sonra sonra otopark da yaparsınız, park da, yol da. Yol yapmanın aslında simgesel bir anlamı var. Bildiğiniz gibi yol yapmanın medeniyet olduğunu iddia eden bir anlayış var. Bu anlayışın hakim olduğu kentlerde yapılan işler hep insanların bir yerden bir yere en hızlı şekilde gitmesi, insanların battıçıktılarla kentin içine uğramadan geçip gitmesini sağlıyor. Ama önemli olan, içinden hızlı bir şekilde geçilip gidilen kentler değil, içinde yaşanmak istenen kentler yaratmak. Kent sakinlerinin mutlu huzurlu ve yüksek yaşam kalitesine sahip olmasını sağlamak. Kent rant yaratır, ortak yaşam alanı olması nedeniyle tüm kente maledilecek bir değer yaratır. Yerel yönetimin iki asli görevi olmalıdır. Bir, bu değeri büyütmek iki, bu değerin adil paylaşımını sağlamak. İzmir’in AKP politikaları karşısında en sağlam duruş, bu paylaşımın adaletini savunarak yapılmasıdır. Bugün kentlinin hissettiği en büyük eksikliklerden biri budur.

İhtiyaç buysa, CHP’nin büyük kentlerde kamu çıkarlarına, çevreye saygılı, özgürlükçü ve aydınlanmacı adaylar çıkarmakta zorlanmasını neye bağlıyorsunuz?
CHP’nin bu tarz adayları olduğuna inanıyorum ama farklı bir sorun var ortada. AKP belediyeciliği denilen AVM yapan, gökdelen diken, park yıkan, kentsel dönüşümle belli kesimlere kazanç sağlayan bir belediyecilik bu. Basında da bu belediyeciliğin başarılı olduğuna dair bir algı yaratılıyor ve herkes bu tarz belediyecilik yapmaya çalışıyor. Yerel esnafı desteklemek yerine AVM’ler yapılmaya çalışılıyor. Yeşil alanlara imar rantı açısında bakılıyor. Bu tarz belediyeciliğe karşı durmak lazım.

'Anti AKP'lilik yorucudur'
“CHP İzmir'de kendini yenilemezse, bu İzmir'i alacağı son seçim olur” yargısı yaygın kabul görüyor. Bu değerlendirmenin bir anlamı var mı?
İzmir’in diğer kentlerden farklı bir yapısı var. İzmir’in tarihine bakarsanız zamanında Anadolu’nun en önemli kentiyken günümüzde Türkiye’nin üçüncü büyük kenti durumunda. İzmir genelde muhalif bir kent, Ankara’nın dayatmalarını kabul etmiyor, İstanbul’un üstünlüğüne karşı koyuyor, “ben de varım” diyor. İzmirliler kentleriyle gurur duyuyor İzmirli kimliğine sahip çıkıyor. İzmirli kimliğini artık “simite gevrek diyen” veya “boyoz yiyen” kişiyle ifade edilen dar bakış açısından kurtarmak lazım. İzmirliler hükümetin kendi yaşam tarzlarını değiştirmeye çalıştığını Türkiye’de ilk fark edenler oldular. İzmir 11 yıl önce hükümete “orada dur” diyordu, şimdi de dur diyor. Ancak “anti AKP”lilik yorucudur. İzmir'de yerel yönetimin insanlara umut vermesi gerekir. On senedir anti AKP'lilik doğrultusunda CHP'ye destek veren insanlara artık umut vermemiz lazım. İzmir'in AKP'ye hayır demesinin en büyük nedeni kaybetmekten korktuğu kimliği. Bizim o kimliği güçlendirmemiz lazım. İzmir’in sadece “çiğdem çitlenmesiyle” değil tertemiz sokaklarıyla, yaşayan mahalleleriyle, hoşgörüsüyle, “sosyal demokrat yerel yönetim anlayışıyla” adından söz ettirmesi lazım.

