SÖYLEŞİ | 'Hayatımı Sovyet kahramanlığına borçluyum, kayıtsız kalamazdım'

YouTube’da yayınlanan ''Ajitprop'' programının yapımcısı Rus gazeteci Konstantin Sömin'le Rusya'nın yakın tarihi, bugünü ve gazetecilik serüveni hakkında konuştuk.

Aziz Seçilmiş

YouTube’da yayınlanan ''Ajitprop'' (Ajitasyon ve Propaganda) programının yapımcısı Rus gazeteci Konstantin Sömin’e gazetecilik serüveni, Rusya’da siyasi gelişmeler, dış politika ve Covid-19 pandemisi üzerine sorular yönelttik.

Sovyet mirasının Rus kapitalistler tarafından acımasızca yağmalandığını söyleyen Sömin, Putin'in iktidara gelişini bu mirasın geri alınacağı şeklinde yanlış yorumladığını söylüyor ve "küçük yaştan beri solcu olsam da yaşananlara sınıfsal yorum getirme becerisi kazanmam zaman aldı" diyor.

Sömin'in yanıtları şu şekilde:

Rusya’da sınıfsal bakış açısıyla, tarafını açıkça ortaya koyarak, kendi yayın kanalında üretim yapan bir gazetecisiniz. Bildiğimiz kadarıyla daha önce çeşitli yayın organlarında çalıştınız. Biraz kişisel tarihinizden bahseder misiniz? Gazetecilik serüveniniz içinde sizi kendi YouTube kanalınızı kurmaya sevk eden neydi?

16 yaşımdan beri gazeteci olarak çalışmaktayım. On iki yıl Rusya'nın en büyük devlet televizyon kanalında, Rossiya-1'de çalıştım. Etrafımda olup biteni sınıfsal yöntemle yorumlamam, üniversite yıllarımdan beri solcu görüşlere sahip olmama rağmen hemen olmadı. Görüşlerimin evrimi mesleğimdeki olaylarla bağlantılıydı. Benim çocukluğum ve gençliğim acımasız liberal reformların dönemine denk geldi. Hepimizin ortak vatanı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yok oldu. Sefaleti, açlığı, yağmayı, uyuşturucuyu ve ülkemizde kapitalist restorasyonun kaçınılmaz olarak getirdiği diğer şeyleri gördüm. Restorasyonun getirdiği en büyük şey insanın insan olmaktan çıkarılması, insanın kültürel ve entelektüel açıdan gerilemesiydi. İlk başlarda ben bu süreçleri kapitalizme bağlamıyordum fakat yeni zaman ile Sovyetlerde geçen çocukluğumuz arasındaki fark barizdi. Gazetecilik bana olayları incelerken analiz yapmayı, sebep-sonuç ilişkisi bulmayı öğretti. Sebepsiz sefaletin olmadığını ve zenginliğin göklerden inmediğini anlamaya başladım. Mesleğim beni hayatın yeni efendileriyle buluşturdu. Mafyayı, müstakbel oligarkları, siyasetçileri ve onların medyadaki uşaklarını çok yakından gördüm. Bilim merkezlerinin ve büyük fabrikaların nasıl kapandığını gördüm. Ülkemdeki milyonlarca yurttaş gibi ben de başlarda tüm bu kötülüğün durdurulması için başa belirli kişilerin gelmesinin yeteceğini düşünüyordum. Putin'in iktidarın üst kademelerine gelmesi ile vatansever ve tıpkı benim gibi SSCB'nin tekrar kurulmasını isteyen ve bunun için gizli planları hayata geçiren subayların başa geldiğini zannettim. Zamanla, 2009 yılına doğru, umut ettiğim şeylerin gerçekle hiçbir ilişkisi olmadığını, başa gelenlerin kârdan başka şeyle ilgilenmeyen kapitalistler olduğunu anlamaya başladım. Moskova'ya taşındığım o zamana kadar sırasıyla meclis ve hükümet muhabiri, dış büro yöneticisi, politika köşe yazarı ve akşam haberleri sunucusu olarak çalışma fırsatım oldu.

