SÖYLEŞİ | Kemal Okuyan'la 'Liberal Hezeyanlar' üzerine

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, yeni kitabı 'AKP Türkiyesi'nde Liberal Hezeyanlar Hatırlatma Dozu'yla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Nevzat Evrim Önal

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan'ın yeni kitabı "AKP Türkiyesi'nde Liberal Hezeyanlar Hatırlatma Dozu" Yazılama Yayınevi'nden çıktı.

Okuyan'ın yazılarından oluşan bir derleme kitap olarak Hatırlatma Dozu'na Sait Munzur da çizimleriyle katkıda bulundu.

Kitapla ilgili sorularımıza Okuyan'ın verdiği yanıtlar şu şekilde:

Yeni kitabınız Hatırlatma Dozu geçtiğimiz günlerde Yazılama Yayınları tarafından yayınlandı. Kitabın alt başlığı "AKP Türkiyesi’nde Liberal Hezeyanlar." Dilerseniz buradan başlayalım. Yirminci yılını doldurmakta olan AKP iktidarı ile Türkiye liberalizminin nasıl bir geçmişi var? Liberal ideolojiye sizce "hezeyan" sıfatını kazandıran nedir?

AKP iktidarının kurumsallaşması, liberalizmin etkisi olmadan asla mümkün değildi. Türkiye'de AKP'nin karşısına dikilebilecek birikimin önemli bir bölümü liberalizm virüsüyle paralize edildi. AKP'nin liberal kanadından ya da liberallerin AKP'ye desteğinden söz etmiyorum. Burada asıl önemli olan liberalizmin zayıf bulduğu her noktaya yayılabilmesi, onu uyumlulaştırmasıdır. Bir sözcük olarak hezeyan bu etkiyi açıklamak açısından oldukça yararlı. Gerçeklikle ilgisi olmayan ama gerçekmiş gibi algılanan, saçma, absürd iddialarla AKP kendisine karşı durabilecek geniş bir kesime karşı pazarlandı. AKP'nin bir demokratikleşme projesi peşinde koştuğu tezi gerçekten de bir hezeyan olarak tanımlanmalı. Burada asıl muhatap geniş anlamıyla Türkiye solu. Çünkü Türkiye solunun onaylamadığı, geçit vermediği hiçbir açılım meşruluk kazanamaz. Yanlış anlaşılmasın, Türkiye soluna büyük bir güç yakıştırmıyorum. Öyle olsa başka bir Türkiye vardı bugün. Ancak Türkiye solunun ilginç ve değişmez bir ağırlığı var. Askeri darbeler, seçim sonuçları, gün be gün güçlenen gericilik bu gerçeği değiştiremiyor. Türkiye'de solun meşru görmediği bir kişi, bir akım, bir açılım, zirveye ulaşabilir, bir dönem başarılı olabilir ama meşruiyet elde edemez. Bu iyi bir şey. İşte bu nedenle solu baskılamak, başkalaştırmak istiyorlar. Liberalizm hezeyanla ve defalarca AKP'nin zokasının yutulmasına yardımcı oldu, solun bir kesiminin aklı gitti.

Kitabın önsözünde liberalizmin Türkiye solu üzerindeki etkisinin onun manipülasyon gücünü bilhassa artırdığını söylüyorsunuz. Önceki soruyla bağlantılı olarak, bunu açar mısınız?

Liberalizm kendi başına önemli bir akım değil. Parti olarak hiç değil. Başka akım ve partilere yerleşerek, onlara etkide bulunarak hareket ediyor. En azından Türkiye'de böyle. Solun bu ülkede göreli ağırlığı, onun içindeki devrimci bölmenin tecrit edilmesi ve genel olarak solun kendi değerlerini inkara yönelmesi bu düzen açısından çok önemli. 12 Eylül faşizminin fiziki şiddeti solu küçülttü, etkisizleştirdi ama liberalizmin sonrasındaki kuşatmasının yarattığı tahribat daha büyük oldu. Bildiğim kadarıyla Yasemin Çongar soldan gelen bir isimdi ama solla bir ilişkisi kalmamıştı. Ahmet Altan'la birlikte Taraf gazetesini çıkardıklarında ustalıklı bir biçimde solla rezonansa girdiler. Birçok solcu onları makbul olarak değerlendirdi. Bugün herkes artık tarih olan Taraf'a küfrediyor ama biliyoruz ki, birçok solcu için çok önemli bir haber kaynağıydı. Hezeyanla dolu bir gazete!

Aslında, siz daha önce köşe yazılarınızı derlediğiniz bir kitap daha yayınlamıştınız: Ergenekon ile AKP Arasına Sıkışan Sol, 2008 yılında yayınlanmıştı. O derlemede de konu, liberalizmin Türkiye solunu yanlış bir ikileme hapsetmesi ve taraf olmaya zorlamasıydı. Hatırlatma Dozu, o derlemenin bittiği yerden başlıyor. Bir devamlılıktan bahsedebilir miyiz?