Tam da bu noktada herkesin başarısını kabullendiği Eskişehir’den söz edebiliriz sanırım. Sizce Eskişehir'deki belediyeciliğin temel esprisi ne?
Eskişehir'de Yılmaz Hoca’nın önemli bir özverisi ve emeği söz konusu. Öncesi ve sonrası arasındaki farkı çok net görebiliyorsunuz. Bozkırda yer alan bir kentin tersanesi var ve tekne yapıp ihraç ediyorlar, bronz heykel döküyorlar. Eskişehir İzmir'e göre çok daha az bir bütçeyle bunları yapıyor. İzmir'in olanaklarıyla karşılaştırılınca İzmir'de çok daha fazlasının yapılabileceğini görüyorsunuz. İzmir aslında çok daha fazla muktedir olabilir.

Aday mısınız İzmir Büyükşehir'e?
Seferihisar’ın ihtiyaçları doğrultusunda ortaya koyduğumuz sürdürülebilir yerel kalkınma modeli başarılı oldu. Yaklaşık beş senelik bir dönemde Seferihisar’da yerel üretimi artırdık, kadınların ekonomik özgürlüklerini kazanmasına yardımcı olduk, çocuklarımızı demokrasiye, yerel yönetime ısındırdık. Bir yandan tarihe sahip çıkarken bir yandan da yeni üretim tesisleri yaptık. İzmir’in farklı ihtiyaçları var, bu ihtiyaçlar doğrultusunda yapılabilecek çok şey olduğunu düşünüyorum. İzmir'de artık bütün Türkiye'ye model olmak durumunda. İzmir'de benimsenecek sosyal belediyecilik anlayışıyla ortaya konulacak sonuçlar İzmir'i bütün Türkiye için model bir kent yapabilir.

Partimden mevcut bir belediye başkanı varken aday adayı olmanın çok doğru olmadığını düşünüyorum. CHP’li arkadaşlarımın ve Genel Merkez’in bana vereceği görev doğrultusunda çalışmalarıma devam edeceğim.

‘Çöp topla gerisine karışma’
Seferihisar bir metropol belediye, yani İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlıyız. Aslında belediyelerin elinde yeterli yetki ve sorumluluk olmadığı için yapabileceğiniz şeyler sınırlı. Mesela trafik sandığımızdan daha zor çıkan bir sorun. Seferihisar’ın trafik sorununu çözebilmek için uzun süredir üniversitelerle, uzman derneklerle çalışıyoruz. Ama bu konuda yapabileceklerimiz sınırlı, atabileceğimiz adımlar diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yetki alanına giriyor. Bir caddeyi trafiğe kapamak için aşmanız gereken ikna etmeniz gereken birçok kurum var. Trafik konusunda ne kadar bilimsel çalışırsanız çalışın yani söyledikleriniz ne kadar doğru olursa olsun bazen engelleri aşamıyorsunuz. Aslında bütün belediyecilik faaliyetleri için geçerli bu. Pazar yönetmeliği, atık su arıtma, toplu ulaşım, ana yollar, yol kenarındaki reklam tabelaları ve benzeri birçok konu bizim yetki alanımızın dışında. Kısaca devlet size diyor ki, “beş sene otur kilit taş döşe, çöp topla, vergi al başka bir şeye karışma”. Ama belediye başkanlığı böyle bir şey değil. Bir şehrin kaderini değiştirmek elinizde. Bu değişimi tabi ki tek başınıza değil şehrin bütün aktörleriyle uyum halinde gerçekleştirebilirsiniz. Odalar, dernekler, vakıflar, forumlar, muhtarlar, halk temsilcileri ve diğer aktörlerle bir araya gelip kentin kaderini tartışmanız lazım. Gerçekleri ortaya koyup bir mevcut durum analizi yapmanız lazım. Bu kentin geleceğinde ne var, nereye gidebilir, güçlü ve zayıf yönleri nelerdir. Buna masa başında tek başınıza karar veremezsiniz.