O yıllarda önüme koyduğum hedef ülkemin başına gelmiş 1991 trajedisinin kökenine inmek ve ülkemin kaybettiği kazanımları geri almak için elimden geleni yapmaktı. Bu amacımın ne kadar zor ve başıma neler getirebileceğini anlamam için yıllar geçti. Sosyal medyada gazeteci olarak kendi propaganda çalışmalarımı yürütmeye başlamamın başlıca sebeplerden biri tanıklık ettiğim irili ufaklı savaşlardı. Çeçenistan’a 2000 yılında yaptığım yolculuk çok kötü sonuçlandı ( Bana yardım etmeye çalışan insan öldürüldü). O andan itibaren kendi toplumsal faaliyetlerimi ve beyanlarımı kendi görüşlerime ve ülkemdeki çoğunlukta kalan samimi vatandaşların fikirlerine uygun yapmayı ahlaki bir zorunluluk görüyorum. Dahası Balkanlara ve Ukrayna'ya yaptığım yolculuklar, Asya'daki askeri müdahaleleri haberleştirmem ve Latin Amerika'daki gezilerim sonucunda emperyalistlerin SSCB'nin çözülüşüyle sınırlı kalmayacaklarını ve Sovyetler Birliği'nin eski cumhuriyetlerinde en gerici öznelerin iktidara geleceklerini anladım. Öngördüğüm şekilde iktidar değiştiren ülkelerde Nazi ve Nazi işbirlikçisi ideolojiler aklanmaya başladı, kendi hayatımı Sovyet halkının kahramanlığına borçlu sayan ben bu olaylara kayıtsız kalamazdım.

Devlet televizyon kanalında resmi bir görevim varken bile görüşlerimi gizlemiyordum. 2014'te Mariupol'de insanların kurşunlanmasından ve Odessa'daki Sendika Binası'nın yangınından sonra ''Ajitprop'' (Ajitasyon ve Propaganda) programının yayınına başladım. Bu programı ilk bölümlerinden itibaren YouTube'de paylaşan gönüllüler hemen ortaya çıktı. Birkaç yıl sonra televizyondan ayrılmam gerekti (kanal yönetiminin görüşlerime toleransı azalmıştı). Ve YouTube kanalı içerik paylaştığım ana platforma dönüştü.

Rusya siyasetine dışarıdan bakınca bir yanda Rusya’yı kuşatmaya çalışan Batı emperyalizmine karşı direnç geliştirmiş ve kimi uluslararası başlıklarda onunla rekabet halinde olan bir sermaye iktidarı ve diğer yanda batı destekli liberal muhalifler görülüyor. 20 yıllık Putin yönetiminin çözülmeye başladığına ilişkin yorumlara daha sık rastlar olduk. Bu batının bilindik yöntemlerle Rusya’ya müdahale edip edemeyeceği sorusunu gündeme getiriyor. Rusya’yı sizce Putin sonrası ne bekliyor?