Eski yazıları kitaplaştırmak çok sevdiğim, benimsediğim bir yöntem değil aslında. Ancak çok yazıyor, çok konuşuyoruz. Bunların bir bölümü zamana direnen, hatta zaman içinde daha anlamlı hale gelen bir içerikte. Bunları aradan belli bir süre geçince kitap olarak değerlendirmenin yararı var. Bu seçkide Ergenekon dönemi yer almıyor. O herhalde Türkiye'de liberal hezeyanın doruk noktasıydı. Gerçek bir çılgınlıktı ve ciddi ciddi Türkiye'de kontrgerillanın tasfiye edileceği, gerçek bir demokrasinin kurulacağı düşünülmeye başlanmıştı. Liberalizm AKP adına mükemmel bir iş çıkardı. 

Peki, bugün liberaller AKP'yi en şiddetli biçimde eleştiren aktörler arasında yer almıyorlar mı?

Liberalizmin derdi AKP değildir. Liberalizmin derdi piyasadır, batı emperyalizmidir, onun çıkarlarıdır. Özgürlükçü söylemle sola sızmaya, onu etkilemeye çalışırlar. Özgürlükçü paradigmayı başa yazan bütün solcuların liberal etkiye açık olduğunu söyleyebiliriz. AKP'nin bir noktadan sonra "özgürlükçü" bir maskeye gereksinimi kalmadı. Daha doğrusu o maske dağıldı, yenilemeye ihtiyaç duymadılar. Ha bundan sonra ne olacağını bilemeyiz. Bugünkü siyasi dengeler çok radikal bir değişime uğrayabilir yakında. 

Buradan devamla, bugün Türkiye liberalizmi ile CHP, ya da daha genel olarak altılı ittifak arasında nasıl bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz?

Altılı ittifaktaki partileri geleneksel adlandırmalarla tanımlayabiliriz. Dinci bir parti var, milliyetçi bir parti var, sosyal demokratımsı parti var, muhafazakar partiler var... Ama bunların hepsine liberalizm içkin. Bu da son derece doğal. Çünkü liberalizm bir yandan da kapitalizmin en yaygın "inancı". Ancak burada en dikkat çekici olan, CHP'nin durumu. CHP her zaman bir düzen partisidir. Ama yeni CHP'yi ya da bugünkü CHP'yi en iyi ifade eden onun liberalizme teslim bayrağı çekmiş olmasıdır. Liberal hezeyanları kayıtsız şartsız benimseyerek kurumsallaştırdı CHP. 

Önsözden anladığımız kadarıyla kitabın ismi önce Provokasyon Yazıları olarak düşünülmüş, ancak sonra Hatırlatma Dozu'nda karar kılınmış. İçinden geçtiğimiz dönemde, liberalizmin 2002-2010 döneminde, bilhassa bu dönemin sonundaki Anayasa referandumunda yürüttükleri Yetmez ama Evet kampanyasıyla üstlendikleri uğursuz role dair bir "hatırlatma" dozuna ihtiyaç olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Kitapta yer alan yazılardan çoğu yayınlandığında "tepki" çekti, rahatsız etti. Herkesi hoşnut edecek bir siyaset ve düşünce tarzı olamaz. Ergenekon'da olduğu gibi, özelleştirmeler sırasında, AB'ye üyelik sürecinin bayram havasıyla pazarlandığı dönemde, Irak ve Afganistan'ın işgalinde, Arap Baharı'ndan söylediklerimiz hezeyanla karşılandı. Hiç bitmiyor. İmamoğlu konusunda "güzel olacak" diye ortalığa çıkıldı, ne hakaretler ettiler bu sevince ortak olmayıp sorgulayanlara. Bu ülkede AKP'yi anlamak için 2012'yi beklemeyenler de vardı. İmamoğlu'nun bir sağcı olduğunu Karadeniz gezisinde fark etmek çok acıklı. Bunun bir mantığı var. Kitap için hazırladığım giriş yazısında bunu açmaya, liberalizmin kendisini sola nasıl dayattığını anlatmaya çalıştım. Evet bu bir hatırlatma dozu. Çünkü önümüzdeki dönem liberalizmin yeni hamlelerine tanık olacağız. Bu sefer daha geniş bir alanı korumalıyız. Aşı yararlıdır.

Son olarak, kitap çok hoş bir işbirliğine dayanıyor. Yazıların çoğunun ardında karikatürist Sait Munzur'un, o yazıyla ilgili bir karikatürü yer alıyor. Üstelik yazılar on üç yıldan biraz daha uzun bir zaman dilimine yayılıyor ancak karikatürler muhtemelen bu kitabın derlenme sürecinde, yani çok daha yoğun bir emekle yaratılmış olmalı. Nasıl ortaya çıktı bu işbirliği fikri?

Sait Munzur üstad bu karikatürlerin tamamını kitap için çizdi. Bu işbirliğini uzun süredir düşünüyordum açıkçası. Çok üretken ama asla kolaycılığa kaçmayan bir sanatçı Sait Munzur. Kitaptaki karikatürler ilişkilendiği yazıda bazen örtülü kalan bir düşünceyi güçlendirmiş, bazen de yazıdan hareketle benim eksik bıraktığım noktalara açılmış. Açıkçası bundan sonra da sürdürmek isterim bu işbirliğini. Kendisine buradan da teşekkür etmek istiyorum.