Yapı stokunun güçlülüğü bizi kurtarır mı?

''Dirençli kentlerin oluşabilmesi için bilimsel çalışma(lar) var, bütçe yok...''

Faruk Bilen ÇELİK

Türkiye’nin 10’dan fazla şehrinde on binlerce can kaybı, büyük yıkımın sonucunda enkazın altında kalan insanlık...

Depremin ardından hala yakınlarına ulaşamayan yüzlerce insan...

Belki de olayın yaşandığı lokasyonda gündeme gelmeyen çembere sıkışmış kalmış onlarca sorun; barınma, eğitim, salgın hastalıklar, gıda, su...

Kahramanmaraş merkezli depremler Türkiye tarihindeki ilk veya yıkıcı depremler değil. Tarihin sayfalarına bakıldığında alınacak birçok ders, çıkarılacak sonuçlar var. Önümüzde ise büyük gerçekliği ile Marmara depremi durmakta.

Peki, bir afet ülkesi olarak afet yönetiminde başarılı mıyız? Veya oluşan durumsallığı bilimsel bir çerçevede mi yönetiyoruz? 

Durumdan ve olaydan bağımsız olarak ilk aklımıza gelen yaşam alanlarımızı oluşturan yapı stokunun olay sırasında veya sonrasında güvenilir olması. Bu düşünce elbette önemli ve değerli bir alan kapsamakta. Fakat izlenmesi ve planlanması gereken doğrusallık maalesef bu noktadan ibaret değil. Çünkü afet yönetimi kavramı veya basit bir şekilde afet ile başa çıkma yolları yapı stokunun güçlü olmasından veya güçlendirilmesinden ibaret olmamakla beraber bütünsel olarak ele alındığında sağlıklı değerler üreten bir kavram.

Neden bütünsellik sorusu ise yaşanan afetin yarattığı tahribatla ikincil bir afetin gelmesini önlemek olarak karşımıza çıkmakta.

Nedir bu bütünsellik?

Eğitim, alt yapı, üst yapı, yapı stoku, yönetim, merkezi planlama… ve bütçe.

Kısaca değinmek gerekirse; 

Toplumun tüm kesimlerinde, okulda, işyerinde, televizyon programlarında afet bilincini yaratmak önemli yapı taşları arasında yerini almakta. Beraberinde bilinç ve farkındalığın yaratılması gerekmekte. Bu ise öncesinde yapılan akıl almayan deprem tatbikatları benzerliğinde değil; afet öncesi, afet anında ve afet sonrası alt başlıklarıyla değerlendirilerek aktarılması ve uygulanması gerekmekte. Bunun yanı sıra temel düzeyde yaşanılan coğrafyanın bilgisi ise önemli bir noktada durmakta. 

Olay sonrası kentlere ve iç hatlara ulaşılabilmek adına köprülerin, viyadüklerin, yolların doğru yerde, doğru yapıda oluşturulması, salgın hastalık ve türevlerinin oluşmaması adına alt yapının (kanalizasyon, içme suyu, doğalgaz hattı) güçlendirilmesi. Mikro bölgelendirme çalışmalarının hayata geçmesi diğer bir alt başlık halini almakta.

Oluşan deprem ile afetten en az zararla çıkılabilmesi adına yapı stokunun devlet mekanizmalarıyla güçlendirilmesi ve denetlenmesi... Bu sadece barınma alanları değil ekonomi açısından değer üreten sanayi bölgeleri ve o bölgelerde üretim gerçekleştiren işçilerin sağlığı içinde geçerli.

Afetin büyüklüğü ile paralel olmak şartıyla afet sonrası alınmayan tedbirler ekosistemin kirliliğine yol açmakta. Bu nedenle afet sonrası oluşabilecek risklerin ortadan kaldırılması afete karşı tedbir almak kadar önemli. Evrensel kurallara uygun tedbirlerin, işlemlerin yapılmaması ikinci bir afetin yaşanmasında rol oynamakta. 

Yani, ekosistemin tahrip edilmesi afetler kadar tehlikeli! 

Tabi ki bunların hepsinin yapılabilmesi için liyakat en başta yerini alıyor.

Yukarıda anlatılmak istenen depreme karşı kentleri dirençli hale getirme çalışmalarının birer parçası.

Bu çalışmaların hayata geçmesi ise iki önemli koşul ile önümüze gelmekte.

Bilim ve bütçe. 

Bilim insanları olası bir Marmara depreminin gerçekleşmesi halinde ortaya çıkabilecek afeti senaryolarla önümüze sererken, yapılması gereken faaliyet başlıklarını önem ölçeğinde sıralamakta.

Bırakalım bilim insanlarının öz emekleri ile topluma sundukları çalışmaları, devlet kurum ve kuruluşlarına ait yayımlanan raporlarda (Türkiye Afet Müdahale Planı, İl Afet Risk Azaltma Planı, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı) ayrıntısıyla mevcut.

Peki, eylem planlarını hayata geçirebilmek adına ayrılan bütçe?

Geçtiğimiz yıl AFAD'ın 2023 yılı bütçesi 8 milyar 75 milyon TL olarak belirlenirken aynı dönem Diyanet İşleri Bakanlığı'nın bütçesi ise 35 milyar 910 milyon TL, yani AFAD bütçesinin yaklaşık 4,5 katı olarak belirlenmişti.

AKP’li Belediye Başkanı Şükrü Başdeğirmen kendisini tanıtmak için 4,5 milyon TL, misafirlerini ağırlamak için 2 milyon TL, doğal afetler için ise 1 milyon TL bütçe ayırmıştı. 

Kahramanmaraş merkezli büyük depremin hemen ardından yardım paralarının da aktarıldığı AFAD'ın depremzedeler ve deprem bölgesi için kullanacağı bütçe ödeneğinin kullanılmadığı ortaya çıkmıştı. 661 milyar liraya çıkarılan bütçenin Kasım ayı itibarıyla toplam harcaması sadece 216 milyar lira oldu. Yani AFAD’ın bütçesinin ancak yüzde 30’unun harcandığı ortaya çıktı. Oysa depremzedelerin ihtiyaçları hâlâ giderilmedi.

Ayrıca 2024 yılı için Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Ekim ayında gerçekleşen 2024 Bütçe Teklifi Bilgilendirme Toplantısı’nda “2024 yılında deprem ihtiyaçları için 1 trilyon 28 milyar lira kaynak ayırıyoruz” dedi. 

Yani geçmiş örneklerden de anlaşılacağı üzere dirençli kentlerin oluşabilmesi için bilimsel çalışma(lar) var, bütçe yok...

Bugün hayata geçirilen planların birçoğu yapı stokunun güçlendirilmesi üzerine kuruluyor. Bu durum ise merkezi planlama niteliğinde gerçekleşmeyip kamusal alanlarda ihalelerle, konutlarda inşaat müteahhitleriyle gerçekliğini sürdürüyor.