Bence karşımızda birçok ülkede görülen klasik bir durum, ulusal burjuvazi ile yabancı emperyalist sermaye arasındaki çatışma durumu var. Bu çatışma bu iki grubun birbiriyle kaynaşmasını hiç de engellemiyor. Örneğin 90'lı yıllarda ülkemiz kapitalistleri bir taraftan hem ülkenin yeraltı ve emek gücü kaynakları üzerinde tekel sahibi olmayı sürdürmeyi isterken diğer taraftan meşruiyetlerinin, haklarının ve çıkarlarının kabul edilmesi için ellerindeki şeyleri taviz olarak Batılı ya da Doğulu ''ortak''larına vermeye hazırdılar. Karşı karşıya kaldığımız durum salt Putin-Biden ilişkileri üzerinden yorumlanamayacak son derece karmaşık, birçok yönelime sahip ve dinamik bir durumdur. Bugün Rusya'da sermayenin aşırı-yoğunlaşması süreci tamamlanmak üzere. Sovyetlerin kamu tekellerinin yerinde 30 yıllık reformlar sonucu özel sermaye tekelleri var. Aynı zamanda devletin ve özel sermayenin kaynaşması süreci de devam etmekte, daha doğru tabir edersek özel sermaye devleti özelleştiriyor ve onu özel sermayeye karşı içten ve dıştan gelecek tehlikelere karşı silahlandırıyor. Bu ''sadece Putin'' meselesi değildir, bu kendi çıkarlarını ve kârı yeniden yaratma yöntemlerini korumayı dert edinen ciddi bir gücün meselesidir. Bu gücün karşısında batıda Amerikan ve Avrupa sermayesi, doğuda ise Çin ve Japon sermayesi durmakta. Gelecekte ne olacağı en büyük güç odakları arasındaki ilişkilerin nasıl oluşacağına ve Rus sermayesinin Çin-ABD çatışmasında hangi rolü oynamaya müsaade edileceğine bağlıdır. Bunun yanında krizin getirdiği belirsizlik, dünya borsalarındaki çöküşler, Rusya'nın ihracat ve ithalattan kazandıkları ve kaybettikleri, demografik durum; Orta Asya'da Kafkas'ta ve Donbass'taki askeri durum; yakın komşularla (özellikle Rusya ile benzer süreçleri yaşayan Türkiye) ilişkiler... Tüm bunlar siyasi iktidarın devrine ciddi etkileri olan şeylerdir. Yakın gelecekte bu sürece Rusya proletaryasının iştirak edemeyeceği açık. İşçi hareketi uzun süredir etkisiz haldedir.

Rusya’da solcu, halkçı, devrimci güçler bu tabloyu bozacak bir çıkış yakalayabilir mi? Rusya’da tartışmalı da olsa son seçim sonuçlarına da yansıyacak şekilde sosyalist fikirlere yönelik ilginin arttığını söyleyebilir miyiz? Sınıf hareketinin güçleneceğine dair emareler var mı?

Hayır, Rusya'da halkın sol fikirlerle ilgilenmeye başladığına dair herhangi bir belirti göremiyorum. Günümüzdeki şartlarda meclis seçimleri herhangi bir şeyin göstergesi olamaz, seçimlere katılan komünist partisi ise sadece sözde komünisttir. Bana göre biz sınıfsal bilincin uyandığı dönemde değil daha da derinleşen gericilik dönemindeyiz. İç ve dış tehlikelerden korkan egemen sınıf uyuyan, sefilleşen sınıfı gerici fikirlerle kandırmaya; şiddetle, ikna ile ve dua ile insanları efendileriyle, patronlarıyla sınıflar-üstü dayanışmaya itiyorlar. Şimdilik bu az çok çalışıyor. Fakat tarihten aldığımız derste bu tür hamasetin gerçekle ilk çarpışmasında nasıl da dağıldığını görüyoruz.

İktidarın kendi hedefleri doğrultusunda oldukça kurnazca Sovyet tarihini kullandığını görüyoruz. Sık sık da Rusya halkına uygulanmış ve Sovyet dönemine ilişkin görüşlerini soran anketlerle karşılaşıyoruz. Bunlarda genel olarak geçmişe dönük özlem kendini gösteriyor. Rusya toplumu, özellikle de Sovyetler’de hiç yaşamamış yeni nesiller gerçekte Sovyet mirasına nasıl bakıyor?

Toplumda halen Sovyetler Birliği'ne duyulan özlem güçlüdür. Yıllar geçtikçe o dönemi bizzat görmüş ve meselenin ne olduğunu bilen insanlar aramızdan eksilmektedir. Geçmişe duyulan bu özlem örneklerin çoğunda yarar sağlamaktan çok bize zarar veriyor. İktidarın propagandası kendilerini gizliden gizliye sosyalizmi geri getirmeye istekli olarak göstermekte oldukça mahir. Bu sosyalizm ''kuruluşuna'' örnek olarak patronların büyüyen sermayeleri ve kısmî kamulaştırmalar gösteriliyor. Ben SSCB'nin anısını diri tutmakla birlikte geçmişe duyulan kör özlemin sınıfsal bilince yarardan çok zarar verdiğini düşünüyorum. Bu yüzden benim için en önemli görev Marksist grupların yeniden kurulmasına, teorik üretimin canlanmasına destek olmaktır. Bu gruplarda kafalarındaki anılar tarafından esir alınmamış gençler yarınki belki de yarından sonraki günün kavgasının yöntemini geliştirebilirler.

Putin yönetimi dış politikada ABD ve müttefiklerine karşı son yıllarda önemli hamleler yaptı. Suriye müdahalesi oradaki dengeleri değiştirdi. Kırım emrivakisi karşısında batılılar etkili hiçbir şey yapamadı. Enerji politikalarıyla batı kampını bölmeyi iyi beceriyorlar. Şimdi de Afganistan’da Taliban’la yürüttükleri mesai var. Rus devletinin Taliban’la sürdürdüğü inişli çıkışlı ilişkiden beklentisi nedir?

Bence, tıpkı diğer burjuva hükümetleri gibi Rus iktidarı Afganistan yönünde tutarsızca ve dönekçe hareket ediyor. Her şey Yeltsin'in Necibullah'ı Taliban'a yedirmesiyle başladı. Daha sonra Putin Afganistan pastasından pay alabilmek için Amerikan ordusunun Orta Asya'ya girmesine ses çıkarmadı. Putin bu yaptıklarına rağmen pastaya ortak olamadı. ABD, Afganistan'ı sadece afyon üretim merkezine değil aynı zamanda her an patlamaya ve etrafındaki laik rejimleri yıkmaya hazır bir bombaya; Hindistan, Çin ve Rusya'nın burjuva hükümetlerine köstek olacak özneye dönüştürdü. Bu hükümetlerin her biri duruma göre hareket ediyor ve bu kudurmuş canavarı kendinden uzaklaştırmaya çalışıyor. Aynı şey Moskova'nın eylemlerinde de görülüyor. Rusya bir taraftan bu gerici ve karanlık iktidarın tarafsızlığını sağlamaya çalışıyor, öbür taraftan ise Tacikistan'a askeri yığınak yapıp ortak askeri eğitimleri düzenliyor. Suriye ve Kırım meselesine gelirsek, bu başlıkların her biri ayrı ayrı incelenmeli. Amerika'nın Esat'ı devirememesinin sebepleri arasında İran Devrim Muhafızlarının kara kuvvetlerinin savaşa katılması ve ABD, Türkiye, İsrail ve Rusya'nın Suriye'yi fiiliyatta bölen anlaşmaya ulaşması var. Kırım Rus sermayesi için büyük bir kazanım oldu fakat Rusya'nın başarısının altında her şeyden önce Donbass'ın daha büyük sorun haline gelmiş olması (ki bu sorun hala çözüme kavuşmadı) ve ABD’de Çin ve Rusya’yla aynı anda çatışmanın zor olacağını bilen güçlerin iktidara gelmesi yatmaktadır.

Son olarak şunu merak ediyoruz: Rusya’da devletin pandemi sürecinde hastalıkla mücadelede bu kadar bocalamasının nedeni nedir? Dünyanın ilk covid-19 aşısını geliştiren ülkede rakamlar neden rekor kırıyor?

Burada birçok sebep var. Hükümetin diğer hükümetlere benzer şekilde sosyal harcamalarda uyguladığı kemer sıkma politikaları, kitlesel aşı üretilmesini engelleyen kapasite yetersizliği, kısıtlamaları uygulamadaki çekingenlik (şirketlerin çıkarları işçilerin sağlıklarından ve canlarından daha önemliydi), toplumun bilincinde ve düşünme kabiliyetindeki gerileme (Bu gerileme egemen sınıfın eğitim ve enformasyon politikalarının sonucudur) bu sebepler arasında sayılabilir. Bu sebepler iktidarın pandemiyi bastırmak için sarf ettiği enerjiyi sabote eden rekor sayıdaki aşı karşıtlarını yarattı. Sözde komünist parti bile dünyada eşi benzeri görülmemiş biçimde hükümeti bu gerici, karanlık ve bilim karşıtı fikirlerle eleştirebiliyorsa, daha ne söyleyebiliriz ki...